14 Aralık 2020 Pazartesi

Aşiyan

4 yıl önce yarın, Beşiktaş'ta yeni açılan bir tiyatronun yer altındaki ufacık salonunda tek kişilik bir oyun izlemiş, vurulmuştum.  Oyun daha adından başlayarak inanması güç derecede kişiseldi. Geçmişim, henüz farkında olmasam da geleceğim, benliğim sahnedeydi. 

Genç bir kadın, dışarıda bir patlamaya tanık olduktan sonra kaygıya kapılmış ve evden hiç çıkmaz olmuştu. Çiçeklerini sularken onlarla konuşuyor ve pikaptan musiki dinliyordu. Bir zalimi sevmiş yanıyor, hatıralarla yaşıyordu. Kimseyle konuşmuyordu. Kurduğu aşiyan çok tanıdıktı. Kadın çok tanıdıktı. Korkunç derecede. Şimdi, daha da tanıdık. 


Her zamankinden çok o kadınım, her zamankinden çok o olmaya ihtiyacım var. Düzenli Aşiyan ziyaretlerime devam edebilseydim, o birkaç mezarın başında kimse duymadan ağlayıp içimi akıtabilseydim... En tepede, serviler ve erguvanlar arasından boğazı seyrederken o hışırtıyı dinleyebilsem; o yumuşacık esintiyi yüzümde, boynumda duyabilseydim...

Dışarıda ölümcül bir salgın var, ben hep dışarıdayım. İçeride Müjgan, asla yalnız değilim. Ne vakit, hocanın anlattığı gibi pencere kenarına kurulup bulutları kuşları izlesem ayağımın dibinde kuzum. İç çekişlerine gülüyorum ama böyle iç çekmeyi benden öğrendi sanırım. 

Sardunyalarım, taş plak cızırtısı, ağladığım filmler, beslediğim kumrular, çok sevdiğim o tütsünün kokusu, bir köpek, birkaç kitap, kırık bir sevgi; aşiyanım. 


13 Aralık 2020 Pazar

Parmak Uçlarımdaki Sardunya Kokusu

Kurumuş taç yapraklarını usulca, incitmeden çekip alıyorum ki yerine yenileri gelsin... Böylece sardunyanın kokusu siniyor parmak uçlarıma. İçime çekiyorum bu kokuyu, bu kokuya tutunuyorum. 

Günlerin getirdiği çok ağır, taşımakta zorlanıyorum. Bir lağımın içinde yaşadığımın farkına yeni varmıyorum. Üç yaşımdan beri, her gün pekişen bu bilgiyle yaşıyorum. Yüzbinlerce kadınla ortak bir suskunluğu paylaşıyorum. Kısa kesik anlarda en yakınımıza anlatıverip susmaya devam ettiğimiz bir ortaklık. Oysa hakikat sızıyor birkaç gündür. Her an, her saniye bir başka kadın cesaret bulup anlatıyor. Biliyoruz ki rafadan erkekliği inciten bu hikâyeler o koca lağımda bir damla bile değil. 

Ağır geldi. Birkaç gündür açıp bakmamaya çalışıyorum. Dışarı çıkmadım, kimseyle konuşmadım. İçmek kesmedi, kafamı dağıtmak için sürekli film izliyorum. Birkaç hafta daha böyle içime kapalı kalabilmeyi isterdim ama öyle bir lüksüm yok. İşe gitmek zorundayım. Yürümek, konuşmak, yazmak, gülümsemek zorundayım. Hiçbiri gelmiyor içimden, hiçbirine gücüm yok. 

Zoruma giden, bu anda beni anlayabilecek en son insanın göğsüne kapanıp ağlamaya ihtiyaç duymam. Taraflarımızı, tarihimizi unutarak. Çocukluğumu kırıp bırakanları saymazsak ömrümde canımı yakabilmiş, kalbimi kırabilmiş tek insana ihtiyaç duyuyorum. Yıl var ki sesini nefesini duymadığım, yüzünü görmediğim, halini bilmediğim. 

Seven de gidiyor, sevmeyen de. Herkes uzakta bir noktada buluşuyor. Yaralarım tuzum diyor. Yaralarım... yarı açık. Yanıyor ama yangısını duymamayı öğrendim. Duyarak yaşayamam.

Gözlerim doluyor. Sardunya tütüyor parmak uçlarımda.


Çok Fazla Acı Var

Bir hafta önce bir kadın Twitter üzerinden bir yazarı ifşa etti ve onu hızla diğerleri izledi. Aynı erkekle ilgili, başka erkeklerle ilgili... Erkeklik ifşa oluyor; içine doğup hayatta kalmak için uğraştığımız bu lağım, bu bok çukuru... Biraz olsun görünür kılındığı için memnunum. Yine de Twitter'ı her açtığımda gördüğüm on paylaşımın dokuzunun bir kadının ifşası olması beni güçlendirmekten ziyade yordu. Günlerdir kaçmak için elimden geleni yapıyorum. Ancak derine gömerek yaşamaya devam edebileceğim, sağlıklı bir kadın gibi davranabileceğim şeyler var. Çocukluğu sekteye uğratılan milyonlarca kadından biriyim. İfşa etmek istesem adını bile bilmiyorum. Bir tek yüzü aklımda, keşke onu da hatırlamasaydım. Çoktan ölmüş olmasından başka hiçbir şey istemiyorum. Onun ve o diğer "amca"ların... Başka çocuklara zarar veremeden geberip gitmişlerdir umarım. 

Geriye hınç bile değil, ağırlıkla bu ölgünlük kaldı. Yaşayan bir organizma olarak, ölü bir parçamı, tamamen ölene dek kendimle taşımak zorundayım. Yasını bile tutmak istemiyorum artık, anımsamak istemiyorum. Anımsamak istemesem de her zerremde izi var zaten. Bundandır ki hiçbir erkeğe güven ihtiyacıyla yaklaşmıyorum çünkü erkeklikle maluller ama bu yüzden onlara acıyacak değilim. 

Belirli bir kesimin içine doğdum. Failler hep o kesimdendi. Yine aynı kesim içinde büyüdüm, yetiştim. Kendi baş etme mekanizmalarımı geliştirdim. Doğru yanlış, iyi kötü başa çıktım, ayakta kaldım. Biri oldum. Şimdi o kesimden erkeklerin canhıraş savunmalarını, saldırılarını, pişkinliklerini işitiyorum da... Yüzlerine tükürmek istiyorum.