26 Şubat 2013 Salı

Bir Leyla Denemesi

Leyla çok kadın bir insandır evvela. 

Kendi haline bırakınca dalgalanıp durulan saçları bahtından karadır. Alnı akça pakça ve bir hayli geniştir. Gözleri pek iri olmamakla birlikte Gemlik zeytinini andırır, gülünce iki çizgi halini alır. Gülerken dişlerini göstermekten hoşlanmaz ama gülünce güler yalnızca, dişlerini unutur gider.

Burnu küçüktür, nefes alıp vermesine ancak yeter. Üşüyünce hemen buz keser. 
Dudakları bir kızıl goncaya benzer, ayrı bir cumhuriyettir dudakları. Öpüşmeyi sever, önemser. Namusunun iki dudağı arasında olduğuna dair çocukça bir inanışı vardır. Boynu ile gerdanı uzun ve beyazdır. Zaman zaman zarafetle çevirir başını. 

El ve ayak bilekleri beyaz ve kalın, el ve ayakları ekseriyetle soğuktur. Isıtılmak için elbette.
Elleri ve ayakları küçücük olmakla birlikte kadınsı olmadıkları için sevmez elleri ve ayaklarını. Ama halhal takmayı sever çıplak ayaklı kontesa. 

El ele tutuşmak 1 Mayıs gibidir nazarında. İki kişilik bir insan zinciridir el ele olmak, ortak bir mücadele için safları sıklaştırmaktır. Olanca saflığıyla inanır buna.

Halk arasında, sevilmek için doğduğuna ve sevilmenin müptelası olduğuna dair bir inanış mevcuttur. Zaman zaman kendi de inanır buna, sonra düşünmez olur.

Ehl-i keyif kadındır Leyla, şarkıların söylediği kadındır. İçince al al olur yanakları, içmeyi sever. Yaşlı meyhaneciler tanır onu ama rakı sofrasını kendi kurmak ister. Radyoyu açıp mutfağa girer, bir bir meze hazırlar. Zeytinyağından, sarımsaktan kaçınmaz. Rakının âlâsını, müziğin sanatlısını koyar baş köşeye. Öyle bir bakar ki insan anlamaz rakıdan mı yoksa Leyla'dan mı sarhoş olduğunu. Sabah kalktığında başı ağrıyorsa rakıdan, kalbi ağrıyorsa Leyla'dandır.


Leyla çok kadın bir insandır "ve insan kadın olunca her şeyi unutur yüreğinin içindekinden başka". Çok sever Leyla, hiç unutmaz. Bir sevdi mi hep sever. Kırılınca yüreğini kanatır kırıklar, duramaz. Pamuklara sarılmak ister ama nefessiz kalmaya dayanamaz. Sevince korkar kaçar önce, sonra sarılır sıkıca. Sarılmak kadınlığından değil insanlığından gelir. Tüm varlığı ile güldüğü gibi olanca varlığı ile sarılır insana. Dudakları öpülmek içindir yalnızca, konuşma işini gözleri yapar.

Çok akıllı bir kadın olmakla övünmez, değildir çünkü. Ama aptal yerine konmayı sevmez, kimseyi aptal yerine koymaz. İçinde ne varsa dilinde, yüzünde, gözündedir. Her söylenene inanır, söylediğine inanılsın ister. En çok ve sadece kendine yalan söyler. 

Leyla ruhen İzmirlidir. Göz süzer, süzülerek yürür. Akıl almaz bir uyum içinde hareket eden dolgun kalçalarına topuk sesleri eşlik eder. Bir müzik vardır yürüyüşünde.

Leyla çok anne bir insandır. Bir çocuğu olsun ister, daha fazla sevebilmek için. Eşini her şeyden çok sever Leyla, uzun bir yolculuğun sonunda ona vardığını düşünür. Geçmiş bütün hesapları kapattığına, yapılması gereken bütün hataları yaptığına inanır. Suç ve cezaya da inanır; çekilecek çilesini çekmiş, mutlu olmaya hazırdır. 

Leyla çok Leyla bir insandır. İnsanda huzur arar, insana huzur verir. Gülünce gözlerinin içi güler, hayat verir. Kalp yerine küçük bir serçe taşır içinde, çırpınır durur. Kendi haline bırakınca dalgalanıp durulur, şarkılar onu söyler, benzemez kimseye...


19 Şubat 2013 Salı

Neden Yazılır?

Tam "neden yazıyorum, ne yazıyorum ki" diye düşünürken rastladım. 

* yazının üstüne tıklayınca daha tatlı okunuyor, ben diyeyim de.


Thus;

9 Şubat 2013 Cumartesi

Aşiyan-Sarıyer

Yürüdüm. İyi geldi. 
Sabah 7:45'te uyandım.
9'a doğru Aşiyan'daydım.
Hazır gelmişken üstada uğradım. Orhan Veli'ye bir dahaki sefere, söz.
Emek Cafe'de sucuklu menemen yiyesim, Yeniköy Kahvesi'nde sade bir türk kahvesi içesim geldi.
Durmadım. 
Hem de hiç.
Fotoğraf çekmek için toplam birkaç dakika hariç.
Kireçburnu fırınından annemler için çeşit çeşit tatlı kurabiye aldım. 
Kokladım kokladım, doydum.
Sarıyer'e vardım. 
Duramadım. 
Rumelikavağı'na bir şey kalmamış dedim.
Ama sahil yolu bitti. Ben de içerilere saptım.
Zamanın geçerken dokunmadığı sokaklar, bakkallar, evler, otobüs durakları ve dükkanlar gördüm. Perihan Abla ve Meraklı Melahat camdan cama konuşsalar şaşırmazdım.
Yaz gibi geldi. Çok huzurlu bir yere gidersin, ne bileyim Akyaka gibi. Öyle güzeldir ki huysuzlanırsın hani, biteceğini bilince insan. 
Beşiktaş'a döneceğimi, hatta Beşiktaş'ta yaşamaya devam edeceğimi düşününce huysuzlandım. Halbuki seviyorum evimi.
Burası ise bir masal, eski güzel zamanlarda geçen bir oyunun dekoru.
15 km'yi 2,5 saatte yürüyüyerek tamamladım Cumartesi sabahı keyfimi.
Türk sanat müziği de bana eşlik etti.
Güneş bir açtı bir kapadı, ara ara çiseledi. 
Oysa bütün gün güneşliydi, gökkuşağı da bir oldu hiç kaybolmadı gibi geldi.  
İnsanlar gülümsedi, köpekler gülümsedi.
Ben? Ben zaten gülümsüyordum:)

yine ağlara yakalandım





Emek Cafe'ye kahvaltıya gitmeli, deniz kenarına oturmalı


Yağmur çiselemeye başladı. Islatacak kadar değil, gökkuşağı yapacak kadar. Radyoda şarkı "how is the weather?" diye sordu, "çiseliyor" dedim. Yalan yok.








İSTANBUL HATIRASI






Yeniköy Kahvesi'ne çıkıp bir türk kahvesi içmeli

"Şehir" dekoru


Yer, gök, deniz




Birinci cemre balık ağlarına düşmüş meğersem...


Not: Fotoğrafların Instagram'la maymun edilmiş hallerine sağdaki Instagram linkine tıklayarak ulaşabilirsiniz.


Cumartesi Sabahı Keyfi

Müstakbel Cumartesi sabahı keyfim...
Başlangıç Aşiyan, bitiş Sarıyer.
Mesafe 14,2 km.
Yürüme hızıyla 3 saat 3 dakika diyor Google, göreceğiz. 
Aslında hayalim bir sabah evden çıkıp, akşamüstü Garipçe'ye varmak. 
Bu hayalin bir üst modeli sahil boyunca bankları, balık ağlarını fotoğraflamak.
İnsanoğlu hayalkurdu işte...



Daha Büyük Görüntüle