tag:blogger.com,1999:blog-17770655639054206102024-03-13T19:32:08.289+03:00Gündüz Düşlerilâf-ü güzafLeylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.comBlogger682125tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-90301993264734060952023-11-04T11:32:00.004+03:002023-11-04T11:34:05.361+03:00Rüyalar<div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Buraya bir buçuk yıl sonra, rüyalarımı yazmak için dönüyorum.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">İlkinde anneannemi gördüm. On küsur yıldır benim oturduğum evinde, kanepenin ucuna ilişmişti. Altmış yaşlarındaydı ve kafasında sahte olduğu belli gri bir peruk vardı, annemin saç modeline göre yapılmış gibi. <br /><br />Anneannemin öldüğünü biliyordum. Bilinci kapalı dendiği sıralarda hastanede onu ziyaret etmiştim. Yorgun gözlerini hafifçe bana çevirmiş, gözünden aşağı küçük bir damla süzülmüştü. Bir insana son kez "anneanne" dediğimi bilerek "anneanne!" diye seslenmiştim ona. İkinci bir şans gibi geliyor bu rüya, "anneanne!" diye sesleniyorum. Beni tanımıyor. Üzülmüyorum. Yeniden görebildiğime seviniyorum sadece.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">İkinci rüya babam. Mazı'da, İnceyalı'dayız. Restoran kısmında, gölgede, bir arkadaşıyla ahşap bir masada oturuyor babam. Bacaklarını masaya dayamış, sandalyesinin arka ayakları üzerinde bir ileri bir geri giderek sohbet ediyor. 40'lı yaşlarında, benim onu tanıdığım yaşları. Dönemin modası keçi sakal yuvarlak yüzüne hiç gitmiyor. Saçlarında beyaz yok. Bacaklarında dağ yürüyüşü sonrası kanlı çizikler. Bu kan, bu pervasız oturuş ve bakışları, her şeyiyle hayat dolu. Annem ve ben varız bir yerlerde, göremiyorum.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Şimdiki hâlimle yaklaşıyorum babama. Beni tanıyamaz, onun kızı daha küçük. İçimden ilk gelen "Yapma öyle, düşeceksin arka üstü!" diye çıkışmak. Vazgeçiyorum. Kocaman adam sonuçta. "Baba" diyorum çekinerek. Sohbetini böldüğüm için biraz kızarak bana çeviriyor gözlerini. "Baba, otuz yıl sonrasından geliyorum, hastanedesin ve olmadık şeylerle uğraşıyorsun, çok ağrın var" diyesim geliyor, demiyorum. Gözüm doluyor sadece. O zamana daha çok var nasolsa, koca bir hayat. Gelecekten haber getirmenin bir anlamı yok. <br /><br />Tekrar eden rüyalarım var sonra. Hâlâ görüştüğüm, üniversiteden arkadaşlarımı görüyorum. Beni tanımıyorlar. Kâh Bastille'deyiz, kâh bizim kampüste. Üniversitedeki aşkım Fatih'e âşığım yine ama o da beni tanımıyor. </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Tekrar eden kâbusum var bir de. Rüya olduğunun farkına varamadığım için korkunç. Birkaç haftadır görüyorum. Bağlam değişiyor ama gündelik hayat. Kurgu zamanlar, kurgu durumlar, geçmişimde kalmış uzak tanıdıklar. Değişmeyen tek şey, adımlarımı atamamam. Bacaklarım öyle ağır ki yerimden kıpırdayamıyorum. Özellikle merdiven çıkamıyorum, birinin beni yukarı çekmesini istemek zorunda kalıyorum. Yer çekimi katlanmış gibi. Çok çaresiz hissediyorum. Kâbus olan bu duygu. Tekrar tekrar bu rüyayı görmekten nefret ediyorum. </span></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-68060776768313323072022-06-28T16:41:00.002+03:002022-06-28T16:44:21.660+03:00Nisyan<p><span style="font-size: large;">Dün yine oldu. Annem görmeseydi keşke. Kimse görmese keşke. Kendim bile görmek istemiyorum kendimi ağlarken. Ağlamak da istemiyorum. Arada çıkacak bir yer buluyor işte. İçip içip ağlamışım gibi oldu. Ağladığım için içtim halbuki. Her şekilde kötü bir ikili. En azından sabah biraz rahatlamış uyanırım dedim ama hayır, gözlerim şiştiğiyle kaldı. Kafam hafif beton, suratım duvar.</span></p><p><span style="font-size: large;">Çok da güzel yaşıyorum oysa. Düşünmüyorum. Aklıma getirmiyorum. Aklım bambaşka şeylerle dolu. Kendine acıyan bir sevgisizlik hayatımda hiç olmadı sanki. Sevgimi ve kendimi hiç değersiz hissetmedim, ölüp yok olmayı hiç istemedim. Sonra kendimi küllerimden doğurmak zorunda kalmadım, tay gibi titreyerek ayağa kalkmadım. Bu artçılar o titreyiştir belki. Bir fay hattı için üç yıl uzun süre değil. Hele benim gibi kırıldıysa. </span></p><p><span style="font-size: large;"><span>İyi haber, kırıldığı yerden yine kırılması mümkün değil. Bir uçurum duruyor yerinde. İçinde sert rüzgârlar esen derin bir yarık. Kötü haber de bu. Kaybettiğim her ne ise geri gelmedi, gelmeyecek galiba. Yine benim, ben gibi seviyorum ama bir şey eksik </span><span>bana dair</span><span>. Kopuk bir parça, bir anahtar. Yuvası bile kayıp. Hatırlamıyorum. Edebiyat olsun diye değil, hafızam bana kıyak geçiyor, hatırlamıyorum. Anımsadığım anlarda gözüm doluyor işte biraz, o kadar. </span></span></p><p><br /></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-38542100474747601552022-06-04T13:57:00.002+03:002022-06-04T13:57:57.485+03:00Merdivensiz<span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Dün yine ağladım. Bağıra bağıra. Olmayı unuttuğum kadın oldum yine. Kopkoyu bir karanlığa düştüm, çıkamadım. Yine o merdivensiz karanlık. Bir başıma. Mütemadiyen, itinayla kaçıyorum oysa. Oraya geri dönemem. </span><div><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Darmadağın oldum. Kaç saat ağladım acaba? Müjgân korkup uzaklaştı kuzum. Ne yapsın. Uğraşılır mı bunla. Ne tuhafmış...</span></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-36101944215860939612022-03-15T14:38:00.001+03:002022-03-15T14:38:35.241+03:00Bir Büyük Yetersizlik<p><span style="font-size: medium;">Odamda geçirdiğim mecburi bir haftanın sonunda her şeyden ne kadar sıkıldığımı fark ettim. Ne zamandır içinde kendimi kaybettiğim hayhuydan çok uzaklaşmış hissediyorum ve öyle de kalmak için inanılmaz bir istek duyuyorum. Başaramayacağımı bilmek şimdiden içimi karartıyor.</span></p><p><span style="font-size: medium;">Evden çalıştığım dönem herkes benim için endişeleniyordu ama o dönemki huzurumu şimdi her zamankinden çok arıyorum. Sabahtan akşama kadar kitap çeviriyordum. Merak ettiğim şeylerin peşine düşüp araştırmaya, yeni şeyler öğrenmeye vaktim vardı. Günde en az bir iki film izliyordum. Günlerce, bazen haftalarca evden çıkmadığım oluyordu. Dünyanın pisliği, ben izin vermedikçe, bulaşmak şöyle dursun, yanıma yaklaşamıyordu. Ailemden destek almadan bu şekilde geçinmeye devam edebilsem bu düzeni asla bozmazdım.</span></p><p><span style="font-size: medium;">Uyumaya çok ihtiyacım varmış. Saat kurmadan uyumak, alarm sesi olmadan kendiliğimden uyanmak çok iyi geldi. İlk birkaç günkü, öksürüklerle delik deşik uykuları saymazsak. O birkaç gün kahvaltı ve akşam yemeğimi annem kapıdan verirken anladım ki gerçek tatil, ev işi yapmamak. Yemek yapmak, sofra kurmak, sofra kaldırmak, bulaşık, temizlik, çamaşır, yalnız kendinin değil başkalarının bakım sorumlulukları, para kazanmak için yaptığın işle tüm bu sorumlulukları birlikte yürütebilmek için harcadığın efor, artı dinlenmek yerine yaptığın tonla başka şey.</span></p><p><span style="font-size: medium;">Son yıllarda beni en çok yoran üçüncü vardiyam sendika oldu. Fiziksel olarak çok koşturmadığım halde. Zihinsel emeğimin tamamını oraya vakfettim. İş dışındaki zamanımın büyük çoğunu. Film izlemek, kitap okumak, kızı parka götürmek istediğim zamanlarda hep bilgisayar karşısındaydım. Karşılığını aldık gerçi. TİS kazanımları az değildi. Koşullar sertleşip biz de sesimizi yükselttiğimizde ise görevden aldılar işte. Keşke sendikaya ilişkin bilgim <i>Maden</i> filmiyle sınırlı kalsaydı. Biraz abartmışlar diye düşünmeye devam edebilseydim. </span></p><p><span style="font-size: medium;">"Dünyanın pisliği" diyorum ya, neden bahsettiğim konusunda hiçbir fikrim yokmuş. Öyle böyle değilmiş. Para için, güç için satılmayacak hiçbir şey yokmuş. Herkes her şeyin farkında. Üç beş kişi ekmeğini daha çok yiyebilsin diye değişmiyor düzen. Dokununca... Yanıyorsun. Başımıza ne gelecek meçhul. Vicdanım rahat, doğru olanı yaptım, doğru taraftayım. Öte yandan gelecek konusunda hiç olmadığım kadar kaygılıyım. Para yok. Birkaç çeviri işi alsam çok rahatlayacağım. O da yok. Sağlık sigortam olsaydı bari. Yok. </span></p><p><span style="font-size: medium;">Buna karşın, hiç yapmadığım bir hesapsızlıkla gelecek ay sonu Berlin’e gidiyorum. Olası bir ameliyat için kenara koyduğum, ay sonunu getirmekte zorlandığımda tırtıkladığım parayı harcayarak. Er ya da geç iş alabileceğime, orada keyifle harcayacağım parayı yerine koyabileceğime dair temelsiz bir inancım var. </span></p><p><span style="font-size: medium;">Hiç değilse vaktimi yeniden kazanabilsem. Karantinaya girmek zorunda kalmadan, kendimi besleyebildiğim bu saatleri günleri geri alabilsem. Benim elimde, biliyorum. İyi çalışan, iyi sendikacı, iyi köpek annesi, iyi sevgili, iyi evlat olabilmek istiyorum ama hepsine birden gücüm yetmiyor. Nefessiz kaldım. Yetemiyorum. Bir büyük yetersizliğim. İçinden çıkamıyorum. Kelimenin gerçek anlamıyla nefes alamasam da bu açıdan nefes aldım karantinada. Durdum. Uyudum. Film izledim. Merak ettiğimi araştırdım. Ciğerimin sökülmesine değdi neredeyse. Ciğerimizi bırakmadan olmuyor mu? </span></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-39525915262655880512022-02-05T19:13:00.002+03:002022-02-05T19:14:03.393+03:00"Bu Ne Rastlantı Arkadaş"<p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Yazmayalı ne çok zaman oldu. Daha doğrusu bir sürü başka şey yazmaktan buraya yazmayı ihmal ettim. Kendime vakit ayırmayı ihmal ettiğim gibi. Günler yekpare bir akış içinde, soluk alamıyorum. Ne güzel bir şey oldu halbuki, ne kadar mutluyum. İnanması güç geliyor hâlâ. Sırf bu nedenle yazmalıyım. Yazmak da durup soluklanmak sayılır, durup bakmak. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Ne tuhaftı son beş yıl. Çok sevdim, sevilmedim, dünya karardı, ölmek istedim, ölmedim. Biri çıktı, ölmeye yattığım yerden kaldırdı, ayaklarımın üzerinde durmaya başladım yeniden. Biraz sarsak, çokça inançsız, kırık, buruk, kırgın, uzak. Sonrası kalabalık bir yalnızlık. Yüzeyden. Keyfine. Serseri. Hepsi, her şey yalan çünkü. İzlediğim filmler, dinlediğim şarkılar, okuduğum şiirler. Hepsi tek bir yalanın işbirlikçileri. Hayatım boyunca inandığım yegâne şey aslında yok. Sevgim hiçbir şeye yetmiyor, güçsüz, değersiz, anlamsız. Hayat da öyle. Birine sarılmayı, el ele tutuşmayı özlüyorum ara sıra ama idare edebilirim, ediyorum. Kimseyle çok yakınlaşmaya gelmez, neme lazım, iyi böyle. Kaygısız başım. Güzel buluyorlar, sağ olsunlar. Beğeniyorlar. Kâfi. Kırılacak kalbim kalmadı. Kırılmazım, kaskatıyım, kimseyi kırmakla uğraşacak da değilim. Kendi halinde güzel bir kaya gibi duruyorum öylece. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Duruyordum, kendi halimde. Hiçbir şey beklemeden, hiçbir şey istemeden, hiç hayal kurmadan. Yapmam gerekenleri yaparak. Sonra hayat bitecek, azat olacağım zaten. Keyifliydi, her şey için teşekkürler deyip kibarca gülümseyeceğim gözlerimi kaparken. Derken, göz göze geldik. Gerçi hatırlamıyorum, önce yaptığı programları çok beğendiğim için yazdım mı yoksa önce göz göze geldik ve beni tanımasına mı şaşırdım bilmiyorum. Konuşurken niye heyecanlanıp saçmaladım onu da bilmiyorum. Beğenmişim zahir. Farkında değilim. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Dahası hep iki adım yanımdaymış, hiç varmamışım farkına. Son yirmi yıldır hep yanımda yöremde olmuş, hiç değmemiş gözlerimiz. Belki değdi ama görmedik. Benim kâğıt param döne dolaşa onun cebine girdi, şarkı değil gerçek, ona eminiz. Benden inançlı, basmış imzayı. Hep firarîydim ben, pişman değilim. O da değil. Yaşamamız gereken hayatları yaşayıp öyle tanıştık. Ne yaşadık pek konuşmadık. Benim için bir ilk. Tuhaf bir şekilde iyi de geliyor. Öncesi var ama yok. Var ama gölge etmiyor. Elbette taşıyoruz izlerini, silmek mümkün değil, gerek de yok buna. Yaşayıp buraya vardık, birbirimize. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Ben tam kendim gibi değilim gerçi. Aylar sonrası için büyük planlar yapıyoruz. Oysa yarını bile planlamam kimseyle. Yarına güvenim yoktur, güvenmeye ihtiyacım da. Güven mi bilmiyorum, bir tuhaf rahatlık şimdi duyduğum. Yeniden hayal kurabilmenin heyecanı belki. "Yaparız be" diyorum. Yaparız gibi geliyor. Her şey çok zordu. Gözlerim doluyor bunu yazarken bile. Çünkü her şey çok zordu. Sevmek, sevmemek, sevilmek, sevilmemek, hayatta kalmak, hayatta kalmaya devam etmeyi isteyebilmek, istediğime kendimi inandırabilmek. Her şeyin tekrar o kadar zor olmasını istemiyorum. Safları sıklaştırmak, el ele, omuz omuza karşılamak istiyorum hayatı. Buna ihtiyacım var, bunu istiyorum. İstiyoruz. Biz. Güzel şey biz. En küçük dayanışma ağı, sevgi yumağı. Başka türlüsüne ne gücüm ne isteğim var şu an. Yarın her zamanki kadar bilinmez, tekinsiz, sürprizli. Şu an bildiğim yetiyor bana. Sevebilmek, yeniden hissedebilmek her şeye değer. Her riski almaya, her korkuyu yenmeye. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Yenmedim bile, unuttum korkumu. Nasıl olur, olur mu olmaz mı diye sormadım bile kendime. Oldu. Kendiliğinden. Neredeyse kaçınılmazmış gibi. Kaçmak gelmedi aklıma. Benim gelmedi? Ne aklıma, ne içimden. Biraz daha sarılıp öpmek geldi sadece. Biraz daha, biraz daha... Geldi, geçmedi. Geçmesin istiyorum. Yetsin teğet geçtiğimiz, iyi böyle, güzel olduk biz. </span></p><p style="text-align: center;"><br /></p>
<div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/r5gbnMo2S6U" title="YouTube video player" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-21746599541564259742021-10-22T14:32:00.001+03:002021-10-22T14:32:02.843+03:00Yanağım Yanağında<p style="text-align: center;"> </p><div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/o_vI0azq45Q" title="YouTube video player" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-3954831490887439632021-08-27T23:29:00.002+03:002021-08-27T23:33:17.084+03:00Leylâ'ya bir aşiyan<p><span style="font-family: georgia;">Buraya yazmayalı çok zaman oldu. Aslında yazmayalı çok zaman oldu. Kendime ait, kendimle ilgili herhangi bir şey. Arada geçen zaman boyunca, kaybedeceğimi bildiğim savaşlara girip kaybetmekten başka bir şey yapmamışım gibi geliyor. Ama bunun hakkında yazmayacağım.</span></p><p><span style="font-family: georgia;">Çok daha klişe bir şey var aklımda. Korku. Sevme korkusu. Önümüzdeki ay 36 yaşımı dolduracağım. Yaşlandıkça güçleneceğimi düşünüyordum, bir bakıma güçlendim de. Öte yandan, eskisine kıyasla daha kırılganım. Sevgiyi ifade etmede açık yürekli ve imtinasız görünsem de gerçekten bir şeyler hissedeceğim diye ödüm patlıyor. Odaklanmamaya, düşüncelerimi dağıtmaya çalışıyorum. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Kaburgamı bugünlerde yeniden zedelemiş olmam da tuz biber ekti. Her nefes alış verişte duyduğum acı, o ilk kırıldığında duyduğum acıyı geri çağırıyor. Kemik ikiye ayrılmıştı ve elbette batmadığı halde kalbime battığını hissediyordum. Kalbimi zedeleyen kırık kemik değildi. Sevebilmem için başını göğsümün kırık olmayan tarafına yaslamasını istediğim adamdı. İstemeden de olsa kıran o olduğu halde. Kemik zamanla iyileşse de acının ara ara kendini hatırlatacağını biliyordum. Öyle de oluyor. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Yapma, uzaklaş diyor acı. Oysa aynı şeyi yaşamam mümkün değil, biliyorum. Kimse o değil, ben de o kadın değilim artık. Daha mı iyi daha mı kötü bilmiyorum ama başka bir kadınım. Gönlünce sevmek isteyen bir kadın hâlâ, sevilmeye de itirazı olmayan. Bunun için yine bir mülkiyet ilişkisine girebileceğimden, girmek istediğimden emin değilim yalnız. Yeniden güçlü hisler duymak kadar bu ihtimal de o eski firariliğimi uyandırıyor. Olabildiğince uzağa kaçmak istiyor, sonra yine gönlümün çektiğine dönüyorum. İçeride dönen şey halat yarışından farksız. Her şey ne kadar da olması gerektiği gibi rahat ve sakin oysa. İçime çöreklenmiş bu korkunun farkına ancak şimdi varıyorum. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Doğum günümde yalnız olacağım galiba. Balkonda asılı duran kuş yuvasına girebilseydim keşke. Leylâ'ya doğum günü için bir aşiyan... İçine girip kapısını kapatabilseydim. Yaptığım, yapmaya çalıştığım odur belki de. Acıma ve korkuma sarılıp oturmak içeride. Yapamam. Yaşamayı hep fazla sevdim ben. Aşkla, tutkuyla. Aşiyanım da bunların yuvası olabilir ancak. Böyle olmalı. </span></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-23487732161749105322021-06-27T12:51:00.003+03:002021-06-27T12:51:56.710+03:00Damn Clever<p> </p><div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/6fJqNg8M4vA" title="YouTube video player" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-15996154112171526922021-06-02T13:13:00.006+03:002021-06-02T13:15:28.301+03:00Çimen yaprağı üzerindeki çiy damlası: Satyajit Ray ile söyleşi <p style="text-align: left;"><span style="font-size: large;">[Çevirenin Notu: Bu yıl Satyajit Ray'in 100. doğum yılı. Ray, babamın da en sevdiği yönetmenlerden biri. Belki kendisi "En sevdiğim" diye düzeltecektir, bilmiyorum. 1970'te Sight&Sound'da yayımlanmış bu Satyajit Ray söyleşisini babam için çevirdim.]</span></p><p style="text-align: left;"></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"></span></i></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i><a href="https://1.bp.blogspot.com/-h4sNx1JOIu8/YLdYR2ep9cI/AAAAAAAADII/PUm-RMDc4BUZ-CZ_YYjWkaAVq9CtygpVACLcBGAsYHQ/s2048/satyajit-ray-with-camera-under-chandelier.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1301" height="640" src="https://1.bp.blogspot.com/-h4sNx1JOIu8/YLdYR2ep9cI/AAAAAAAADII/PUm-RMDc4BUZ-CZ_YYjWkaAVq9CtygpVACLcBGAsYHQ/w407-h640/satyajit-ray-with-camera-under-chandelier.jpg" width="407" /></a></i></div><i><br /><span style="font-size: large;"><br /></span></i><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;"><br /></span></span></i></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Satyajit Ray’in 2 Mayıs’taki doğum gününün yüzüncü yıl dönümü vesilesiyle,
Hindistanlı büyük yönetmenin Folke Isaksson’a 1970’te Sight&Sound için
verdiği geniş röportajın düzeltilmiş halini yeniden yayımlıyoruz. <o:p></o:p></span></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Folke Isaksson:
Büyük sanatçıların çoğunda ortak bir şey vardır. Çocuklukları ve
çocukluklarında olanlar, onlar için çok şey ifade eder. Kendi başlangıç
noktanızdan ve geçmişinizden biraz bahsedebilir misiniz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Satyajit Ray: Kalküta
Üniversitesi’ni bitirene dek sanatla tam anlamıyla uğraşmaya başladım denemez. Ekonomi
lisansı yaptım. Daha sonra Santiniketan’da (şair, toplumsal reformcu ve sanatçı
Rabindranath) Tagore’un üniversitesinde iki buçuk yıl geçirdim ve o yılların,
en önemli gelişim yıllarım olduğu kanaatindeyim. Resim okuyordum ve düşünmek,
okumak, doğayı izlemek ve insanları tanımak için gereken serbest zamanı en çok bu
dönemde buldum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Her şey buradan
başladı, filmlere ilgim vesaire. Tuhaf bir çocukluğum oldu. Babam ben daha iki
yaşımdayken öldü. Kuzey Kalküta’da büyük bir yerimiz vardı: Evin içinde büyük
bir matbaa makinesi vardı, bir de blok makinesi, kitap da basılırdı, fakat
hepsi de hiçbir işe yaramaz hale geldi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sanıyorum <i>Charulata</i>’da
(1964) bundan bir iz var? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O aslında
Tagore’un kendisinde zaten vardı (Ray’in filmi, Tagore’un 1901 tarihli romanı <i>Nastanirh</i>’i
temel alıyordu) fakat bu özel geçmişe sahip olmam sayesinde onu perdede
gösterebildim. O iş tasfiyeye gittiği için oradan ayrılmak zorunda kaldığımızda
aşağı yukarı altı yaşındaydım, annemle ortada kalmıştık. Dayımın evine geldik,
bize evini açtı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ailenizin
Tagore’la akrabalığı var mıydı? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Akrabalık yok.
Babam onu iyi tanırdı, dedem yakın arkadaşıydı. Dedemle aşağı yukarı aynı
yaştalardı. Üniversitesinde biraz vakit geçirmemi isteyen Tagore’un kendisi
olmuştu. Kalküta’dan ayrılmaya pek hevesli sayılmazdım: Çok şehir insanıydım,
Santiniketan ise köy gibi bir yerdi, kuş uçmaz kervan geçmez. Fakat sonraları
bana muazzam faydası olduğunu gördüm. Ders aldığım hocalar büyük sanatçılardı: Sadece
ressam değillerdi, gerçekten vizyon, anlayış sahibi, kavrayışı derin
insanlardı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Tagore akıl
hocanız gibiydi öyleyse?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hayır, öyle
diyemem. Santiniketan’da Tagore’la doğrudan görüşme imkânınız olmazdı. Fakat
hocam olan diğer insanlar kesinlikle akıl hocam gibiydi ve onlardan öğrendiğim
her şeyi filmlerimde kullanmışımdır. Orada öğrendiğim her şeyi -ki hiçbiri
doğrudan filmlerle ilgili değildi, genel anlamda sanatla ilgili her şeyi… <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Çok okuyordum.
İyi bir kütüphane vardı ve ben yalnızca resim hakkında değil, her şeyi
okuyordum -romanlar, Hindistan edebiyatı, Batı edebiyatı, her şey. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Yaklaşık bir
yüzyıl önce başlayan Bengal kültür rönesansı sizin için çok büyük anlam ifade ediyor
olmalı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Elbette, bence
çok önemli bir dönem, her ne kadar bugün genç kuşaktan bazıları için öyle
olmasa da. Yine de kendimi bir geleneğin parçası olarak görüp görmediğimden
emin değilim; bunu kendim hiçbir zaman bilinç düzeyinde irdelemedim. Her ne
hissediyorsam, eserlerimde kendini gösteriyordur umarım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evinizde hiç
siyaset konuşulur muydu?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Pek sayılmaz;
dayımın evinde olmazdı. Havada daha ziyade müzik vardı; teyzelerim, dayılarım,
hepsi şarkı söylerdi. Fakat esasen entelektüel olmayan bir aileydi, bir sanatçı
olarak orada gelişmedim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Savaşın hemen
öncesinde ne yapıyordunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O sırada
Santiniketan’daydım. Japonlar Kalküta’yı bombaladığı gün ayrıldım; haberi
radyoda duydum ve olayların fazla uzağında kaldığımı hissettim. Kalküta’da
olmak istiyordum, annem buradaydı. Okulu yarım bırakıp oradan ayrıldım çünkü
orada okumakta olduğum güzel sanatlarla değil ticari sanatla uğraşmak
istediğimi biliyordum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ticari sanata
maddi nedenlerden ötürü mü yönelmek zorundaydınız?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hayır, grafik
tasarımla çok ilgileniyordum. Güzel sanatlar çalışmalarımın yanı sıra grafik,
kitap üretimi ve tipografi üzerine kitaplar okuyordum. Aralık 1942’de geri
döndüm, 1943’te bir İngiliz ajansında çalışıyordum. Bir tür kıdemsiz grafiker,
mizanpaj sorumlusu olarak katılmıştım, beş altı güne kalmadan sanat yönetmeni
oldum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bölünme* sizin
için ne anlama geliyordu?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hayatımın
doğrudan etkilenmediği kanaatindeyim çünkü her ne kadar dedemin doğduğu,
babamın bir dönem yaşadığı ev Doğu Pakistan sınırları içinde kalsa da ben orada
hiç yaşamamıştım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Kendimi hep
Kalküta ve Batı Bengal’e ait hissettim. Belirli bir kültürel damar hariç çünkü
Doğu Pakistan’ın kültürüne, halk şarkılarına ve hikâyelerine vâkıftım. Beni ve
burada Kalküta’daki diğer insanları asıl etkileyen şey mültecilerin
görüntüsüydü, istasyonlarda ve sokaklardaki mülteciler, insan yaşamlarının yavaş
yavaş birbiri üzerine yığılışı korkunçtu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">1947’den önce
ne tür filmler izliyordunuz? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O günlerde
bugüne kıyasla daha az film vardı. Yerli yapımlar izlemek genel olarak âdetim
değildi, 1947’de Film Cemiyeti’ni kurmadan evvel ağırlıkla Amerikan filmleri
izliyordum. Yüzde 90 Amerikan filmleriydi, arada sırada bir İngiliz filmi dahil
olurdu ve bazen de bir ihtimal Fransız ya da İtalyan filmi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Peki ya klasikler?
Ayzenştayn izlemiş miydiniz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet, bazı Rus
filmlerini izleyebildik, zira Ruslar müttefikti, dolayısıyla Maksim Gorki
üçlemesi, Ayzenştayn’ın filmleri, bazı Pudovkin’ler ve benzeri şeyleri
gönderiyorlardı. Aslına bakacak olursanız, evet, bu önemli bir olaydır…
Pudovkin ve (oyuncu Nikolay) Çerkasov 1946 ya da 47’de Kalküta’ya gelmişti. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Öncesinde <i>Korkunç
Ivan</i>’ı (1944) izlemiştim ve Çerkasov’a gözlerini nasıl öyle faltaşı gibi
açabildiğini sordum çünkü gözleri pörtlek filan değildi, normal büyüklükteydi.
“Ayzenştayn yaptırdı” dedi. Ayzenştayn’ın yönetmenliği konusunda birazcık
eleştireldi, vücudunun çok zor şekiller alması gerekmişti, “öyle ki günün
sonunda bütün vücudumda kas ağrıları olurdu” dedi.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Dolayısıyla
kişisel temaslar yeni Hindistan sineması için önemliydi sanırım: Pudovkin’in
ziyaretleri… Renoir da var galiba?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Renoir daha
sonra geldi, 1949’da. Renoir’ın yalnızca Amerikan filmlerini izlemiştim: <i>Güneyli
</i>(1945), <i>This Land Is Mine</i> (1943). <i>Güneyli</i> kayda değer bir
filme benziyordu; çok yeni, çok alışılmadık, bir Amerikan konusunu alıp ona bir
nevi Avrupai bir hava vermişti. Bu film benim için çok önemli bir deneyimdi ve
Renoir’ın kentte olduğunu duyar duymaz onu aramaya koyuldum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O dönemki nitelikleri
neydi sizce?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Doğayı ele alma
kabiliyeti; grinin tonlarına yönelik bir tür tercihi de içeren derin bir hümanizm,
Çehov’cu bir nitelik denebilir; ve lirizmi, klişelerden kaçınması. Amerikan
filmlerinden birinde tek bir bakış açısından, neredeyse durağan çekilmiş bir
dövüş sahnesi vardır. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Oysa normalde
kesmeler yaparsınız. Yumruklar bir o yöne bir bu yöne savrulur; kesmeler, ara çekimler…
Burada ise ne aşağıdan, ne çok yukarıdan, ne de geniş açıyla çekilmiştir. Tek
planda çekilmiş büyük bir dövüş sahnesi vardır. Dolayısıyla kayda değer bir
şeye benziyordu, biçim ve içeriğin kusursuz uyumu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O vakit ne oldu
peki? Bu iki kişi, Jean Renoir ve Satyajit Ray karşılaştığında?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ona büyük bir
hayranlık duyuyordum, onu örnek alıyordum. İnsan hayran olduğu bir sanatçıyla
tanıştığında bazen hayal kırıklığına uğrar çünkü kişi olarak ısınamayacağınız,
yakınlaşamayacağınız biri çıkar. Fakat Renoir öyle harika bir adamdı ki: Derinlikli,
nazik, nüktedan ve bilge… İş çıkışlarımda ki akşam altıyı buluyordu, mümkün
olabildiğince yanına uğrardım.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bütün gün <i>The
River</i>’ın senaryosu üzerinde çalışmış oluyordu, ben de izlemediğim Fransız
filmleri hakkında başının etini yiyordum. Daha sonra onunla birlikte çekim yeri
aramaya gittim. <i>Pather Panchali</i>’yi (1955) çekmeyi kafama koyduğum için zaten
kendi başıma etrafı gezmeye başlamıştım, trenle şehir dışına gidiyordum,
dolayısıyla Kalküta banliyölerini ve civar köylerini biliyordum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bu düşüncenizi
Renoir’la paylaştınız mı?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet. Dedim ki
bu bir çeşit hikâye, bir çeşit durum, bir çeşit aile… ve o da “Kulağa harika
geliyor, yap bunu, bence iyi bir film olacak” dedi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">İtalyan yeni
gerçekçiliğinin size çok şey ifade ettiğine eminim. İlk Vittorio De Sica’nızı
ne zaman izlediniz? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">1950’ydi.
Kalküta’daki reklam ajansının genel merkezinde çalışmak üzere İngiltere’ye
gittim. Altı aylığına gönderilmiştim ve o altı ay içinde 100 mü, 99 mu, 101 mi film
izlemeyi başardım ve ilk izlediğim film <i>Bisiklet Hırsızları</i>’ydı (1948).
Curzon’da <i>Üç Ahbap Çavuşlar Operada</i> (1935) ile birlikte iki film birden
gösterimiydi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ziyadesiyle
ilginç bir ikili olmuştu fakat <i>Bisiklet Hırsızları</i>… beni paramparça
etti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Aklımda <i>Pather Panchali</i>’yi
çekme fikri olmakla birlikte tamamen amatör bir oyuncu kadrosuyla gerçekten
çalışılabileceğinden emin olmadığım için de çok heyecanlanmıştım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ve işte ispatı
karşınızda duruyordu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">İspatı
karşımdaydı. Hem de hepsi stüdyo dışında çekilmişti, en azından yüzde 90’ı
stüdyo dışında çekilmişti. Dışarıda, her tür ışıkla çekim yapılabileceğinin
ispatıydı benim için. Profesyonel yönetmenler bana hep ışığı kontrol etmek
zorunda olduğumu, dolayısıyla yapay ışıkla çalışmak zorunda olduğumu
söylemişlerdi. “Güneşi kontrol edemezsin” derlerdi. “Yağmur istiyorsan da yapay
olarak yağdırmak zorundasın çünkü gerçek, doğal yağmuru nasıl kontrol
edeceksin, yağmur dediğin bir durur bir indirir.”<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Film
çekeceğinizi ilk defa ne zaman hissettiniz? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Gelişmekte olan
bir düşünceydi fakat 1946 veya ’47 gibi bir film çekmem gerektiğini hissettim. Elbette
öncesinde <i>Pather Panchali</i>’nin bir baskısını resimlendirmiştim ve kitap
beni olası bir film kaynağı olarak cezbetmişti. Sonra 1947 gibi film cemiyetini
kurdum ve 1948’de yeni bir hobi edindim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Filmi yapılmak üzere
hakları satın alınmış kitaplardan senaryoları üretiyordum. Mesela şu kitabın
hakları satın alındı ve filmi çekilecek diye gazetede okudum diyelim, bir
senaryo yazıyordum ve sonra onu perdedeki ele alınış biçimiyle kıyaslıyordum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-s8WJQR755Fs/YLdZLQ4kULI/AAAAAAAADIY/CqGrnvRQA98DnDOWHTfe_gE2Cdx2k7JfACLcBGAsYHQ/s1000/pather-panchali-1955-apu.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="734" data-original-width="1000" height="470" src="https://1.bp.blogspot.com/-s8WJQR755Fs/YLdZLQ4kULI/AAAAAAAADIY/CqGrnvRQA98DnDOWHTfe_gE2Cdx2k7JfACLcBGAsYHQ/w640-h470/pather-panchali-1955-apu.jpg" width="640" /></a></span></div><span style="font-size: large;"><br /></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: large;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;">Pather Panchali</span></i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;">’ye başlayabilmek için eşinizin mücevherlerini rehin dükkânına bırakmak
zorunda kaldığınıza dair hikâyeler var. Bunda hiç doğruluk payı var mı?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bu doğru. Bir
yıl boyunca senaryoyu satmaya çalıştım, kapı kapı dolaştım. Kalküta merkezli
yapımcıların istisnasız hepsine gittim ve baktım ki kimse satın almıyor, her hâlükârda
başlamaya karar verdim çünkü film çekme kabiliyetinden yoksun olmadığımızı
kanıtlamak için elimizde biraz görüntü olsun istiyorduk. Böylece sigorta
poliçelerime rağmen elime biraz para geçti. Çekimlere başladık ama o para çok
geçmeden suyunu çekti. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sonra birkaç
sanat kitabı, birkaç plak ve eşimin birkaç mücevherini sattım. Oradan damla
damla da olsa bir para geldi, mesaili işim hâlâ olduğu için sanat yönetmenliğinden
kazanmakta olduğum maaşın bir kısmı da vardı. Para harcamamız gereken tek şey
ham film, bir kamera kirası, rahatımızı sağlayacak giderler, ulaşım ve benzeri
şeylerdi. Yaklaşık 1200 metre çekmiştik ki para bitti. Rehin verecek başka
hiçbir şeyim kalmamıştı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Batı Bengal hükümeti
burada mı devreye girdi?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hemen değil. Çekimleri
durdurmamızdan bir yıl sonra. O sıra ümidimizi kestiğimiz için herkese “Elimizden
bu kadarı geldi, o yüzden hoşçakalın ve teşekkürler” dedik, fakat herkes çok
üzgündü. Benim reklamcılık işim duruyordu ama aklım filmdeydi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Fakat filmi
aklımdan çıkardım. Sonra bir noktada biri dönemin Eyalet Başbakanı Dr. Roy’la
konuşmamız gerektiğini söyledi. O birkaç gün içinde Dr. Roy’un benimle görüşüp
konuşmayı çok istediğini duyduk. Ve sonra oluverdi işte… <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">İhtiyacınız
olanı elde ettiniz, film tamamlandı ve <i>Pather Panchali</i>’nin başarı öyküsü
başladı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Açıkçası filmi
gösterime sokmak konusunda en başta pek istekli değillerdi. Film gösterime
girmeden üç ay bekledi. Sonra vizyondaki ilk iki hafta pek iyi gişe yapmadı
fakat üçüncü haftadan itibaren salonlar her gün doldu taştı. Altı haftalık
koltuk rezervasyonları olarak bilinen şey yapılıyordu çünkü eldeki süre o
kadardı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">O altı haftanın
ardından yedi hafta daha oynayacağı başka bir salona geçiyordu ve o 13 hafta
içinde hükümet parasını amorti etti, sonrasında gelen kârdı. Şu ana dek yüzde
1.500 gibi bir kâr elde ettiler ve hâlâ mütemadiyen gelen bir para var. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Tüm
senaryolarınızı kendiniz mi yazıyordunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet, hepsini.
Ona yazmak denemez gerçi. Özel bir sistem geliştirmiştim çünkü bence senaryo
yazmanın edebîlikle hiçbir ilgisi yoktur, bu yüzden senaryoya edebî bir çaba
sarf etmem. Çok veciz belirli tasvirler yazarım o kadar; ağırlıkla hepsi
eskizlerde, diyalog ve hareketlerle ilgili küçük notlardadır. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-48l_tNQF-Aw/YLdY4t-GrFI/AAAAAAAADIQ/U0-yXITMAwgsb8YZxLJL2SA-uaAlN5A2gCLcBGAsYHQ/s1440/satyajit-ray-reading.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1077" data-original-width="1440" height="478" src="https://1.bp.blogspot.com/-48l_tNQF-Aw/YLdY4t-GrFI/AAAAAAAADIQ/U0-yXITMAwgsb8YZxLJL2SA-uaAlN5A2gCLcBGAsYHQ/w640-h478/satyajit-ray-reading.jpg" width="640" /></a></span></div><span style="font-size: large;"><br /></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Fakat bazı
durumlarda da edebiyat sizin için bir başlangıç noktası teşkil etmiş gibi
görünüyor. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ah evet. Fakat
bu roman ve kısa öykülerin hepsi büyük oranda uyarlanmıştır. Hikâyede her zaman
beni çeken bir şey vardır. Tamamında olması gerekmez, belki bana filmvari
geldiği için dikkatimi çeken belli başlı önemli şeyler… Hikâyeyi defalarca
okurum ve sonra kenara koyup orada bırakırım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bilmek
istediğim bir şey var: <i>Apu’nun Dünyası</i>’ndaki (1959) firkete (Apu,
yatakta uzanmış yeni evlendiği eşini izlerken yastığının yanında onun
firketesini gördüğü sahne) yazılı mıydı, yoksa o anda mı doğaçlandı? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Yazılıydı. Çok
önemliydi, üzerine çok düşünmüştüm çünkü Hindistan sinemasında öpüşme, sarılma
ya da yakın aşk sahneleri ya da o tür şeyler göstermemeniz gerekir, hele ki
1958’de hiç gösteremezdiniz. Fakat yakınlık duygusunu, evlilik hayatının hassasiyetini
verecek bir şey istiyordum, evvelce bekâr olan birinin kendi yastığının yanında
birden başka bir yastık olmasının onu ne şekilde etkilediğini göstermek
istiyordum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Diyelim ki adam
sabah kalktığında kadın gitmiş olsun, adamın kadının varlığını kendine yakın
duyduğunu ve hayatının bir değişim geçirmiş olduğunu sözcükleri kullanmadan nasıl
aktarabiliriz? Firkete tam da nedenle var, gördüğünüz üzere altı ay önce asla
orada olamayacak bir nesne. İnce düşünülmüştü fakat böyle şeylerin son anda
geliverdiği de olur elbette. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Apu üçlemesinde
çok otobiyografik olan bir unsur var mı? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Birinci ve
üçüncü kısımda kesinlikle yok, ikinci kısımda belki. Yine söyleyeceğim,
malzeme, kaynak kitap temel alınarak geliştirildi. Filmde olan her şey, kitapta
tohum halinde zaten mevcuttu. Öte yandan, ikinci kısımda dul annesiyle kurduğu
ilişkide ergen Apu ile özdeşlik kurabildim çünkü kendim de aynı
konumdaydım.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Elbette köyde
yaşamıyordum ve okumak için annemden uzaklaşmak zorunda kalmamıştım fakat
bilinçdışımda, bilinçli olarak ya da bilinçaltımda kendi deneyimlerimle
Apu’nunkileri ilişkilendiriyordum ve sanırım derinlerde bir yerde olayın
psikolojik yönlerine biraz olsun girebildim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: large;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;">Müzik Odası</span></i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;">’ndaki (1958) ana karakter hakkında, müziğe sevdalı ve bu tutkusu
tarafından mahva sürüklenen o toprak ağası hakkında ne düşünüyorsunuz? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bu müzikle
ilgili bir hikâye ve o toprak ağalarının, zamindarların* büyük müzik hamileri
olduğu inkâr edilemez. Filmdeki toprak ağası kötü kaderine mahkûm bir figür
olarak tasvir edilir fakat sönüp gitmeden önce parlayacak son bir kıvılcımı vardır.
Elbette yeni zenginle, geri dönüp köye yerleşen tefeciyle, yani kocaman bir eve
sahip o kültürsüz, iğrenç, kalantor adam ile rafine bir adam olan zamindarı
karşılaştırmak istedim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Çoğu filminizde
olduğu gibi müzik yine kendi besteniz mi?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hayır, o daha
son zamanlarda yaptığım bir şey, 1960’a gelene dek başka bestecilerle
çalışıyordum. Dört filmde Ravi Shankar’la çalıştım, burada ise filmin müziğini
Vilayat Khan besteledi. Kendisi bir sitar sanatçısıdır ki Ravi Shankar’dan bile
iyi olduğu kanaatindeyim. Babası tıpkı filmdeki gibi bir zamindarın himayesinde
çalışmış bir klasik müzisyen ve bu müzisyenler geleneğe, toprak sahipleri ve
soyluların himayesine her zaman minnettardırlar. Vilayat Khan filme bayıldı,
feodalizmin çökmesine anlam veremiyordu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sizden çok
farklı yöntemlerle çalışanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Dizinin üstünde duran
üç sayfayla film çevirmeye başlayan Godard mesela. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet ama onun
yaptığı tür filmde hazırlanmış, düzenli bir senaryoya ihtiyacı yok çünkü temel
amaçlarından biri modern hayatın kopukluğunu, düzenin yokluğunu, tanımlı
biçimin yokluğunu göstermek ve bunu ancak onu parçalara ayırarak
yapabilirsiniz. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Biçimle içerik
arasında bir ilişki olmalı, handiyse bir anlaşma? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bence öyle.
Bazen biçimi bir karakter belirler örneğin. Truffaut, <i>Jules ve Jim</i>’i
(1962) yaptığı zaman pek çok insan ne kadar serbest bir kurgu tarzı olduğundan
bahsetti. Bence hepsi kızdan kaynaklanıyordu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ve bizzat
Jeanne Moreau’dan?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hem Jeanne
Moreau hem de Catherine karakteri. Sanıyorum Truffaut o tarzı benimsememiş
olsaydı, film, biçimi o kadar iyi ifade edemezdi. Geleneksel bir biçimle
anlatılamazdı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ingmar Bergman
hakkında bir düşünceniz var mı? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet, ona hayranım.
Müthiş bir zanaatkâr, yapmasını istediği her şeyi yapabilen harika bir oyuncu
ekibine sahip ve muhtemelen tiyatrodaki devamlı çalışmalarından kaynaklanan bir
dram duygusu var. Onu yönetmen olarak etkileyici buluyorum fakat söylediklerine
her zaman yakınlık duymadığımı söyleyebilirim. Meşgul olduğu şeylerden
hoşlanmıyorum, bana göre pek önemli meşguliyetler değil, dinle ilgili belli
şeyler vesaire… Meşguliyetleri benim meşguliyetlerim değil fakat beni yakalayabildiği
bir gerçek. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Peki ya Dreyer?
Onu fazla yavaş buluyor musunuz? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Yavaş filmlere
aldırmam. Yavaşlığın sinirimi bozduğu zamanlar oluyor ama yavaşlık kendi başına
bir kusur değil çünkü yavaş müzik vardır, hızlı müzik vardır… zor olan kontrol
etmektir. Başarılı bir yavaş film yapmak ise çok daha zordur. Fakat Dreyer’i
zaman zaman biraz fazla elisıkı, biraz fazla sert buluyorum. Yer yer belki
biraz… mizah olsun isterdim. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ya Buñuel?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">En iyi
filmlerini izlemedim maalesef. <i>Yok Edici Melek</i>’i (1962) izledim ki bayağı
dahice olduğunu düşünüyorum. Her an çökeceğinden kuşkulanıyorsunuz ama bir
şekilde sizi inandırıp devam etmenizi sağlamayı başarıyor… Buñuel ile iki yıl
önce tesadüfen tanıştım. Acapulco’da aynı otelde kalıyorduk. 15 gün boyunca o
ve ben kahvaltı sofrasına ilk oturanlar olduk. O da benim gibi çok erkenci.
Sohbeti keyifli. <i>Pather Panchali</i>’nin büyük hayranıydı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Fakat kulağı
duymuyor?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Çok sağır ve
çok Godard karşıtı buldum kendisini. “Ona iki yıl daha veriyorum, gelip geçici
bir modadan ibaret” diyordu.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-size: large;"><i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;">Müzik Odası</span></i><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"> hakkında konuştuk. Sizin müzikle ilişkiniz nasıl?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Müzik benim ilk
aşkımdı. Klasik Batı müziğine, okul yıllarımdan itibaren giderek büyüyen
muazzam bir ilgi duydum. Sonra kendi klasik müziğimiz geldi. Böylece bir plak
koleksiyonu oluşturmaya başladım. Cebimdeki azıcık harçlıkla o ay Beethoven’ın
Beşinci Senfonisi’nin ilk bölümünü, ikinci ay ikinci bölümünü, üçüncü ay üçüncü
bölümünü satın alırdım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-zliVpS_Hy04/YLdZVmy54yI/AAAAAAAADIc/Rxsj4yIudQINgf_yFS3S46nUOCnlKubqACLcBGAsYHQ/s829/satyajit-ray-at-piano.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="829" data-original-width="600" height="640" src="https://1.bp.blogspot.com/-zliVpS_Hy04/YLdZVmy54yI/AAAAAAAADIc/Rxsj4yIudQINgf_yFS3S46nUOCnlKubqACLcBGAsYHQ/w464-h640/satyajit-ray-at-piano.jpg" width="464" /></a></span></div><span style="font-size: large;"><br /></span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hâlâ
Beethoven’la mı yatıp kalkıyorsunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Aslında pek
Beethoven’la değil artık, belki bazı oda müzikleri hariç. Oysa Bach her daim
var, ayrıca Mozart’a da çok düşkünüm. Operalarını ve koro eserlerini epey
çalıyorum artık. Ve barok, ağırlıkla Scarlatti, Rameau, Couperin ve erken
barok, Schutz ve Palestrina gibi şeyler. Hatta Gregoryen ilahiler ve
Monteverdi, giderek daha öyle şeyler. Bazı çağdaş müzisyenler de. Bartok’un oda
müziklerini, kuartetlerini çok seviyorum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hiç
sevmediğiniz bir şey?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Romantiklerden
bazılarına katlanamıyorum. Mesela… Schumann’lardan bazıları, Schubert’lerden
bazıları. Romantik şeyler beni çok sıkıyor. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bugüne dek
yaptığınız filmlerin Batıda anlaşıldığını düşünüyor musunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Filmlerime dair
en iyi eleştiriler Batıda yayınlandı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Fakat önemli
yanlış anlamalar olmuş olabilir? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ah,
niyetlerimle hiç ilgisi olmayan anlamlar yüklendiği, yorumlar atfedildiği oldu elbette
ama bazıları da müthiş kavrayışlıydı. Batıl itikadı, metafizik ile dinin son
derece Doğulu yönlerini ele alan <i>Devi</i> gibi bir filme dair
eleştirilerdeki kavrayış derecesi beni hayrete düşürdü. Demem o ki muazzam bir
algı. <i>Charulata</i>’ya dair en iyi eleştirilerden biri Batıda, <i>Sight and
Sound</i>’da çıktı. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Dindar mısınız?
Tanrının mı insanı, insanın mı tanrıyı yarattığına inanıyorsunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Şahsi hissim,
insanın tanrıyı yarattığı yönünde. Fakat biliyorsunuz, yaşamın nasıl başladığı
hep bir gizem olagelmiştir ve ben, evveliyatı üzerine sürekli kafa yormaktan, zihnimde
zamanın başladığı o ilk âna gitmekten hoşlanırım. Fakat tanrıya inanmakta fayda
olduğunu düşünmüyorum, bunun lüzumunu hiç görmüyorum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Yaşanmakta olan
gelişmelerin ışığında bilimsel bilgiye inanmanın artık daha önemli olduğu kanaatindeyim.
Spiritüalizme, seanslara, ruh çağırmalara ya da duyular dışı algılama gibi
şeylere inanmıyor değilim…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bunların
bilimle açıklanabileceğini mi kastediyorsunuz?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bence bir
noktada öyle olacak; gerçi muhtemelen çok, çok uzun zaman alacak ama tüm
bunların açıklanabileceğini düşünüyorum. Rüyalar, hatıralar, ESP (duyular dışı
algılama), yeniden doğuş, önceki bir doğuşun hatırası ve böyle şeyler hakkında bir
süredir çok okuyorum, öylece yabana atamam. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sizce sanatçı
mesafesini korumalı mı, yoksa kendini bir davaya adamalı mı?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Genel anlamda
hayattan soyutlanmış halde yaşamıyorsanız biraz adanma kaçınılmazdır. Fakat ben
sanatçı olarak asla bir propagandacı olmak istemem çünkü kimsenin toplumsal
sorunlara kesin, nihai cevaplar verebilecek konumda olduğunu düşünmüyorum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Esasen, işe
yarayan hiçbir propaganda yoktur, zira… Size, bir keresinde Renoir’ın bana
dediği bir şeyi söyleyeyim: “Çok sayıda savaş karşıtı film yapılıyor; ben genellikle
en insani savaş karşıtı film addedilen <i>Harp Esirleri</i>’ni 1938’de çektim.
1939’da savaş patlak verdi.” <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Daha sonra bir
başka savaş karşıtı film olan <i>Le Caporal Epingle</i>’i (1962) çekti. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet, daha mesafeli.
İşe yaradı mı? Yaramaz tabii. Ben sorunları ortaya koyup halkın belli toplumsal
sorunların varlığının farkına varmasını ve kararlarını kendilerinin vermesini sağlamak
istiyorum. Fakat güçlü görüşlere sahipseniz taraf tutmak bir noktada kaçınılmazdır.
<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Yani bir
anlamda kendinizi adarsınız ama bir sanatçının cevaplar sunmasının, “Bu
doğrudur, bu yanlıştır” demesinin gerekli, önemli veya doğru olduğunu
düşünmüyorum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sizce Gandhi
mi, Nehru mu daha büyük bir insan?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Nehru’ya daha
yakındım sanırım. Nehru’ya hayrandım, onu daha iyi anlıyordum çünkü ben de bir
nevi Doğunun ve Batının ürünüyüm. Nehru’da belli bir liberalizm vardı, Batılı
değerlere dair belli bir farkındalık, Doğunun değerleri ile Batının
değerlerinin bir kaynaşımı. Gandhi’de bunları bulamadım. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Fakat elbette
Hindistan’ın halk yığınıyla temas halinde bir insan, bir simge olarak epey
sıradışıydı. Fakat insan olarak… Nehru’nun ne yapmakta olduğunu her zaman
anlamışımdır, tıpkı Tagore’un ne yapmakta olduğunu her zaman anladığım gibi. Tagore’u
bunun dışında tutamazsınız, bu bir üçgen.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Nehru’da ve
kendinizde olduğundan bahsettiğiniz bu kaynaşım, size güçlü yönlerinizden biri
gibi mi geliyordu, yoksa hem güçlü hem zayıf mı?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">En başından
beri güçlü yönlerimden biriydi. Fakat arkanızda kendi kültürünüzün desteği
olmalı. İlk filmimi yaptığım sıralarda bile bunun farkındaydım. Batılı bir
eğitim almıştım, İngilizce okumuştum fakat son on yıldır gitgide daha çok
ülkemin tarihine, halkıma, geçmişime, kültürüme geri dönüyorum. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Kendi
geleneğinizin en iyi yönü nedir? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">“En iyi yönü”
değil de “ayırıcı niteliği” diyelim. Sanskrit klasiklerinden başlarım
sanıyorum: Upanişadlarda* ve Vedalarda* bile bulunan, doğaya o muazzam yakınlık
ve çok derin bir felsefe şekli... Nötronun, atomun mevcudiyeti, evrenin hem
küçücük bir nokta içerisinde olup hem de sizi çepeçevre sardığı fikri, evrenin
kapsanışı…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bu noktada size
bir hikâye anlatacağım. 1928’de, 7 yaşımdayken, annemle birlikte Tagore’un
üniversitesine gittim. Yeni satın alınmış küçük imza defterim de yanımdaydı,
annem defteri Tagore’a uzatıp “Oğlum sizden birkaç dize rica ediyor” dedi. O da
“Defter bende kalsın” dedi. Ertesi gün almaya gittiğimde defteri çıkarıp şöyle
dedi: “Senin için bir şey yazdım, şimdi anlamasan da büyüyünce anlayacaksın.” <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Sade bir
üslupla yazdığı en iyi şeylerden biridir, anlamı da şu: “Nehirleri ve dağları
görmek için bütün dünyayı dolaştım, çok da para harcadım. Çok uğraştım, her
şeyi gördüm fakat evimin hemen dışında küçük bir çimen yaprağı üzerindeki çiy
damlasını görmeyi unuttum, tümsek yüzeyinden etrafındaki bütün evreni yansıtan
o çiy damlasını.” <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Ve bu çiy damlası
Hindistan geleneğinde mi?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bizzat
Hindistan geleneği. Bu çok ama çok önemli. Esas olanın çok küçük bir
ayrıntıdaki mevcudiyeti ki daha geniş olanı ifade etmek için onu yakalamak
zorundasınız; tam da bu, Hindistan sanatında mevcut… halk şiirinde, halk
ezgilerinde. Bence öz bu. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Öz, kozmik ve
mikroskobik olanın muazzam bir birleşimi öyleyse? <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Evet, ve bunu
giderek daha net bir şekilde görüyorum. Geçenlerde bir kitap aldım. İçinde
şunun bunun noktalarının, noktacıklarının elektron-mikroskop fotoğraf serileri
var, belki küçük bir su yosunu parçası, bir parça protoplazma ya da bir şeyin
başı, ve ortaya çıkan desenler doğrudan ta Upanişadlara uzanıyor… Belki 2.000
kat daha güçlü bir mikroskop neler gösterecek bilmiyorum… hücresel biçimdeki
yaşamın nereye kadar uzandığını.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Hücresel biçime
dair bu farkındalığın erken dönem klasiklerde mevcut olduğu kanaatindeyim… ve
sanat eserlerini hücresel tasavvur ediyorum, küçük düğümler, küçük ayrıntılarda
birbirine bağlanan küçük moleküller gibi ama aynı zamanda genel biçime dair
bütüncül bir kavrayış, ayrıntıya dair bir kavrayış var, bir yoğunluk, zenginlik
var ki pek çok Batılı da bu kavrayışa sahip. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bunu toplumsal
gerçekçi eserlerde bulmak pek mümkün değil. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Değil, çünkü
orada başka bir şeyle başlıyorsunuz. Bir sonuçla başlıyorsunuz, oysa benim
durumumda, özgün bir hikâye yazarken karakterlerle başlarım, onlar olay
örgüsünü kendi hakikatleri ve istemleri doğrultusunda geliştirir. Bu
Hitchcock’un tam tersi. Hitchcock’un en başta bir örüntüsü vardır ve iki
boyutlu karakterleri onun içine yerleştirir. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Bende farklı,
eminim Renoir’da, Çehov’da da öyledir. Bu insanlardan çok şey öğrendim. Kendi
klasiklerimden ne kadar çok şey öğrendiysem, büyük hayranlık duyduğum bu
insanlardan da o kadar çok şey öğrendim. Fakat ben karakterlerle başlarım ve
epey kısmını yazıp da birbirlerine nasıl tepki verdiklerini görene dek sonunun
neye benzeyeceğini bilmem. İki karakteri yerleştirip tepki verişlerini izlerim
ve bilgim yettiğince hakikate benzeterek ilerlerim, hikâye de işte orada
gelişir. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">*Bölünme: Britanya
Hindistanı’nın 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olarak iki dominyona
bölünmesi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">*Zamindar:
Farsça “zemîn” ve “dâr” sözcüklerinin birleşiminden oluşan ve toprak sahibi
anlamına gelen “zamindar”, eski Hindistan’da hükümdara bağlı, onun adına vergi
toplama yetkisine sahip, büyük arazileri ve çok sayıda köylüyü yönetimi altında
bulunduran feodal toprak ağasına verilen isimdir.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">*Upanişadlar:
İlk olarak İÖ 600 yıllarında görülmeye başlayan felsefe ve teoloji metinleri Upanişadlar,
kendilerini önceleyen Veda metinlerine dayanmakla birlikte o metinlere
eleştirel ve uzlaşmacı bir çizgide yer alırlar. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">*Vedalar: Hint
düşüncesinin en eski kaynakları. Dinî niteliği ağır basan ve mitolojik unsurlar
da içeren bu metinler Hint yaşayışı ve düşüncesini derinden etkilemiştir. <o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;"><br /></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;"><br /></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><span style="font-size: large;">Kaynak: <a href="https://www.bfi.org.uk/sight-and-sound/features/satyajit-ray-conversation-1970-folke-isaksson">https://www.bfi.org.uk/sight-and-sound/features/satyajit-ray-conversation-1970-folke-isaksson</a> </span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; line-height: 107%;"><o:p><span style="font-size: large;"> </span></o:p></span></p><br /><p></p><p></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-47502687519256589582021-05-30T11:47:00.000+03:002021-05-30T11:47:08.743+03:00Lumière d'été (1943)<p> <a href="https://1.bp.blogspot.com/-lQfsmQ10nFc/YLNPkw8o9LI/AAAAAAAADHA/6g0yXjXGCZM5BgY9PBtN9uy5ne3L0rYDwCLcBGAsYHQ/s843/lumiere%2Bdete%2B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="624" data-original-width="843" height="296" src="https://1.bp.blogspot.com/-lQfsmQ10nFc/YLNPkw8o9LI/AAAAAAAADHA/6g0yXjXGCZM5BgY9PBtN9uy5ne3L0rYDwCLcBGAsYHQ/w400-h296/lumiere%2Bdete%2B1.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-C_LAqTtpd-s/YLNPlZ8AEyI/AAAAAAAADHE/xYi5BumSo-IbMesLSg1CqSYN-LnoUxtIgCLcBGAsYHQ/s833/lumiere%2Bdete%2B2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="627" data-original-width="833" height="301" src="https://1.bp.blogspot.com/-C_LAqTtpd-s/YLNPlZ8AEyI/AAAAAAAADHE/xYi5BumSo-IbMesLSg1CqSYN-LnoUxtIgCLcBGAsYHQ/w400-h301/lumiere%2Bdete%2B2.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-_cDkCsq5ML0/YLNPlh52rMI/AAAAAAAADHI/bWX3r0WB3JoJV-NMYH53WdbJj9n3OlZZgCLcBGAsYHQ/s839/lumiere%2Bdete%2B3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="627" data-original-width="839" height="299" src="https://1.bp.blogspot.com/-_cDkCsq5ML0/YLNPlh52rMI/AAAAAAAADHI/bWX3r0WB3JoJV-NMYH53WdbJj9n3OlZZgCLcBGAsYHQ/w400-h299/lumiere%2Bdete%2B3.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-g2o0FSYPV7I/YLNPlrw_9CI/AAAAAAAADHM/iXn971uRh1oBRvAf6CE3OMnuOJctZkDxQCLcBGAsYHQ/s837/lumiere%2Bdete%2B4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="627" data-original-width="837" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-g2o0FSYPV7I/YLNPlrw_9CI/AAAAAAAADHM/iXn971uRh1oBRvAf6CE3OMnuOJctZkDxQCLcBGAsYHQ/w400-h300/lumiere%2Bdete%2B4.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Ig8jIkOXFec/YLNPl6y_ufI/AAAAAAAADHQ/J0PXrdKv6cEqGoUakXKFqdLtMuJ1SFGhACLcBGAsYHQ/s833/lumiere%2Bdete%2B5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="626" data-original-width="833" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-Ig8jIkOXFec/YLNPl6y_ufI/AAAAAAAADHQ/J0PXrdKv6cEqGoUakXKFqdLtMuJ1SFGhACLcBGAsYHQ/w400-h300/lumiere%2Bdete%2B5.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-s_MKJGNNBaw/YLNPmErQBfI/AAAAAAAADHU/DV7C5LwMNAMctXjwF6MLIazM-t_vCIGagCLcBGAsYHQ/s837/lumiere%2Bdete%2B6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="626" data-original-width="837" height="299" src="https://1.bp.blogspot.com/-s_MKJGNNBaw/YLNPmErQBfI/AAAAAAAADHU/DV7C5LwMNAMctXjwF6MLIazM-t_vCIGagCLcBGAsYHQ/w400-h299/lumiere%2Bdete%2B6.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-UL6je58NwwA/YLNPmLRyM5I/AAAAAAAADHY/5bYj5GjzKaoZVcxb8Ph4YZcZ1Yt2IkVLQCLcBGAsYHQ/s843/lumiere%2Bdete%2B7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="625" data-original-width="843" height="296" src="https://1.bp.blogspot.com/-UL6je58NwwA/YLNPmLRyM5I/AAAAAAAADHY/5bYj5GjzKaoZVcxb8Ph4YZcZ1Yt2IkVLQCLcBGAsYHQ/w400-h296/lumiere%2Bdete%2B7.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-vqB3hovEEd0/YLNPmT9w1NI/AAAAAAAADHc/LsCIi8_pybQceE68Hb833ZPvP3imBvPuACLcBGAsYHQ/s838/lumiere%2Bdete%2B8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="623" data-original-width="838" height="297" src="https://1.bp.blogspot.com/-vqB3hovEEd0/YLNPmT9w1NI/AAAAAAAADHc/LsCIi8_pybQceE68Hb833ZPvP3imBvPuACLcBGAsYHQ/w400-h297/lumiere%2Bdete%2B8.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-lMev0fXBuDI/YLNPmX3Jd3I/AAAAAAAADHg/gpwiV1Yku3Qdi-8Jjjus_hotdyR9E_uagCLcBGAsYHQ/s836/lumiere%2Bdete%2B9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="625" data-original-width="836" height="299" src="https://1.bp.blogspot.com/-lMev0fXBuDI/YLNPmX3Jd3I/AAAAAAAADHg/gpwiV1Yku3Qdi-8Jjjus_hotdyR9E_uagCLcBGAsYHQ/w400-h299/lumiere%2Bdete%2B9.jpg" width="400" /></a></p><p><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Vxw2ag65b-U/YLNPk3KC9wI/AAAAAAAADG4/0OxA_f1lPCwa7v2dbyMtzvJmTNEbKiCgACLcBGAsYHQ/s839/lumiere%2Bdete%2B10.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="624" data-original-width="839" height="297" src="https://1.bp.blogspot.com/-Vxw2ag65b-U/YLNPk3KC9wI/AAAAAAAADG4/0OxA_f1lPCwa7v2dbyMtzvJmTNEbKiCgACLcBGAsYHQ/w400-h297/lumiere%2Bdete%2B10.jpg" width="400" /></a></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-npkHU3L4qLg/YLNPk88yBRI/AAAAAAAADG8/I4pM03l4PB0Kxg-wzzW_GEaxqvCwfMYIQCLcBGAsYHQ/s816/lumiere%2Bdete%2B11.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="625" data-original-width="816" height="306" src="https://1.bp.blogspot.com/-npkHU3L4qLg/YLNPk88yBRI/AAAAAAAADG8/I4pM03l4PB0Kxg-wzzW_GEaxqvCwfMYIQCLcBGAsYHQ/w400-h306/lumiere%2Bdete%2B11.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p><br /><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-91336438845916139742021-05-16T12:26:00.001+03:002021-05-16T12:26:01.919+03:00Kime Kin Ettin De<p> </p><div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/4HdGvH97HyY" title="YouTube video player" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-59065161262888883582021-05-15T00:26:00.007+03:002021-05-15T00:31:52.893+03:00Biri ve Diğerleri (1987, Tunç Başaran) <p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">"Merak ediyorum, acaba neredesin, ne yapıyorsun, tek başına yalnız mısın, yoksa seni seven biri var mı? Merhaba." </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">https://youtu.be/nTOrD-hEJwM </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></p><div style="text-align: center;"><br /></div><br /><div style="text-align: center;"><br /></div>
Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-37903977712914102052021-04-23T21:19:00.003+03:002021-04-23T21:23:37.154+03:00"Geri kalmış ülkenin geri kalmış nihilisti!" <p><span style="font-size: medium;">"Üzüntülü değilim hiç. Buna şaşıyorum kimi zaman, ama haksızlık ediyorum, niçin üzüntülü olacağım? Bir zamanlar güzel tutkular yaşayabilmiştim. (...)</span></p><p><span style="font-size: medium;">Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum. (...)</span></p><p><span style="font-size: medium;">Şimdilik, ölü tutkularımla çevrili olarak yaşıyorum."</span></p><p><span style="font-size: medium;"><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span>JP Sartre, <i>Bulantı</i>, s. 194, Can Yayınları, çev. Selâhattin Hilâv</span></p><p><span style="font-size: medium;"><br /></span></p><p><span style="font-size: medium;">"Geri kalmış ülkenin geri kalmış nihilisti!" </span></p><p><span style="font-size: medium;"><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span>Adalet Ağaoğlu, <i>Bir Düğün Gecesi</i></span></p><p><span style="font-size: medium;"><i><br /></i></span></p><p><span style="font-size: medium;">On yıl önce sayfalarca yazıyordum buraya. Ara sıra güzel yazdığım da oluyordu. Güzel yazmasam bile bir anlam ifade ediyordu o dünya ve o anlamlı dünyanın benden yansımasını döküyordum buraya. İyi ifade edemesem dahi ifadesini arayan bir anlam buluyordum demek dünyaya bakınca.</span></p><p><span style="font-size: medium;">Sonrası malum. Bir akşam Mecidiyeköy'den taksiye bindim. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Evin adresini söyledim. Geldik sayılırdı, birkaç dakika sonra evde olacaktım. Radyoda <a href="https://www.youtube.com/watch?v=Jsb-3WxYCt4" target="_blank">Zeki Müren'in biraz arabesk bulduğum için pek sevmediğim bir şarkısı</a> çalmaya başladı. Yağmurdan mı şaraptan mı bilmiyorum, hislendim. Eve gitmekten vazgeçip "Beşiktaş Çarşı" dedim taksiciye. İndikten sonra amaçsızca epey dolandım çarşıda. Orada olmam gerekiyordu da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum sanki. Müdavimi olduğum barın sahibi avare gibi gezdiğimi görünce iki bira içeyim diye içeri davet etti. Her zamanki gibi tünedim bar taburesinin üzerine. Hâlâ emin değildim neden orada olduğumdan. Biraz sonra esmer, uzun boylu, uzunca favorili bir adam girdi içeri yalpalayarak. Hemen bakmadım aslında, baktığımı görüp salça olmasın diye. Sesi çok güzeldi. Barmene "hocam" diye hitap edince dönüp baktım istemeden. Ona istemeden baktığım ilk ve son seferdi. Bir daha başka bir şey istemedim. </span></p><p><span style="font-size: medium;">Neden kaç yıl sonra tekrar yazıyorum bunları? Hem de artık okumadığını bildiğim halde. Bir anlamı kalmadı artık. Okumuş okumamış, gitmiş dönmüş... Ben kaybettim. Hayatım iyi; yalnızım, huzurluyum, uğraşacak şeylerim var, küçük zevklerim. Kimseye bağlı değilim, kimsenin de benimle bir bağı yok. İki insan arasında kurulan bağın gücüne bütün varlığımla inanıyordum burayı sayfalarca doldururken. Kaybettim. Özgürüm şimdi. </span></p><p><span style="font-size: medium;"><br /></span></p><p><br /></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-1002899911769341742021-02-13T16:58:00.001+03:002021-02-13T16:58:27.174+03:00Aşiyan Göğsüne<iframe width="560" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/6SZlHyVX4ek" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen></iframe>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-1185189723691704782020-12-14T14:00:00.001+03:002020-12-14T14:00:20.886+03:00Aşiyan<p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">4 yıl önce yarın, Beşiktaş'ta yeni açılan bir tiyatronun yer altındaki ufacık salonunda tek kişilik bir oyun izlemiş, vurulmuştum. Oyun daha adından başlayarak inanması güç derecede kişiseldi. Geçmişim, henüz farkında olmasam da geleceğim, benliğim sahnedeydi. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Genç bir kadın, dışarıda bir patlamaya tanık olduktan sonra kaygıya kapılmış ve evden hiç çıkmaz olmuştu. Çiçeklerini sularken onlarla konuşuyor ve pikaptan musiki dinliyordu. Bir zalimi sevmiş yanıyor, hatıralarla yaşıyordu. Kimseyle konuşmuyordu. Kurduğu aşiyan çok tanıdıktı. Kadın çok tanıdıktı. Korkunç derecede. Şimdi, daha da tanıdık. </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-EO0Pmx3sGwc/X9c5q-cBC4I/AAAAAAAADCo/Oh17djV2tcood909ROD0SIquyoEu9espgCLcBGAsYHQ/s1200/ezop%2Bsahne%2Ba%25C5%259Fiyan%2Bbihter.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="1200" height="309" src="https://1.bp.blogspot.com/-EO0Pmx3sGwc/X9c5q-cBC4I/AAAAAAAADCo/Oh17djV2tcood909ROD0SIquyoEu9espgCLcBGAsYHQ/w464-h309/ezop%2Bsahne%2Ba%25C5%259Fiyan%2Bbihter.jpg" width="464" /></a></div><br /><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Her zamankinden çok o kadınım, her zamankinden çok o olmaya ihtiyacım var. Düzenli Aşiyan ziyaretlerime devam edebilseydim, o birkaç mezarın başında kimse duymadan ağlayıp içimi akıtabilseydim... En tepede, serviler ve erguvanlar arasından boğazı seyrederken o hışırtıyı dinleyebilsem; o yumuşacık esintiyi yüzümde, boynumda duyabilseydim...</span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Dışarıda ölümcül bir salgın var, ben hep dışarıdayım. İçeride Müjgan, asla yalnız değilim. Ne vakit, hocanın anlattığı gibi pencere kenarına kurulup bulutları kuşları izlesem ayağımın dibinde kuzum. İç çekişlerine gülüyorum ama böyle iç çekmeyi benden öğrendi sanırım. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">Sardunyalarım, taş plak cızırtısı, ağladığım filmler, beslediğim kumrular, çok sevdiğim o tütsünün kokusu, bir köpek, birkaç kitap, kırık bir sevgi; aşiyanım. </span></p><p><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-9695773484330742532020-12-13T16:31:00.000+03:002020-12-13T16:31:39.265+03:00Parmak Uçlarımdaki Sardunya Kokusu<p><span style="font-family: georgia;">Kurumuş taç yapraklarını usulca, incitmeden çekip alıyorum ki yerine yenileri gelsin... Böylece sardunyanın kokusu siniyor parmak uçlarıma. İçime çekiyorum bu kokuyu, bu kokuya tutunuyorum. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Günlerin getirdiği çok ağır, taşımakta zorlanıyorum. Bir lağımın içinde yaşadığımın farkına yeni varmıyorum. Üç yaşımdan beri, her gün pekişen bu bilgiyle yaşıyorum. Yüzbinlerce kadınla ortak bir suskunluğu paylaşıyorum. Kısa kesik anlarda en yakınımıza anlatıverip susmaya devam ettiğimiz bir ortaklık. Oysa hakikat sızıyor birkaç gündür. Her an, her saniye bir başka kadın cesaret bulup anlatıyor. Biliyoruz ki rafadan erkekliği inciten bu hikâyeler o koca lağımda bir damla bile değil. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Ağır geldi. Birkaç gündür açıp bakmamaya çalışıyorum. Dışarı çıkmadım, kimseyle konuşmadım. İçmek kesmedi, kafamı dağıtmak için sürekli film izliyorum. Birkaç hafta daha böyle içime kapalı kalabilmeyi isterdim ama öyle bir lüksüm yok. İşe gitmek zorundayım. Yürümek, konuşmak, yazmak, gülümsemek zorundayım. Hiçbiri gelmiyor içimden, hiçbirine gücüm yok. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Zoruma giden, bu anda beni anlayabilecek en son insanın göğsüne kapanıp ağlamaya ihtiyaç duymam. Taraflarımızı, tarihimizi unutarak. Çocukluğumu kırıp bırakanları saymazsak ömrümde canımı yakabilmiş, kalbimi kırabilmiş tek insana ihtiyaç duyuyorum. Yıl var ki sesini nefesini duymadığım, yüzünü görmediğim, halini bilmediğim. </span></p><p><span style="font-family: georgia;">Seven de gidiyor, sevmeyen de. Herkes uzakta bir noktada buluşuyor. Yaralarım tuzum diyor. Yaralarım... yarı açık. Yanıyor ama yangısını duymamayı öğrendim. Duyarak yaşayamam.</span></p><p><span style="font-family: georgia;">Gözlerim doluyor. Sardunya tütüyor parmak uçlarımda.</span></p><p><br /></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-76972581302837084272020-12-13T13:20:00.002+03:002020-12-13T13:23:48.775+03:00Çok Fazla Acı Var<span style="font-size: medium;">Bir hafta önce bir kadın Twitter üzerinden bir yazarı ifşa etti ve onu hızla diğerleri izledi. Aynı erkekle ilgili, başka erkeklerle ilgili... Erkeklik ifşa oluyor; içine doğup hayatta kalmak için uğraştığımız bu lağım, bu bok çukuru... Biraz olsun görünür kılındığı için memnunum. Yine de Twitter'ı her açtığımda gördüğüm on paylaşımın dokuzunun bir kadının ifşası olması beni güçlendirmekten ziyade yordu. Günlerdir kaçmak için elimden geleni yapıyorum. Ancak derine gömerek yaşamaya devam edebileceğim, sağlıklı bir kadın gibi davranabileceğim şeyler var. Çocukluğu sekteye uğratılan milyonlarca kadından biriyim. İfşa etmek istesem adını bile bilmiyorum. Bir tek yüzü aklımda, keşke onu da hatırlamasaydım. Çoktan ölmüş olmasından başka hiçbir şey istemiyorum. Onun ve o diğer "amca"ların... Başka çocuklara zarar veremeden geberip gitmişlerdir umarım. </span><div><span style="font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="font-size: medium;">Geriye hınç bile değil, ağırlıkla bu ölgünlük kaldı. Yaşayan bir organizma olarak, ölü bir parçamı, tamamen ölene dek kendimle taşımak zorundayım. Yasını bile tutmak istemiyorum artık, anımsamak istemiyorum. Anımsamak istemesem de her zerremde izi var zaten. Bundandır ki hiçbir erkeğe güven ihtiyacıyla yaklaşmıyorum çünkü erkeklikle maluller ama bu yüzden onlara acıyacak değilim. </span></div><div><span style="font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="font-size: medium;">Belirli bir kesimin içine doğdum. Failler hep o kesimdendi. Yine aynı kesim içinde büyüdüm, yetiştim. Kendi baş etme mekanizmalarımı geliştirdim. Doğru yanlış, iyi kötü başa çıktım, ayakta kaldım. Biri oldum. Şimdi o kesimden erkeklerin canhıraş savunmalarını, saldırılarını, pişkinliklerini işitiyorum da... Yüzlerine tükürmek istiyorum. <br /></span></div><div><span style="font-size: medium;"><br /></span></div><div><span style="font-size: medium;"><br /></span></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-57201704245210551062020-12-02T19:09:00.001+03:002020-12-02T19:09:47.675+03:00Nothing Left<p> </p>
<div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/g7SeYzS8uBE" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-19341326324194639892020-11-16T23:24:00.001+03:002020-11-16T23:24:12.588+03:00Vapura Doğru<p><span style="font-family: georgia;"><i>Eğer aşk yoksa, benim içimde küçücük bir kızkenden beri var olan o duygu neydi?</i></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> </span><span> Leyla Erbil</span><br /></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span><br /></span></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span>Sabahları vapura doğru yürürken, sol yanımda, karşı kıyının tepeleri üzerinden güneş doğuyor. Koşmuyorum vapura, telaşı sevmediğimden. Sakin, hatta dışarıdan bir göze vakur görünebilecek bir sükunetle arşınlıyorum iki iskele arasındaki o kısacık yolu. Hoş, vapuru ucu ucuna kaçıranlara sormak gerek kısa mı. Kimi zaman henüz motor bile kalkmamış oluyor önünden geçerken, binmiyorum. </span></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span>Güneş, vapur iskelesinin içine doğuyor. Doğmak ne kelime, yangın gibi bir ışık huzmesi derince yarıyor zemini, içerisi turuncu bir alev topuna dönüyor her sabah. Biz hep aynı insanlar hazır bulunuyoruz orada. Güneşin girdiği kapıdan çıkıp, kısa bir beraberliğin ardından kendi yollarımıza gitmek için.</span></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-fuO04eF1p9o/X7LeiVL6w4I/AAAAAAAADBw/A6Lywcy6Mjw2GtXryrGXaTDAncXrnd2DQCLcBGAsYHQ/s379/brief%2Bencounter.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="378" data-original-width="379" height="199" src="https://1.bp.blogspot.com/-fuO04eF1p9o/X7LeiVL6w4I/AAAAAAAADBw/A6Lywcy6Mjw2GtXryrGXaTDAncXrnd2DQCLcBGAsYHQ/w200-h199/brief%2Bencounter.jpg" width="200" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Brief Encounter</i> (1945)<br /></td></tr></tbody></table>Belli ki daha fazlasını isteyemeyiz bundan sonra. Doğrusu yanlışı yok. Anlam hiç yok. Tuhaf bir rahatlık var bu yoklukta, bir tür hafiflik. Yürüdüğüm yolda huzurluyum. Yürümeyi seviyorum, etrafıma bakarak yürümeyi. Serçelere, kedilere, köpeklere, bu mevsimde çınar yapraklarının rengine, doğan güneşe... Gülümsüyorum.</span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span>Ne mutlu paylaşabilmek. Paylaşmayınca? Hâlâ güzel. Hayat boktan genel olarak. O yüzden kısacık anlara yuva yapıyorum. Enkazlarını ziyaret ettiğim de oluyor sonra. Değil mi ki onlar da benim.</span></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><span><br /></span></span></p><p><span style="font-family: georgia;"><br /><span><br /></span></span></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-36928160065684642512020-11-02T15:32:00.002+03:002020-11-02T15:32:28.706+03:00Laisse tomber les filles<p style="text-align: center;"> <iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/bcl1Exh2VxE" width="560"></iframe></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-3251443415659964732020-10-29T15:47:00.001+03:002020-10-29T15:53:46.620+03:00Büyük, Acılı Gölge<div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;">"Siz ki tek başınıza <br />Aşk dediğimiz büyük, acılı gölgeyi <br />Gözlerinizde taşıyarak <br />Başkaları bilmesin diye <br />Birbirinize olsa bile <br />Anlatamadan sevgiyi <br />Siz son kuşlarsınız <br />Terk edilmiş, kimsesiz kuşlar <br />Nasıl taşıyabilir yumuşaklığınızı dünyamız <br />Yorgun ve katı avuçlarında…”</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: georgia; font-size: medium;"><br /></span></div>
<div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/Yqu9EUYOuDs" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-87351258375227569842020-09-22T23:14:00.001+03:002020-09-22T23:14:25.222+03:00Öldükten Sonra<p> </p><div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/-VuXDnJoB6E" width="560"></iframe></div>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-70154395894591487642020-08-11T21:18:00.004+03:002020-08-11T21:18:55.927+03:00İstemem<p><span> </span><span> </span><span> </span><iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/W8SPsve2x2s" width="560"></iframe></p><p><br /></p><p><br /></p>Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-41520131353018596202020-07-20T10:56:00.002+03:002020-07-20T10:56:12.135+03:00<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/zwHJ1xAjegM" width="560"></iframe></div>
</div>
Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1777065563905420610.post-61933259147815944912020-07-08T00:33:00.000+03:002020-07-20T11:03:07.897+03:00Hayatımın Kadını<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Müjgan'ı gezdirip tam vaktinde işte olmak için sabah 6 buçukta kalkmam gerek.</span><br />
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Bense gece 11'de salonun bir kenarında ütü yapmakla uğraşıyorum. Elde yıkadığım çamaşırlar ancak bitti. Ütüyü kumaşın üzerinde gezdirirken <a href="https://www.youtube.com/watch?v=_OUnhXD_4Wk" target="_blank">Akasya Kokulu Sabahlar</a> çalıyor. <a href="https://leyla-gunduzdusleri.blogspot.com/2010/06/akasya-kokulu-sabah.html" target="_blank">Ne severdim</a>. Hâlâ seviyormuşum. Müjgan tam karşımda, pikabın yanındaki koltukta pamuktan bir bulut gibi kıvrılıp uyumuş. Sesimin ona ninni gibi geldiğini düşünmek istiyorum. </span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sonra birden, dışarıdan göründüğü kadar acıklı olmadığını düşündüm halimin. Hatta hiç aklıma gelmeyecek kadar iyi bir 35 yaş sürüyor olabilirim. İlk defa tohumdan sardunya yetiştiriyorum, balkondaki saksıda günbegün büyümekte. Her sabah yataktan kalktığımda ilk iş perdeyi açıp ona bakıyorum. Sonra ismiyle müsemma, dünyalar güzeli bir köpeğim var. Şarkı söylememe aldırmıyor. Bundan beş yıl önce hayal dahi edemeyeceğim bir projenin parçasıyım, çıkabilecek her türlü terslik çıkmışsa da parçasıyım ve çok şanslıyım. Gecenin bir yarısı ütü yapıyorum ama ütülediğim kendi giysilerim, bir adamın gömlekleri değil. On numara sevgilim var <i>ve</i> kendi hayatımın kadınıyım. Daha iyi bir 35 yaş düşleyemezdim. </span><br />
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
</div>
</div>
Leylâhttp://www.blogger.com/profile/10929068654254857340noreply@blogger.com0