27 Mart 2018 Salı

Bir Çift Kumru Havalansa, Hiç Kokmasa da Olur Papatya*


Öğleden beri güneşi gören yoktu zaten. Akşam olmasına yakın hepten çöktü hava. Gökyüzü üzerimize kapandı sanki. Safları sıklaştıran kara bulutların altı çatılara değdi değecekti. Görece bir aydınlık, bulutlarla çatılar arasındaki ince bir şeritten ibaret kaldı. Oralı olmamaya çalıştım, çalışma lambamı yaktım.

Bırakacağı belliydi ya yine de birden bıraktı kendini. Pencereye inen birkaç damlanın ardından bulvarın karşısındaki evler görünmez oldu. İştahla yağıyordu. Her sabah pencere önündeki buğday istihkakından faydalanmaya gelen kumru çifti bu defa, arasında eskiden çamaşır iplerinin gerili olduğu demirlere konup birbirlerine sokularak yağmurun geçmesini beklemeye koyuldular. Burayı güvenli bellemişlerdi, burada onlara kimse zarar vermezdi. Yine de yok yere korkup uçmasınlar, uçup da ıslanmasınlar diye uzaktan izledim imrenerek.

Az sonra, yağmur hâlâ devam ederken, bembeyaz bir aydınlığa gömüldü hava. Yağmur dinmeye yüz tutup çiselemeye başladı. Diner dinmez de uçup gitti kumrular. Yine tek başıma kaldım. Güneş çıkıverdi saklandığı yerden. Havanın serinliğine inat, ılık bir sarıya boyadı her şeyi. İstemsiz gülümsedim. İstemsiz mutlu, istemsiz huzurluydum. İstesen olmaz.

Ne çok kara bulut var üzerimize çöken, ne çok ihtiyacımız var birbirimize. Ufuktaki ince şerit bile etmiyor bazen aydınlık. Öyle uzak, daha da uzaklaşıyor. Hiç dinmeyecekmiş gibi yağıyor, hiç susmayacakmış gibi gürlüyor. Yorganın altına girip hiç çıkmamalı. Orası güvenli, orada bize kimse zarar vermez. Biz bizi yaralamadıktan sonra bize kimse dokunamaz. Son sahnede Emmi’nin Ali’ye dediği gibi, birlikteyken birbirimize iyi davranmalıyız, yoksa hayat yaşamaya değmez.

Oysa hayat yaşamaya değiyor. Yağmur sonrası gökkuşağının altından değil, rutubet gibi her yanımıza yapışıp çürüttüğü, kokuşturduğu yetmiyormuş gibi iyiden iyiye içimize de çökmeye başlayan kasvetin içinden söylüyorum bunu. İçimize yuvalanan korku ve öfkenin uyandırdığı dehşetle söylüyorum. Hayat fazla değerli bunlar için. İyimser mi oluyorum böyle söyleyince? Oysa aklımda hep ölüm var konuşurken. Ölüm olduğu için hayat var ve ölüm vaktini bilmediğimiz için hayat bunca kıymetli. Çok korktuğum için çok tutkunum yaşamaya.

Yeniden tam zamanlı işe başlayacak, dolayısıyla İstanbul’a çakılıp kalacak olmamın en güzel yanı yeniden saksı çiçeği bakabilecek olmam. Ben içten içe buna sevinirken, elinde bir saksı çiçekle geliverdi çok güzel bir kadın. Güneş gibi bir şey. Çiçek değil, kadın. Can getirdi evime. Dönüp dönüp çiçeğe bakıyorum. Belki orada, bütün güzelliğiyle pencere kenarında durduğu için daha az korktum gök gürültüsünden. Korkacak bir şey olmadığını anımsattı bana, ben varım, buradayım dedi. Bilse de insanın bazen ihtiyacı oluyor anımsatılmaya. Katmer katmer açmış pembe bir papatya bunun için yetip de artıyor. İstemsiz gülümsetiyor böyle.





* http://www.siir.gen.tr/siir/m/melih_cevdet_anday/ani.htm