29 Mart 2011 Salı

Yalnız Ölmek Korkusu

Yalnız ölecek olma ihtimalinin gerçekleşmesi fikriyle barışık yaşamak, yalnız ölmek korkusundan çok daha vahim. Bundandır ki ciddiyetle ifa ettiğim boş şeyler düşünme mesaim sırasında aklıma gelmedi bu konu. Birkaç arkadaşım tesadüfen birbirlerinden bağımsız olarak dile getirdiler. Bir başkası da epeyce evvel bahsetmişti. Bükemediğim depresifliği öperim.

"Bu tarihe geçti" demiştim, kayıtlara da geçsin: ne Konak'ın terasında ne de Karaköy Lokantası'nın herhangi bir yerinde yer bulamadıktan sonra adı dikkatimi celbetmesi neticesinde girdiğimiz Liman Lokantası manzarasıyla beni büyüledi. Bizim içeri, Zeki Müren'in de şarkıya girişi senkronize olunca iyice keyiflendim (oldum olası önemserim bir yere girdiğimde çalmakta olan şarkıyı). Olur olmadık yerlere asılmış kadife perdeleriyle dönem dizisi çeksen çekilir bu yerde, rengi artık zor seçilen converse'lerimi nasıl saklayacağımı bilemedim. Ama işte aşk, hiç tahmin etmediği anda bulup yakalıyor insanı... Kara Efe'yle çok güzel günlerimiz oldu. Aldığım ilk yudumu dün gibi hatırlarım. Fakat Yeni Rakı'nın tutup da kuru üzümden bu kadar Âlâ bir seri üreteceğini ben nereden bileyim. Anason kokusuyla bir alıp veremediğim olmadığı halde ruhumu okşadı, gönlümü fethetti kendisi. Yok, paralı reklam değil bu. Para filan almıyorum, parasız reklam bu. Garsondan iltifatı kopardım, o ayrı. Yemek gurmesi, şarap gurmesi çok varmış ama genç yaşıma rağmen (bir değil iki iltifat koparmışım) rakıdan anlamam pek takdire şayan imiş. Hoşuma gitti, ne yapayım!

Tarihe geçen bu değil elbette, uzatıyorum gene. Âlâ manzara ve âlâ rakıya Müzeyyen Abla da eklenince -iltifatlardan olmasa da- keyiften şımarıp "ne kadar kolay mutlu oluyorum" dedim. Demez olaydım. Bir benzerini muhtemelen 8-10 yaşlarımda azar işitirken gördüğüm bir surat "hiç de kolay mutlu olmuyorsun; çok yüksek standartların var ve karşılanmalarını bekliyorsun" dedi. Bunu beklemiyordum. Şımarıklık bana pek yaramadı, tokat yemiş gibi oldum. "Yok benim standardım filan" diyemedim, var. Var ama öyle çok yüksek olduklarını sanmıyordum. Ne bileyim, güneş açar mutlu olurum; kuşlar uçar mutlu olurum. Misal, köprü altında iki bira içsek de mutlu olacaktım. Kastettiği başka türlü birşeydi, cevap veremedim.

Mutsuz ölmek korkum, yalnız ölmek korkuma baskın mı çıkıyor acaba? Belki de öyle kabullendim ki artık korkmuyorum bile. "Daha" 26 yaşımda mıyım yoksa "artık" 26 yaşımda mıyım? Ben hangi yaştayım? Böyle evhamlar için erken olduğunu fakat gidişatın da az çok belirginleşmeye başladığını bilecek yaştayım sanırım. Bu kızı yeniden büyütsem, kor ateşlerde yürütsem bile ne kadar akıllanırım emin değilim. 26 yılda ancak bu kadar akıllanabildiysem sonrası da fazla bir şey vaat etmiyor açıkçası. Standartlar kafalarına göre takılsın ama beklentileri yüksek tutmanın anlamı yok kanımca.

Falcıyı kâle aldığı için arkadaşıma baya güldüm ama hayatımda bir kere bile falcıya gitmemiş oluşum, bunun sadece, üstüne para vermeyeceğim bir şarlatanlık oluşundan mı? Tam da bunu duymaktan ödüm patlıyor belki de: "Asla mutlu olamayacak ve yalnız öleceksin". Şarlatan da olsa söylemesin, duymayayım, bilmeyeyim. Hem kendi hayatımda figüran mıyım ben, istesem yön veremez miyim; yönünü değiştiremez miyim? Madem o kadar derin korkulara sahibim hayatımın nasıl sonlanacağı konusunda, kendimi de hayatımı da değiştirmek elimde değil mi sanki? Benim değilse kimin elinde olacak ki! Kısmet diyenin alnını karışlarım. Opportunity structures bir derece.

Dedim ya, bu favori depresif düşüncelerimden biri değil. Bunu her gün düşünmüyorum. Düşünsem farklı hareket ederdim belki. Farklı kararlar alır verir, farklı biri olurdum. Onun yerine dikine gittiğim burnum boktan kurtulmuyor. "Yalnızlığın anlaşıldığı anlar"dan muhteva hayatımı tam gaz yaşamaya devam ediyorum. O kadar korkuyorsam nasıl başarıyorum bunu?

Sadece ben, o ya da biz değil ama değil mi? Kimse bunu her gün düşünüp de aklına mukayyet olamaz elbette ama böyle bir şey var değil mi? Ne kadar derine ittirip kaktırsak da var. Sahi, varoluşçu psikoloji buna benzer şeyler demiyor muydu... Bir yandan bunun bana özgü olmadığını, ortak bir insanlık durumu olduğunu işitmek istiyorum. Bir yandan da arayıp tarayıp bulamıyorum kendimde. Bu kadar mı şiddetle bastırdım yoksa kabullenmezsem aklımı kaybedeceğimi bilip uzlaşma yoluna mı gittim?

Neden yalnız ölmemek ister insan? Ölüm tek kişilik bir iş olduğuna göre iki açıklamam var buna. Birincisi, ölmenin stresiyle baş etmeyi kolaylaştırıyor. İkincisi, ölüm anında sevilen biriyle göz göze olmak, mekanı terk ediyor olmanın acısını artırsa da yaşanmış bir hayatın göstergesi sayılacağından giderayak iç huzuru bulmaya katkı sağlıyor. "Ölüyorum ama yaşadım da ölüyorum" der gibi. Yok olmak dehşetli ürkütücü bir fikir, fakat insanın varlığını gerçekleyemeden yok olması fikri de bir o kadar acıklı. Kimi düşünüyorsa vardır, ben şu aşamada o kadar entelektüel olamayacağım. Seviyorsam varım. Çok yoğun ve çok derin bir sevgiden bahsediyorum. Yalnız ölmek korkuma baskın çıkan bu da olabilir. Ne salağım.

7 yorum:

  1. 26...YEr değiştirelim mi yaşlarımıza? Ne çok hata demesem de değiştirmek isteyeceğim tercihlerim olmuş o yaştan sonra.Tam da tercihlerimin, son tercihlerim olduğu o tarihten daha doğrusu yaştan sonra artık yeni tercihler yaratma değil seçimlerimin yarattığı sonuçlarla cebelleşmek zorunda kaldığım bir yaş-mış meğerse.Ve maalesef bunu bilebilme şansım yoktu.Bilsem ne değişirdi? Muhtemelen hiçbir şey.
    Yalnız ölmek...Birisinin gözlerine bakarak gitmek...Bir kişi için diledim bunu bunca boşa harcanmış zaman içinde.O da artık yok ve yine tam da bu yüzden "yalnız ölmek düşüncesi" düşünce olmaktan çıkıp anlam ifade etmeyen içi boş bir cümleye dönüştü benim için.Yaşların değil ama o yaşa kadar geçen zamanın götürdüklerine ( hayat hakkında sanırım son öğrendiğim de bu oldu:Hayatın bir halt getirdiği yok, bizden götürdükleri dışında ve biz faniler buna değişmek diyoruz.Ne kadar naif bir sıfat vermişiz) bakıyorum da, bir hayal olarak bile takılıp kalamadıktan sonra bir çift gözde, ölmek te anlamını yitiyor.

    YanıtlaSil
  2. ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir demiş ya şair, ben hep tersini düşünürüm.ölüm daha kalabalık sanki ve aşk tek kişilik aslında.
    neyse yazı içerisinde birçok yerde yorumda şunu yazayım gibi şeyler düşündüm ama hatırlamıyorum çoğunu. biri kısmet kelimesine ne kadar sinir olduğumla ilgiliydi.
    neyse sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Yok, değiştirmeyelim çünkü hayatın ne getireceğine dair hala bastıramadığım bir merak var. Yanılmıyorsam Nazım'ın İnsan Manzaraları'nda vardı: Harbin sonunu göremeyeceği halde sonucunu dehşetli merak eden adam. Onun gibi.
    "Bilseydim, bilebilseydim" diye çok yerindiğim olmuştu. Ne değişirdi? Sahiden de "muhtemelen hiçbir şey" belki. Belki de muhtemelen'in dışında kalan ihtimallerin ıskalandığını düşünmek fazla acı.
    Sözünüze ne kadar kıymet versem de "bir hayale takılıp kalmak" konusundaki şüphelerim baki. Anlam katıyor muhakkak ama kattığı hayat karşılığında.

    öyle "diyecektim, unuttum" yok. blogundaki gibi madde madde beklerim (: fakat kader, kısmet, mukadderat diyene levyeyle dalma isteği oluyor sahiden. tamam, her şey elimizde değil vesaire ama o mütevekkil ses tonu, o tavır deli ediyor beni. acımasız olmayayım şimdi ama sorumluluktan kaçmak gibi geliyor. neyse...
    sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. bana da kendini yok saymak gibi geliyor çoğu zaman. bu arada harbin sonunu merak eden adam yaşamaya dair II'de olmalı. öyle hatırlıyorum.
    bu arada maddelerden bir tanesi de rakı içmeyi ne kadar çok özlediğimdi. şimdi hatırladım :)

    YanıtlaSil
  5. O zaman Âlâ'yı şiddetle tavsiye ettim gitti :)

    Bugün şöyle bir haber okudum: http://gundem.milliyet.com.tr/pismanliklarin-cogu-yarim-kalan-asklardan/gundem/gundemdetay/29.03.2011/1370282/default.htm
    ölüm sonrası hayat fikri hiç açmadı beni. iyi aslında böyle, çok da sakız etmeden bırakmak lazım. tadında biten diziler gibi :)

    YanıtlaSil
  6. Kader mukadderat mı? Ne zaman dedim yahu? Ha mütevekkil hallere büründüğüm çok olmuştur ama sahtedir, kendimi kandırmadır;kendim bile inanmam işin aslı.Bildiğin düpedüz edepsiz bir herifim ben hayata karşı.Edepsizliğim de gider insanları bulur,çokça da kadınları.:)) (Güldüğüme bakma sinirden o sinirden) O hafif sinik hâl epi topu anlamsızlığına ya da anlamsızlaşmış olmasına.Eskiden epey düşünürdüm ama artık sadece sürünmeden, kimseye yük olmadan hatta mümkünse kimsesizler bilinmeyenler mezarlığında gözüme kestirdiğim yerler var.
    Hayatın genel olarak anlamsızlık hali ise 40 senenin sonunda geriye dönüp baktığımızda (Geçenlerde baktık, kifayetli ve muhteris bir yazar arkadaşımla.VAlla, becerdi yazar olmayı;ödül bile aldı onlu sayılarda hem de.Kifayeti kendinden menkul.O kadar koş çabala upraş didin, eee sonuç? Onda iki tane başarız evlilik ve iki adet çocuk bende ise hepsinden birer tane.Yani sonuç kardeşim sonuç diye tepinen olursa bu kadar işte...Ha, kendinden birisinin varlığını yaratmayı matah bir şey olarak görüyorsak eyvallah.Bir adet sonuç var elbette ama o "sonuca" sorsak muhtemelen sayıp söver ileriki yıllarda.Epey zamandır bu kadar uzun uzun yorum yazmamıştım sevmedim.Hafifletilmiş yazılar okumak iyi geliyordu ne bu şimdi, böyle kafa yorduran yazılar?...Huysuzum da demiş miydim?
    SOn cümle: Ben dağın arkasına baktım, bir şey yok...Sadece manzara güzel.

    YanıtlaSil
  7. Kabahat sende ama...Kime yazdığın yazdığın belli olmazsa ben de durumdan vazife çıkarırım işte böyle.:))

    YanıtlaSil