2 Eylül 2011 Cuma

Ne Malum?

"Umarım senden önce ölürüm" dedi.
Kendi ölümünden fütursuzca bahseden bir adama -hem de sevdiği, tarafından sevildiği kadına bundan fütursuzca bahseden bir adama- hem de kadının buna üzüldüğünü bildiği halde ölümünden fütursuzca bahseden bir adama söylenecek daha acımasızca bir şey gelmedi aklına. Varlığı sevilen, yokluğu ihtimalinden daha iyi neyle tehdit edebilir varlığını seveni? Her an yanında olmak istenenin artık bir an bile yanında olunamayacağını bilmek kadar ne koyar insana? Severken ayrı düşmekten büyük acı...yok.
İnsan insana alışıyor. İnsan insana ne çabuk alışıyor. Bir-varmış-bir-yokmuşluğumuza inat sanki. Yokluğun nihai ihtimal olduğu yerde varlığı bunca sevip ona bağlanmak...ne inat ne delilik, hatta hayranlık uyandıran bir iş var bu işte.
Nasıl da içten çıktı sesi. Kendi de beklemiyordu bunu. Ürktü, dehşete kapıldı. Öyle içten dilemişti ki gerçekleşmesinden korktu -önce ölmekten değil, ölmekten. Her içten dilek gerçekleşirmiş gibi. Öte yandan, gerçekleşen bir tanesi karşısında durmuş, kıvrık uzun kirpikli iri ela gözlerini dikmiş ona bakıyordu.


Hiç ölesim yok bu günlerde. Bir bankta ya da kanepede oturup başımı omzuna yaslayarak gözlerimi yumasım var en fazla. Hiçbir sonu düşünesim yok. Bu günlerde hiçbir anlam göremiyorum düşünmekte. Sonlu bir hayat bu ve ona dair her şey de bu sonluluğun izini taşıyor. Kabul etmesi zor kolay bir gerçek.


Sonu düşünmeyi severdim. Biteceğini bilmek rahatlatırdı. Yalnız beni rahatlatan bu gerçeği, hareketlerinin neticesini idrak etmekten aciz yaştaki çocukların acımasızlığıyla paylaşırdım. Bencil, tehditkar ve budalalığına bilgelik atfedecek kadar küçük bir budalaydım. Zaman geçti; anladım ki sonluluğu idrak edebildiğim için değil edemediğim için böyle çocuk kalmıştım. Bir insana bir gün öleceğini her gün söylemek ne işe yarar? Ölmek kolaylaşır mı ya da beklerken alışır mı insan? Sonluluk değil ama sonu kurup durmanın anlamsızlığı içimi burkuyor şimdi.


Bir gün biteceğinden fütursuzca bahseden bir kadını -hem de sevdiği, tarafından sevildiği adama bundan fütursuzca bahseden bir kadını, hem de adamın buna üzüldüğünü bildiği halde ona bir gün biteceğinden fütursuzca bahseden bir kadını bir gün biteceğinden fütursuzca bahseden bir adam -hem de sevdiği, tarafından sevildiği kadına bundan fütursuzca bahseden bir adam, hem de kadının buna üzüldüğünü bildiği halde ona bundan fütursuzca bahseden bir adamdan iyi kim paklar? Hayatın dili olsa da konuşsa "sen misin..." derdi muhakkak. "Sen misin öyle yapan" ya da "böyle söyleyen sen misin, al sana".


Malum-u ilam der ahkam kesmeyi sevenler. Ne malum? 

4 yorum:

  1. sevgili ayşec.,
    ne diyim, çok sevdim yine.
    sonluluğumuza tezat bağlanışlarımızı öyle güzel anlatmışsın ki...
    ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. sevgili ezgi,
    çok teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  3. "Ölüm, adres sormaz." O yüzden, bugün ölesim yok sözü, güzel bir ironi olmak dışında anlamsızdır.
    Bir gün anlamsızlaşa-bilecek lafları tüketmek, gereksiz (yaşam) enerjinizi harcama yöntemidir. Hava güzel.. Çıkın dışarıda dolaşın.. Ben Kadıköye ineceğim.

    YanıtlaSil
  4. Ölesim olan birçok gün ve gecenin ardından ölesim olmaması epey anlamlı geliyor aslında bana. Hem anlam verilemeyecekleri bir gün gelecek diye söz söylemeyi bırakırsak yaşam enerjimizi o zaman israf etmiş olmaz mıyız?
    Ama hava güzel, ona katılıyorum bakın :) O yüzden Arnavutköy'de rakı-balık yapmaya gidiyoruz biz de.
    Sevgiler :)

    YanıtlaSil