27 Eylül 2019 Cuma

Aaahh Müjgan!

Bencilce olmakla birlikte bu bir sır değil. Köpek sahibi olmaya dair en ufak bir düşüncem yokken Müjgan'ı sahiplendim çünkü sevginin kıymetini bilen bir canlıya sevgimi vermeye ihtiyacım vardı (Sadece bakışlarımız ve şapşallığımız benzediği veya ikimiz de terk edilmiş olduğumuz için değil). Sevilmeye ihtiyacım olduğunu ise çoktan unutmuştum. 

Birine onun düşmanı olmadığını söylemekle düşman niteliğinden sıyrılınmıyor. Birini çekip vurduktan veya defalarca bıçakladıktan sonra da ona düşmanı olmadığını söyleyip gidebilir insan. Ömrümde, bütün ömrümde beni en çok üzmüş, kırmış, aldatmış kişi düşmanım değil midir? Ona değilse kime düşman denir? Düşman ne, kötülük nedir... gerçekten içimden gelmiyor artık düşünmek. Umurumda değil sanırım. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi işte. Herkes mutlu şimdi. Konu kapanmıştır. 

Eylül ayı beni asla hayal kırıklığına uğratmadı. Doğum günüm yıl dönümleriyle, yıl dönümleri ay dönümleriyle çakıştı. Edebiyat malzemesi bu hazan mevsimi, hüzün mevsimi ya da güz, neyse ne, tekrar ayağa kalktığım mevsim oldu hep. Yeniden doğar gibi (Yeniden doğmak, ironik bir şekilde, yalnızca bir kere doğduğunun farkına varmak aslında). Her defasında güçlenerek değil, abartmayalım. Eksildim, azaldım, hâlâ paramparçayım. Uzun bir uykudan uyanmış gibi kaslarımı esnetiyor, eklemlerimi kıtırdatıyorum. Her defasında kolum kanadım acıyor kırık yerlerinden. Yine de yeni güne uyanmaya devam ediyorum. 

Kara kara düşünüyorum: Bir kere indirecek oldum duvarlarımı, ilk defa bu kadar zırhsız, duvarsız, üryan kalacak oldum. Neler oldu... Nasıl yandı canım, nasıl acımaktı o. Yine de ne çok sevdim Tanrım! Bunca sevebilmeyi dilerim herkese. Bunca yoğun ve şiddetli, bunca gözü kara ve hesapsız, karşılıksız gerekirse. İzi kalan yarayı bir madalya gibi taşıyacağım hep. Bana yaşamanın, bir kalp sahibi olmanın hakkını verdiğimi hatırlatacak. Var, bir de kırıklığı var tabi. Kara kara düşündüğüm o: Yanan elimi ateşe bir daha nasıl uzatacağım? Arkasına kaçıp köşesinde büzüştüğüm duvarları nasıl indireceğim, zırhımı nasıl çıkaracağım üzerimden, ne vakit dilim çözülüp yeniden sevgi sözcükleri sarf edeceğim? Ne zaman, nasıl? Kim verecek bunun hesabını? Ben. Yine ben vereceğim. Sızlanmak yersiz. Sevebilme yetisi karşılığında ödenen küçük bir bedel bu devasa korku. En başından beri her aşamanın sorumlusu sadece benim. Eyleyen özne bendim. İçinden çıkmanın bir yolunu da yine ben bulacağım. Kendi hayatımda kurban değilim ben, acımayı reddediyorum kendime. 

Erekselliğe düşmek de varmış ama duyduğum acıyı duymadan vardığım yere varamazdım. Sevmek için savaşmadan sevilmekle barışamazdım. Sevdiğim türlü sevilmeye ihtiyaç duyduğumu itiraf edemezdim. Bu karanlık, bu gürültü içinde uzattığım ellerin havada kalmasından yorulduğumu kabul etmeyi kendime yediremezdim. Bir elin bana uzatılacağını hayal edemezdim. Kolum kanadım kırıldığı yetmezmiş gibi yeni edindiğim korkular elimi kolumu bağlıyor. Hayal bile edemiyorum, aklım almıyor. Savaşın artık bittiğini, barış ilan edildiğini idrak etmekte zorlanıyorum. Öylesine hazırdım ki her güçlüğü göğüslemeye... huzur aklımı karıştırıyor. Büzüşüp kaldığım yerden bir türlü çıkamıyorum, kendimi bırakamıyorum... henüz. 

Hatırlanmama düşüncesi karşısında her zaman dehşete kapılan ben, bu dünyada yalnızca bir kişinin nazarında ölü olmayı arzuluyorum şimdi. En fazla bir elmayla karanfil kokusunda, siyah beyaz bir filmde veya bir iki şarkıda devam etmek yaşamaya. Yok olmayı arzuluyorum hocam. Kendimi yeniden var edebilmek için. 

1 yorum: