19 Şubat 2012 Pazar

Nereden Nereye

Artık resmiyet kazandı ki benim meslek hastalığım saha kilosu. Ofisteyken azıcık aç kalarak da olsa pıtır pıtır verebildiğim kiloları sahadayken hapır hupur geri alıyorum. Saha çayı diye bir şey zaten vardır. Saha çalışması kapsamında misafir olunan evlerde habire çay içilir. Geri de çevrilmez, insanın içi dışı çay olur. Çaya ek olarak saha kilosunun da varlığını tanımalıyım artık. Cağ kebabı, dut ve pestil çullaması, kadayıf dolması, kuymak, mantı derken önünü alamadım göbeğin. Ha pişman mıyım, değilim. Keyifli insanlarla yürütülen başarılı bir saha çalışmasını daha böylece taçlandırmış olduk. Geçen sefer Antep'ten baklava getirmiştim, bu sefer de bir kilo kadayıf dolmasıyla döndüm eve. Ayda bir düzenli olarak anneme bir kilo yöresel tatlı uzatırken buluyorum kendimi. Araştırma yapmıyor da Anadolu'daki tatlı bayiilerini geziyorum sanki! Çok tatlı araştırmalar bunlar, çook. 


Bu çalışma vesilesiyle saha sorumlusu değil ama saha annesi olabildiğimi de görmüş oldum. Öyle ki adımın sonuna "ana" eklendi, tam oldum. Halbuki İstanbul ayağı boyunca "Devil Wears Prada'daki Anne Hathaway"dim (benzetenlerin yalancısıyım). Nereden nereye... Eee, "taking care of everything" (teşekkür edenlerin yalancısıyım). Ana da benim, Anne de benim işte. Gözü saatte, eli telefonda; netbook'u, ajandası... bu resimdeki tek eksik bir akıllı telefon ya hadi bakalım.


Erzurum'u üçüncü gidişimde sevdim yalnız. Hatta Erzurum Evleri'nde uçağı beklerken sen bir burul, bir çök kal olduğun yere... Orası da nasıl güzel bir yer. İlk gittiğimiz gün, havasından mı yemeğinden mi güldükçe gülesim geldi orada, iyice Adile Naşit'e bağladım. Kaş da böyledir mesela, insanı hiç yoktan mutlu eden yerler var böyle...ya da benim mutlu olasım var, ne bileyim işte. Birlikte çalışılan insanlar da çok önemli. Birinci sınıftaki asistanımla birlikte Erzurum sahası yapacağımı söyleseler inanmazdım, nereden nereye... O zamanlar uzak ve gudubet bulduğun o gencecik adam bir de bakıyorsun doktorada saçları ağartıp gelmiş, on numara da tatlı bir insanmış meğer. Tanıyıp sevmesi geç olan ama güç olmayan insanlarla çalışmanın keyfi işte. İnsan Anne de olur, ana da olur sonra. Ekip olarak senede bir gün buluşup saha yapalım diyoruz hatta, öyle bir sinerji. 

Buraya not alıyorum, Erzurum'a bir dahaki gidişimde yanıma güneş gözlüğü almayı ihmal etmeyeceğim. Ne soğuk ne bir şey, bu kar körlüğü beni bitiriyor. Soğuğu soğuk tabi, bir de kar fırtınası eklenince müthiş oldu ama o göz alıcı beyazlık en fenası bence. Bir önceki hafta yaşadıkları -35 dereceyi görmediğimiz için de böyle rahat konuşuyorum. Yerlisi bile bezmiş soğuğundan, ne kadar sevseler de bırakıp gitmek isteyeni çok ama aileler tutuyor. En çok göç verilen il Bursa. Aynı büyüklükte ev bulamıyorlar tabi. Aileler geniş, evler devasa Ezurum'da. Çok odalı ve çok süslü. Soğuk dolayısıyla haftalarca eve kapanmak zorunda kalınca evlerin içine gösterilen özen de artıyor. 

Ofisimiz çok güzel ama sahayı hiçbir şeye değişmem sanırım. Başka şartlar altında muhtemelen hiç tanışmayacağım insanların hayatına misafir olmayı, evimden çok uzakta otel odalarında kalmayı, her türlü fiziksel zor koşula karşı mücadele vermeyi... değişmem. Zaten kaprissiz bir insanım, sahada iyice kaprissiz ve sorunsuz, pırıl pırıl, mükemmel bir insan oluyorum. Bir de en temsili örneklem, yöresel yemeklerini henüz yemediğim illerimizde bulunurmuş meğersem. Bunu da, yazacağım bir sonraki teklife yansıtmayı düşünüyorum! Maksat araştırma taçlansın. 

Yalnız şaka maka, zor olan ne hava ne yol koşulu. İnsandan daha büyük zorluk olamaz. Bu saha çalışmasını bu kadar güzel kılan da insanlardı, zorlaştıran da insandı (bkz. sahaya birlikte çıkılan yabancı müşteri). Bu vesileyle, yalnız simültane tercüme yapmayı değil sükunetimi korumayı da öğrendim. Şimdi burada anlatmayacağım bu deneyimden sonra sinirlerimin çelik, tutumumun peygamber kıvamına geldiğini söyleyebilirim. CV'me yazsam etkileyici bir referans olur yemin ederim. Bunlar hep deneyim işte...

3 yorum:

  1. Sakinlik iyidir. Gerçi beş on sene sonra spikopata sarmaya başlarsın. Ben Jack Nicholson kıvamında yüz ifadesine büründüğümü gördüğüm gün, çalışmama hakkımı kullanmaya başladım.:)
    Yemek listendeki sanat şaheserleri yüzünden uçağımı kaçırıyordum az daha.:)) Hele o kadayıf dolması yok mu.. Canım çekti şimdi.:)

    YanıtlaSil
  2. Beni delirtmek zordur. Birini sevmemem daha da zordur. Fakat sanki bunu bilircesine ve de "challenge accepted" dercesine davranan insanlar var. Çalışmama hakkımı kullanmama da daha epey bir olduğunu göz önünde bulunduracak olursak :)
    Hocam siz bilirsiniz, leziz yurdumuzun başka hangi sahalarını önerirsiniz? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşe C., marifet para yokken çalışmama hakkını kullanabilmekte. Ben bunu yaptım; iyi mi kötü mü zaman gösterir. İhtiyaç hasıl olduğunda, ihtiyaç kadar çalışıyorum.:))
      Saymakla bitmez. Şunca zamanda öğrendiğim, ne dandik yörenin bile mutlaka iyi bir yemeği var. Amma illa ki Mersin-Adana mıntıkası. Kebabı boşver, hafif Toros dağlarına doğru sar.:)) Anamur'a gidersen ya da yolun düşerse, Ermenek yoluna gir mutlaka; Torosların tepesinden hem Akdeniz'i izle hem kaya üstünde bardakta soğuyan rakını yudumla hem de hayatında tadamayacağın teke etini tiftikle.:))

      Sil