24 Mart 2019 Pazar

Sürgün

Sürgün verebilecek her şey sürgün vermiş gibi burada. Benden beklenen de bu şimdi. Gözleri aşka gülen taze bir bahar dalı gibi geniş bir gülümsemeyle yüzümü güneşe dönmem. Oysa sürgün verecek gibi değil de sürgün edilmiş gibi hissediyorum. Bana ev gelen bir göğüs kafesinden sürüldüm. Her iki sürgün de yaşamı sürdürmekle yüklü. Hele bazı bitkiler var, taşı delip çıkıyorlar yaşamak için. Utanıyorum onlardan.


Kör oldum sanki. Güzel bir şeye baktığımı biliyor, göremiyorum. Oysa gözlerimden birini sen al istiyordum, benim gözümle de gör dünyayı, kıymetini bilmediğin küçük güzellikleri gör. Ciğerimin yarısını alsaydın da koklayabilseydin, içine çekebilseydin portakal çiçeğinin şekerli kokusunu. Burnumun yarısını veremezdim yalnız, o zaman bana kalmazdı biliyorsun. Küçük şeylerden mutluluk devşirebilmemi kıskanırdın. Kendinle birlikte onu da alıp gittin.

Acılaştım. Daha da acılaşmaktan korkuyorum.

Ölmeyeceğim. En kötüsü de bu. Yaşam, bitene dek sürmekle malûl. Çok acı.
İsyan aşamasını bir türlü geçemiyorum. Saçmalık, haksızlık, mantıksızlık bu durum, baştan aşağı yanlış. Öte yandan bir ülke seni istemediği için sürülürsün oradan. "Ben buraya aitim" desen de nafile, bura "hayır değilsin" dedikten sonra...

Bu yoksunluk sendromu bir gün biter mi, bitecek mi bilmiyorum. Bitene kadar benden geriye ne kalacak?

Kim enkaz şimdi?

Bak, limon ağacının arkasındaki bizim ev.

Yıldız çiçeği adı.

Ağa yakalanmış yıldızlar gibi görünmüyorlar mı ama?