13 Mart 2010 Cumartesi

merhaba

merhaba
ben blog yazmaya karar verdim.
söylemem gereken şeyler var çünkü.
konuşmaktansa yazarken daha rahatım çünkü.

öte yandan içim o kadar rahat değil. aklımın gerisi foucault'nun işgali altında. hatta, alaycı gözler ve yarım bir gülümsemeyle "qu'est-ce que tu fait?" deyişini gözümde canlandırabiliyorum.
kendimi kendi rızamla ele mi vereceğim yani? öyle görünüyor.

"foucault'nun kavramsallaştırdığı türden güç odakları, lütfen gözetimle filan kendiniz yormayın. aklımdan geçen ne varsa buraya yazmaya talibim. sizi uğraştırmak istemem. birşey saklamayı oldum olası beceremem zaten."
aşağı yukarı böyle birşey işte.

gönül isterdi ki edebi değer taşıyan satırlar yazabileyim. yazacaklarım değersiz olduğundan değil fakat içime lefebvre kaçmış olmalı ki "stil kalmadı stil" diye içten içe hayıflanıyorum. önüne gelen yazıyor, evet. tadını çıkar henri.

ifade edecek daha az şey kaldıkça ifade özgürlüğü mü artıyor ne? nostaljinin pençesine düşmeyeceğim hayır. tarihten tek birşey öğrendiysem o da anakronizmin küçük, basit fakat korkunç bir hata olduğu.

teorisine az çok vakıf olduğumuz konular var. bilgisine, bilincine, farkındalığına da diyebiliriz. entellektüel düzeyde elimize su dökülemeyecek mevzular. hakkında uzun, şık ve tutarlı cümleler kurabileceğimiz...yani ahkam kestiğimiz. gece yastığa başını koyduğunda nereye gidiyor onca şey merak ediyorum.
bir tek bana olmadığına eminim.

bir tür "hadi yalnız olmadığımı gösterin bana" çağrısı değil mi bu zaten? yazıp yazıp internete salıverdiğimiz birçok yazı -hadi gene temkinli olayım, hepsi demeyeyim- aslında yalnız olmadığımızı kendimize kanıtlamak için değil mi? ciddiye alınmak, beğenilmek, sanal kanallarla da olsa tanıdığın ve tanımadığın insanların hayatına dahil olabilmek... bunlar önemli de olsa yan ürün, çünkü hiçbiri çektiğimiz acıyı sadece bizim çekmediğimizi bilmek kadar kolaylaştıramaz yaşamayı. ruhumuzu besleyebilir ya da gururumuzu okşayabilir ama daha kolay ve katlanılır kılmaz. -dır'lı -dir'li cümle kuranlara benzedim, ama belli ki sadece benim görüşüm bu. yoksa cümlealem bilir ki kesin yargılara kesinlikle karşıyız!

bunu da birileri okuyacak mı diye meraktan ölüyorum aslında. hem bu sefer kimin okuduğunu da bileceğim değil mi? belki yorum da yazılır, o derece.

teknolojiden nefret ediyorum, o da benden ediyor, hislerimiz karşılıklı ama gene de etkilendiğimi itiraf etmeliyim. özellikle skype ve gigapedia dünyamı aydınlatıyor diyebilirim.

blog mu yazacağım şimdi ben? bir an vazgeçmek geldi içimden, ama sözlerimi tutamam içimde, bilirim. illa ki yazacağım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder