"Neden Leyla?" diye soruyorlar bazen. Bilmiyorum. İsim gelip beni buldu. Ben bana verilen isimle bir iskemle üstünde oturmuş dururken Leyla ismi gelip dudağımın kenarından öptü beni. Sonrası malum. Leylalı şarkıların tümü benim, bana ait. Şarkılardaki kadın benim. Olmak istedim. Oldum. Kendi kendimi yaptım. Ben ne yaptıysam kendime yaptım.
"Herkes Leyla'yı sever ama sen benim Leyla'msın".
Bu sözü, dudağının kenarında bir kıvrımın oluşması ile karşılayacak insanlar tanıyorum. Bugüne kadar bana "benim" demeye cesaret edemedi kimse. Bildiler ki uçan kaçan bir yaratık bu kadın. Lanetlenmiş bir mitolojik karakter gibi: "Çok sevecek, hiç ait olmayacaksın" buyurulmuş.
Nitekim lanetli bir isimdir Leyla. Şarkılardaki kadındır, şarkılar onu söyler ama hepsi bu işte. Zor ve yalnız bir kadındır o. Yalnız ölmeye yazgılı. "Nereden biliyorsun?" diye sorsalar, yine bir cevabım yok. Güçlü bir sezgi yalnızca.
"Senin Leyla'n" diye tekrar ettim, "senin".
Fakat o zaman Leyla kim?
İçince mahzunlaşıyor sevdiğim adam. Dün mahzun bir sitem etti yine içerken: "sen bana hiç Turgut Uyar okumuyorsun".
"Acı vermek istemem ki sana."
Demedim. Buraya yazıyorum.
Turgut Uyar, acının şairidir bana kalırsa. Turgut Uyar şiirlerindeki acının vücut bulmuş haline benzeyen bir adam tanıştırmıştı Turgut'la bizi de. Adamın adı Nazım'dı. "İşte ben hep böyle bildiğin gibi:/ Kaderi öpüp başıma komuşum,/ Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,/ Belli efendim, besbelli/ Yaşamaktan soğumuşum." derdi ama nedense en çok şu şiiri ithaf ederdim ona içimden: "Bilirsin ben hoyrat severim/ -Kendi fikrime göre, erkekçe.-/ Bir ağaç, bir bulut, bir kuş ve biz/ Ellerin ellerimde, ürkekçe..." Ben öyle mini minnacık bir kadın, o öyle dev gibi bir adamdı ki hoyratça sevmekten başka şansı yoktu zaten. Varlık yerine acı sahibiydi adeta. Minnacık bir kadın, "korkak ve iyi", "ürkek ve sevgili" bir kadın hayatına girene kadar da acısı kendine yetiyordu. "Her aşkın sonu hicran" derdi, o biliyordu.
Bir kadın neden şarkılarda yaşar? Neden rakı içilirken gam ve kederle, hem de hayranlık ve hürmet ile anılır bir kadın? Acı verdiği için. Masada olmadığı için şarkılardadır. Leyla'sı yanında olan adam Leylalı şarkılar söylemez. Ne zaman ki Leyla masadan kalkar, işte o zaman şarkı başlar.
Turgut Uyar okumayacağım ona, bunu yapmayacağım. Fakat bir iki sayfa da olsa anlatacağım, bugüne kadar nasıl "kuşlar gibi cıvıldayan acılar" tattırdığımı. Anlatmazsam ağlayacağım. "Senin Leyla'n" diyeceğim, "kimsenin olmayı beceremedi bugüne kadar, firara aşina bir aşk müptelası. Ama eğer geçilen bir fasıl ise geçeceğim Leyla'dan, senin olmak için. Yok, geçilen bir şey değil de bir varoluş ise yanacağız birlikte, olacağı bu."
"Herkes Leyla'yı sever ama sen benim Leyla'msın".
Bu sözü, dudağının kenarında bir kıvrımın oluşması ile karşılayacak insanlar tanıyorum. Bugüne kadar bana "benim" demeye cesaret edemedi kimse. Bildiler ki uçan kaçan bir yaratık bu kadın. Lanetlenmiş bir mitolojik karakter gibi: "Çok sevecek, hiç ait olmayacaksın" buyurulmuş.
Nitekim lanetli bir isimdir Leyla. Şarkılardaki kadındır, şarkılar onu söyler ama hepsi bu işte. Zor ve yalnız bir kadındır o. Yalnız ölmeye yazgılı. "Nereden biliyorsun?" diye sorsalar, yine bir cevabım yok. Güçlü bir sezgi yalnızca.
"Senin Leyla'n" diye tekrar ettim, "senin".
Fakat o zaman Leyla kim?
İçince mahzunlaşıyor sevdiğim adam. Dün mahzun bir sitem etti yine içerken: "sen bana hiç Turgut Uyar okumuyorsun".
"Acı vermek istemem ki sana."
Demedim. Buraya yazıyorum.
Turgut Uyar, acının şairidir bana kalırsa. Turgut Uyar şiirlerindeki acının vücut bulmuş haline benzeyen bir adam tanıştırmıştı Turgut'la bizi de. Adamın adı Nazım'dı. "İşte ben hep böyle bildiğin gibi:/ Kaderi öpüp başıma komuşum,/ Gülüşüm, oturuşum, konuşuşum,/ Belli efendim, besbelli/ Yaşamaktan soğumuşum." derdi ama nedense en çok şu şiiri ithaf ederdim ona içimden: "Bilirsin ben hoyrat severim/ -Kendi fikrime göre, erkekçe.-/ Bir ağaç, bir bulut, bir kuş ve biz/ Ellerin ellerimde, ürkekçe..." Ben öyle mini minnacık bir kadın, o öyle dev gibi bir adamdı ki hoyratça sevmekten başka şansı yoktu zaten. Varlık yerine acı sahibiydi adeta. Minnacık bir kadın, "korkak ve iyi", "ürkek ve sevgili" bir kadın hayatına girene kadar da acısı kendine yetiyordu. "Her aşkın sonu hicran" derdi, o biliyordu.
Bir kadın neden şarkılarda yaşar? Neden rakı içilirken gam ve kederle, hem de hayranlık ve hürmet ile anılır bir kadın? Acı verdiği için. Masada olmadığı için şarkılardadır. Leyla'sı yanında olan adam Leylalı şarkılar söylemez. Ne zaman ki Leyla masadan kalkar, işte o zaman şarkı başlar.
Turgut Uyar okumayacağım ona, bunu yapmayacağım. Fakat bir iki sayfa da olsa anlatacağım, bugüne kadar nasıl "kuşlar gibi cıvıldayan acılar" tattırdığımı. Anlatmazsam ağlayacağım. "Senin Leyla'n" diyeceğim, "kimsenin olmayı beceremedi bugüne kadar, firara aşina bir aşk müptelası. Ama eğer geçilen bir fasıl ise geçeceğim Leyla'dan, senin olmak için. Yok, geçilen bir şey değil de bir varoluş ise yanacağız birlikte, olacağı bu."