27 Temmuz 2016 Çarşamba

İnsan Yaşar ve Ölür. Bunu Nasıl Unutabiliyoruz?

Nasıl yaşamak istediğimi bildiğim ve buna uygun koşulları da yaratmaya muktedir olduğum halde beni bu derin mutsuzluğa iten benden başkası değil. 

Tek sorumlusu olduğum hayatımı değiştirmek için eyleme geçmekten, "yeter!" demekten beni alıkoyan ne? Alışkanlık mı, sevgi mi? İkisi birden mi? Yoksa hepsinden ölümcülü umut mu? Fakat beni güzel yaşamak için bir karar almaya iten de umut değil mi?

Bir şeylerin değişebileceği umuduyla eylemsiz kalmak bir yanda, bir şeylerin daha güzel olabileceği umuduyla eyleme geçmek bir yanda. Bir yanda alışkanlıklar ve bağımlılıklar, diğer yanda bağımsızlığın açtığı güzel yaşam olasılıkları. Nefes alabilmek, net görebilmek, iyi uyuyup iyi uyanabilmek, ferah ferah üretebilmek, ciğerlerine doldurarak sevebilmek... insanları kaybetmemek, kazanabilmek.

Yaşıyor ve ölüyorum. İçinden geçip gitmek için gelmedim hayata. Düşünmeyi ne kadar seviyorsam, sevmeyi de o kadar seviyorum. Bazen düşünmeyi unutacak kadar. Eylemsizleşecek, suskunlaşacak, bile isteye ben olmaktan çıkacak kadar. O zaman ne kalıyor geriye? Ne kaldı? 

Ne bir insana, ne bir maddeye, hatta ne de bir oyuna bağımlılığı hiçbir zaman sevmedim, hayatıma sokmadım. Özgürlüğüme, irademe fazla düşkündüm. Beni zincirleyecek hiçbir şeye yanaşmadım. Şimdiye kadar. 

Ne yapmalı Ayşec.? Neyi umut etmeli Leyla? Kim olduğunu hatırlıyor musun Pelagia? Bir şey yapmalısın Nora. Bugüne kadar hangi ismi benimsemiş olursan ol; ruhun içre adını hatırlamalısın. 

Yalnız ben değil herkes yaşıyor ve ölüyor. Herkes özgür bu işi nasıl yapacağında. Ne sevgim ne mutsuzluğum bunu değiştiremez. Kimse kimseyi değiştiremez. İnsan kendini değiştirir eğer isterse. Ben, olmadığım bu kadını istemiyorum. İçinde bağımlılıklara yer olan bir sevgi istemiyorum. Ben, gücümü hatırlayabileceğim ve küllerinden doğurabileceğim yaştayım. 

Yeter.