Ayçiçekleri
ya da gündöndüler ya da gündendi... Fazla uzağa gitmemekle birlikte İstanbul'dan kaçmayı
başardığım şu birkaç günden aklımda kalan en güçlü imge bu olacak: yol boyunca
uzanan ayçiçeği tarlaları. Sonra kendimi Saros'un berrak sularına bıraktığım an
ve çok oynarsam değil hiç oynamazsam ayıplanabileceğime inandırılarak gönlümce
göbek attığım Keşan düğünü. Her güzel şeyin sonu olmazsa olmaz. Yoo, olmayınca
da olmaz belki ama ben henüz uzağım oraya, belli.
Olsun be,
bu kadarcık kaçamak bile çok iyi de oldu, çok güzel iyi oldu. Keyifli bir ekip,
kalabalık bir aile, bir takım bazı toplumsallıklar, bir bebeğin gülücüğünden
gayri olup da silinen her şey ve içime işlemesi fazla uzun sürmeyen Ege ruhu;
hayatta hayattan değerli bir şey yokmuşçasına yaşama isteği. Var gibi geliyor
bazan, inanıyor insan. Yalan, külliyen yalan ama koca bir yalana inanmış gibi
yaparak yaşamak da gerekiyor bazan.
Ege'nin
neresi olduğu fark etmiyor anlaşılan, insanın kalbi Ege'de her türlü kalıyor.
Ve sinir, stres ve asabiyet, ölümden başka durumlarda da anlamını yitiriyor
bazan.
dün kendime paranoya teşhisi koydum. mâlum doktorlar çok pahalı. teşhisi koyunca sanki bazı korkularım kayboldu. korkmayı âdeta bir alışkanlık haline getirmişim. belki bir gün kurtulurum. aslında ilacı biliyorum: umut. ama nereden umut devşireceğim onu bilmiyorum.
YanıtlaSilaslında umutsuz olmama da gerek yok. doktora öğrencisiyim. gerçi hâlâ öğrenci miyim bilmiyorum. karneme bile bakmadım geçen dönem sonunda ama atılma kaldırılmış diyorlar. sonra sevgilim var. değil mi ya? ver tezini, havalı bir felsefe profesörü ol, sevgilinle evlen, çocuk yap, falan filân. al sana umut. olmuyor işte.
okul desen amerikan okulu ve amerikan felsefesi ekolünden geliyor ki amerikan felsefesi diye bir şey yok. varsa da o felsefe değil. sevgili desen [sansürlenmiştir]
bu arada giderek sola kayıyorum. chp gibi :-P david harvey'i canlı olarak dinledikten sonra kapital'i okumak derslerini takip etmeye başladım. tabii kapitali okumaya da. marx gerçekten boş adam değilmiş.
sonra ajitasyon faktörü var. yok solculardan değil devletten kaynaklanıyor :-) meselâ grup munzur diye bir grup varmış. daha önce duymamıştım açıkçası. bunların ibrahim yoldaş diye bir şarkıları varmış ve bu şarkıya dava açılmış. ben de fahrenheit 451'i okumuş bir bilimkurgusever olarak gittim youtube'da buldum bu şarkıyı. baktım fena değil. twitter'da paylaştım. belki bana da dava açarlar ve marksist eğitimimi cezaevinde tamamlarım :-) pardon. bu komik değildi.
twitter'da ne kadar solcu varsa takip ediyorum. geçenlerde şu festivaldeki içki yasağından dem vuruyorlardı. ama bir tanesi de çıkıp o bölgedeki soylulaştırma (gentrification) sürecinden bahsetmedi. yani proletarya mahallesinden sürülürken bunları tek derdi burjuvazinin içki içememesi. tuhaf mı yoksa bana mı öyle geliyor?
özetleri okudunuz.
ne denir bilemedim, hayırlı uğurlu olsun denir herhalde :)
YanıtlaSilsabah balkonda kahvaltı ederken okudum yorumunu, işe gitmek için evden çıkarken camları kapadım mı, kapıyı kitledim mi diye kontrol edince seni andım. "yok canım" dedim.
açıkçası bana da pek umutsuz gelmiyor durumun. doktora, sevgili... daha ne olsun. "başka türlü bir şey benim istediğim" mi diyorsun ki?
artan içki yasakları ya da genel çerçevede yaşam şekline müdahaleler, bir bütünün parçası elbette. hepsi hayatımızı etkilemekle birlikte gündelik hayatımıza en direkt dokunanlar en canhıraş itiraz ettiklerimiz oluyor. öte yandan, itiraz edilmesi, ses çıkarılması gerekenleri önem sırasına koymak ne denli doğru olur bilmiyorum. marksistlere de kalsa hele bir devrim olsun ondan sonra kadın-erkek eşitsizliği illa ki çözülecekti! :)
Aysec bak uzun zamandir yazmamistin, simdi gördüm, yazmissin. Ne güzel yazmissin yine. Az ama öz. Sen hep yaz tamam mi?
YanıtlaSilBiliyorsun ben yazmiyorum artik; sevmiyorlarmis beni ben cok konusunca, bunu ögrendim. Cok yorum yapinca, cok düsününce ve düsündügümü cok söyleyince. 3-5 kisi vardi sagimda solumda, hani dost degil de öyle haftada bir cikip bir bira icecegin türden ortalama kisiler. Dostlugu geceli cok oldu zaten. Gözden uzak olan herkes gibi gönüllerden de bayadir uzagim. Ama bu ben "ben" oldugumdan mütevellit mi böyle; bilmiyorum?
E ne yapayim; ben ben olmayayim da baskasi mi olayim? Hani demissin ya "...koca bir yalana inanmış gibi yaparak yaşamak da gerekiyor bazan.". Öyle mi gercekten? Öyle "inanmis gibi" yasanir mi?
-Imza Anonim
Yaşamak gerekiyor bazan ama nefesini tutarak kaç dakika dayanabilir ki insan? Öyle değil mi sevgili anonim :) Sen de yaz, sen sen olarak yaz hem de. Özletme kendini.
YanıtlaSil