O kişi Ulay’dı. Ulay herkes gibi sırasını bekledi. Yavaşça Marina Abramoviç’in karşısına oturdu, başını, “ne haber” dercesine yana doğru hafifçe salladı. Bakıştılar. Marina Ulay’a herkese baktığı gibi bakmıyordu, bakamıyordu. Ulay başını bir kez daha hafifçe yana doğru attı. Bu defa, “işte böyle, hayat…” der gibiydi. Vücudu kıpırdamıyordu ama kalbi göz bebeklerinde atıyordu. Marina’nın önce yanakları titredi sonra gözleri doldu. Ulay’ın ise içi titredi, ürperdi. Marina saatleri güne çevirdiğinizde 30 günü bulan performansı boyunca hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Ellerini masanın üzerine koydu yavaşça kaydırarak Ulay’a doğru uzattı. Parmakları Ulay’ın parmaklarını çağırıyordu. Ulay Marina’nın ellerini tuttu. Gösteriyi izleyenler Marina’nın gözyaşlarının arasına alkışlarını fırlattılar. Ulay’ın yürek atışlarına tempo tuttular. Aşkı alkışladılar, gördüler…
Ulay’ın gerçek adı Frank Uwe Laysiepen. O da bir performans sanatçısı, 1943’te Solingen’de doğmuş, Almanyalı. Marina ve Ulay’ı bir araya getiren de aslında bir performans; aşk. Hissederek içinde var olursanız size bir masa, iki sandalye ve saatler yeter. Hissetmezseniz, birbirinizi görmediğiniz an yiter gider. İki sanatçı uzun yıllar, 1976 ile 1989 arasında birlikte yaşadı. Birlikte ürettiler, sevdiler, seviştiler ama 89 yılında ayrılmaya karar verdiler. Ayrılıkları da sanatsal üretimlerinin bir parçası oldu. İlişkilerini bitirmek için her biri Çin Seddi’nin bir ucuna gitti. Oradan birbirlerine doğru yürümeye başladılar. Her biri 2 bin 500 km yürüdü. Çin Seddi’nin üzerinde buluştuklarında son bir kez birbirlerine baktılar ve sonra vedalaştılar. Ta ki 2010’da Ulay, Modern Sanat Müzesi’nde Marina’nın karşısına çıkana kadar. 21 yıl sonra."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder