28 Mart 2017 Salı

Bahar Firarı

Sarı çiçeğin adı azgan.
Bu bahar da duramadım, kaçıp geldim Mazı'ya. Tabiatın uyanışına tanıklık etmenin iyileştirici bir etkisi var. Film Festivali'nden bile cazip. Bir tek, tomurcuklanmış halde bıraktığım yetim sarı lalelerimin yüzünü bu bahar da göremeyecek olmak koyuyor biraz. Onun dışında, beni doğduğum şehre bağlayan hiçbir şey kalmadı artık. Toprak her geçen sene beni daha çok kendine çekiyor. 

Mart sonu Nisan başında geldiğim zaman uyanışını görüyorum toprağın. İçi kurumuş, sade kabuğu kalmış gibi görünen veya yıldırımın çarpmasıyla kırılıp yıkılmış ağaçların bile kırgın dallarını akıl almaz bir yaşama arzusuyla donattıkları günler bunlar. Yaşamaktan nasıl yıldığımı düşündükçe o ağaçlardan utanıyorum. Halbuki alt tarafı rüzgar kırdı dalımı.





Hayatın fışkırmadığı tek bir karış yok burada. Abartmıyorum. Çiçeklere basmadan yürümenin imkanı yok ki ben, basmayayım diye önüme bakarak, 34 numara ayaklarla sekiyorum. Tabi kaplumbağalara da dikkat etmek gerekiyor. Yanımdan yöremden türlü çeşit kelebek uçuşuyor sürekli. Bir film sahnesi canlanıyor gözümde. An Affair to Remember'ın (1957) Türkiye versiyonu olan Yağmur (1971) filminde Hülya Koçyiğit'in İnci Çayırlı seslendirmesiyle şarkı söylediği şu sahne: 




Mavi tuvaleti içindeki Hülya Koçyiğit gibi cümle hayvanatın arasında çiçeklerin üzerine kurulmak ve yine Hülya Koçyiğit'in The Sound of Music'in (1965) Türkiye versiyonu olan Sen Bir Meleksin (1969) filmindeki iyimserliğiyle şarkılar söylemek geliyor içimden (Ediz Hun sabit). Fakat elbette beyaz zambakların arasında poz kesmeye çalışırken Ediz Hun sabiti yerini Kartal Tibet'e bırakıyor, zira Kerime Nadir'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Zambaklar Açarken'de Filiz Akın ve Kartal Tibet asla kavuşamazlar ve filmin sonunda Filiz Akın beyaz zambakların açtığı tepeye defnedilir. Onu da toprak çekmişse demek ki. 

Babamın, her birinin isminden tam olarak nerede bittiğine kadar şeceresini ezbere bildiği çiçeklerle kaplı harımlardan geçerken "halı gibi..." diye geçirdim içimden. Sonra "gibisi fazla" diye düzelttim kendimi. Halılar ve bahçeler arasındaki tarihsel ilişkiyi hatırladım: