17 Temmuz 2011 Pazar

Yalınayak

Açık olmak, tüm varlığımla gülmek gibi. İstemesem de yapacağım.

Savaştan sonra eve dönmek gibi bu. Ne yapacağımı bilmiyorum. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyorum. Şaşkınım. Bunu beklemiyordum. Birini bu kadar sevince ne yapıyorduk? Mutlu olunca kaçmayan insanlar ne yapar? Kaçmaya ne gücüm ne de isteğim var. Ağlayasım var. İyi bir ağlamak bu. İyi bir korkmak. Ödüm patlıyor. Oysa insan bildiği şeyden korkmaz mıydı? Bunu bildiğimi sanmıyorum. Bütün kaçış yolları ezberimde ama nasıl kalınacağını hatırlamıyorum. Neden, nasıl, ne ara böyle oldum bilmiyorum. Oysa daha ben olan bir şey varsa o da sevmek. Güler gibi tüm varlığımla, ağlayasıya.

Dudaklarım titriyor. Gülümsemeden edemiyorum. Gözlerim doluyor, sonra yine gülümsüyorum. Ev gibi. Sevmek böyle bir şey olmalı zaten. Ev gibi olmalı sevmek. Uzun bir yolculuktan döner gibi. Kokusu öyle aşina. Ev gibi kokmalı, tıpkı böyle.

Kör kuyularda merdivensiz kalmak gibiydi. Taze baharken gamlı hazana dönmek gibi. Yılların ve yolların hiçbir suçu yoktu bu işte; dalımı kıran rüzgar beni önüne katmış, kuru bir yaprak gibi sürüklüyordu. Bu karanlık hiç bitmeyecekti. Bitmiyordu çünkü. Bitmek bilmiyordu. Kimden öğrendim böyle saklamayı, saklanmayı. Sevmemeyi, kendimi sevdirmemeyi, sevsem de söylememeyi ne vakit marifet saydım. Nasıl başardım böyle aptallaşmayı. Yalnızlığı sevmeden sevemezdim bir başkasını. Kendimden çok, kendimden önce yalnızlığı sevdim. Kaçmadım ondan, korkmadım.

Sonra bir adam. Tüm varlığımla gülümsüyorum ona. Yalınayak seviyorum onu. Çırılçıplak, tıka basa, ayan beyan seviyorum. Başka ne yapacağımı bilmeden. Başka ne yapılır bilmiyorum. Aklıma bir şey gelmiyor, ben de seviyorum. 

3 yorum: