30 Haziran 2020 Salı

Kelebek Sardunya

Kulağımdan gitmeyen bir saz semaisiyle açtım gözlerimi. Uzunca bir süre kıpırdamadım. Kumruların sesini duydum sonra. Sabırsızlanıyorlardı. Kalktım, buğdaylarını verdim. Kendime de bir kahve koydum. Yeni aldığım taze toprağı, sardunya tohumlarını çıkardım balkona. O zaman gördüm yerde yatan kelebeği. Daha önce bir deniz minaresiyle karşılaştığım olmuştu balkonda ama cansız yatan bir kelebek içimi acıttı. Ölmek için mi geldin buraya? 




Aşağıdaki bahçeye atamadım, usulca aldım kenara koydum. Uzun saksıdaki toprağı içinde ömrünü tamamlamış sarı lale soğanlarıyla birlikte attım. Vaktiyle çok sevmiş olduğum, birbirini hiç tanımayan iki farklı adam farklı zamanlarda Amsterdam'a gidip bana sarı lale soğanı getirmeyi uygun görmüştü. Soğanlar saksıda birbirine karıştı, hangisi kimin bilmedim fakat birkaç bahar sevinçten uçarak izledim filizlenip açışlarını. Öyle durup seyrettim güzelliklerini, arka planda uzayıp giden gri şehrin çirkinliğine tezatlarını. Birkaç bahardır açmıyorlardı. Vakittir dedim. Sardunya rengi seçemeyip alacalı on tohum almıştım. Lalelerin eski meskenine musiki dinleye dinleye ektim onları. Can suyunu da verdikten sonra cansız kelebeğe takıldı gözüm. Aldım, toprağa kattım onu da. Ölmekle bitmesin, var olmaya devam etsin diye. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder