5 Şubat 2022 Cumartesi

"Bu Ne Rastlantı Arkadaş"

Yazmayalı ne çok zaman oldu. Daha doğrusu bir sürü başka şey yazmaktan buraya yazmayı ihmal ettim. Kendime vakit ayırmayı ihmal ettiğim gibi. Günler yekpare bir akış içinde, soluk alamıyorum. Ne güzel bir şey oldu halbuki, ne kadar mutluyum. İnanması güç geliyor hâlâ. Sırf bu nedenle yazmalıyım. Yazmak da durup soluklanmak sayılır, durup bakmak. 

Ne tuhaftı son beş yıl. Çok sevdim, sevilmedim, dünya karardı, ölmek istedim, ölmedim. Biri çıktı, ölmeye yattığım yerden kaldırdı, ayaklarımın üzerinde durmaya başladım yeniden. Biraz sarsak, çokça inançsız, kırık, buruk, kırgın, uzak. Sonrası kalabalık bir yalnızlık. Yüzeyden. Keyfine. Serseri. Hepsi, her şey yalan çünkü. İzlediğim filmler, dinlediğim şarkılar, okuduğum şiirler. Hepsi tek bir yalanın işbirlikçileri. Hayatım boyunca inandığım yegâne şey aslında yok. Sevgim hiçbir şeye yetmiyor, güçsüz, değersiz, anlamsız. Hayat da öyle. Birine sarılmayı, el ele tutuşmayı özlüyorum ara sıra ama idare edebilirim, ediyorum. Kimseyle çok yakınlaşmaya gelmez, neme lazım, iyi böyle. Kaygısız başım. Güzel buluyorlar, sağ olsunlar. Beğeniyorlar. Kâfi. Kırılacak kalbim kalmadı. Kırılmazım, kaskatıyım, kimseyi kırmakla uğraşacak da değilim. Kendi halinde güzel bir kaya gibi duruyorum öylece. 

Duruyordum, kendi halimde. Hiçbir şey beklemeden, hiçbir şey istemeden, hiç hayal kurmadan. Yapmam gerekenleri yaparak. Sonra hayat bitecek, azat olacağım zaten. Keyifliydi, her şey için teşekkürler deyip kibarca gülümseyeceğim gözlerimi kaparken. Derken, göz göze geldik. Gerçi hatırlamıyorum, önce yaptığı programları çok beğendiğim için yazdım mı yoksa önce göz göze geldik ve beni tanımasına mı şaşırdım bilmiyorum. Konuşurken niye heyecanlanıp saçmaladım onu da bilmiyorum. Beğenmişim zahir. Farkında değilim. 

Dahası hep iki adım yanımdaymış, hiç varmamışım farkına. Son yirmi yıldır hep yanımda yöremde olmuş, hiç değmemiş gözlerimiz. Belki değdi ama görmedik. Benim kâğıt param döne dolaşa onun cebine girdi, şarkı değil gerçek, ona eminiz. Benden inançlı, basmış imzayı. Hep firarîydim ben, pişman değilim. O da değil. Yaşamamız gereken hayatları yaşayıp öyle tanıştık. Ne yaşadık pek konuşmadık. Benim için bir ilk. Tuhaf bir şekilde iyi de geliyor. Öncesi var ama yok. Var ama gölge etmiyor. Elbette taşıyoruz izlerini, silmek mümkün değil, gerek de yok buna. Yaşayıp buraya vardık, birbirimize. 

Ben tam kendim gibi değilim gerçi. Aylar sonrası için büyük planlar yapıyoruz. Oysa yarını bile planlamam kimseyle. Yarına güvenim yoktur, güvenmeye ihtiyacım da. Güven mi bilmiyorum, bir tuhaf rahatlık şimdi duyduğum. Yeniden hayal kurabilmenin heyecanı belki. "Yaparız be" diyorum. Yaparız gibi geliyor. Her şey çok zordu. Gözlerim doluyor bunu yazarken bile. Çünkü her şey çok zordu. Sevmek, sevmemek, sevilmek, sevilmemek, hayatta kalmak, hayatta kalmaya devam etmeyi isteyebilmek, istediğime kendimi inandırabilmek. Her şeyin tekrar o kadar zor olmasını istemiyorum. Safları sıklaştırmak, el ele, omuz omuza karşılamak istiyorum hayatı. Buna ihtiyacım var, bunu istiyorum. İstiyoruz. Biz. Güzel şey biz. En küçük dayanışma ağı, sevgi yumağı. Başka türlüsüne ne gücüm ne isteğim var şu an. Yarın her zamanki kadar bilinmez, tekinsiz, sürprizli. Şu an bildiğim yetiyor bana. Sevebilmek, yeniden hissedebilmek her şeye değer. Her riski almaya, her korkuyu yenmeye. 

Yenmedim bile, unuttum korkumu. Nasıl olur, olur mu olmaz mı diye sormadım bile kendime. Oldu. Kendiliğinden. Neredeyse kaçınılmazmış gibi. Kaçmak gelmedi aklıma. Benim gelmedi? Ne aklıma, ne içimden. Biraz daha sarılıp öpmek geldi sadece. Biraz daha, biraz daha... Geldi, geçmedi. Geçmesin istiyorum. Yetsin teğet geçtiğimiz, iyi böyle, güzel olduk biz.