19 Ağustos 2014 Salı

Serseri

Son zamanlarda adet edindim. Saatin gece yarısını çoktan geçip gittiği sıralarda gözüme eski bir film kestirip onu izliyorum internetten. Eski derken, 50 ve 60'lı yılların Yeşilçam filmleri. Neden? Boğuluyorum çünkü burada yaşamaktan. Filmleri izlemiyor, onlara kaçıyor, sığınıyorum. Biraz iyilik görmek için, mertlik görmek için izliyorum. Mesela Ahmet Tarık Tekçe izliyorum şifa niyetine. Gözlerim bayram etsin diye Orhan Günşiray'a dadanıyorum mesela. Biraz gülmek için Vahi Öz ve Mualla Sürer'e takılıyorum. Türkan Şoray'ın eksik kaldığım filmlerini izliyorum. 

Bugün suaremde 1964 yapımı Serseri vardı. Nasıl izlememişim daha önce, olacak iş değil. Safa Önal'ın yazdığı senaryo çok tanıdık. Balıkçı kulübesinde bir başına yaşayan ve yalnızlığına toz kondurmayan Kazım bir gece kapısının önünde kör bir kız bulur. Sonrası aşk. Aşk da... Kazım rolünde Sadri Alışık ve gözleri görmeyen Zeynep rolünde Sema Özcan var. Bir de tabi asla yamuk yapmayan mert arkadaş rollerinin vazgeçilmezi Süleyman Turan. Bu anlamda Tekçe'yi anımsatıyor bana. Kötülük durmuyor iki adamın üzerinde de, akıp gidiyor.

Sema Özcan ismi herkese ilk anda bir şey ifade etmeyebilir. "Fotoğraftaki kadın" Sema Özcan. Müşfik Kenter'in Sevmek Zamanı'nda aşık olduğu fotoğraftaki kadın. Bu filmde daha değil, daha bir yıl var Meral olmasına. Ne yalan söyleyeyim hiç sevememişimdir Meral'i. Halil gibi ben de hep fotoğrafta kalmasını isterdim. Sema Özcan'a da hiçbir zaman kanım ısınmadı, hiç güzel veya cazibeli bulmadım. Ne Zeki Müren'in ne Ayhan Işık'ın yanına yakıştırabildim. 

Fakat bu filmde... Kör olduğu halde eksik olmayan kuyruklu göz makyajı ve şekli asla bozulmayan, hep muntazaman taralı sarı saçlarına rağmen ilk defa bu filmde içimi ısıttı Sema Özcan. Güzel gibi değil de sıcak. Güzelden daha güzel yani. Ne mutlu ki yaşıyormuş hâlâ. Evlenince sinemayı bırakmış, göz önünden çekilmiş. 71 yaşında bir kadın şimdi. 

Gelelim Sadri Alışık'a. Daha geçen gün andım. Yalnızlar Rıhtımı'nı izlediğim için değil, durduk yere. Ah Müjgan Ah'taki "seni anlamayan, müjganlığının farkına varmayan o herif" repliğini düştü aklıma. Çok, çok ağır bir replik bu. Ancak Sadri Alışık'ın taşıyabileceği cinsten. Bu filmde de inanılmaz replikleri var. Hepsini buraya yazabilmek isterdim. Ama ne saçma. İzlemek varken. Fakat filmin daha başlarında ölüm üzerine sarf ettiği şu sözler, sonra "yoksa ben kötü bir adam mıyım" bölümü, odasındaki eşyalarla ve tuttuğu balıklarla konuşması, insanlara nefret kustuğu satırlar, Süleyman Turan'la konuşurken yalnızlığa yaptığı güzelleme ve Zeynep'e söylediği sevgi sözcükleri. "Çikolatalı parlak kağıtlar" gibi değil deniz kokulu. Sevgisini ilan ederken burnumun direği sızladı iyottan be. 



Tam tamına elli yıllık film. Sadri Alışık 39 yaşında. Süleyman Turan benden bir yaş küçük. Asuman Arsan'ı zor tanıdım. Aradan geçen elli yılda balıkçı-kulübesinin-önünde-kimsesiz-kör-bir-kız-bulup-ona-aşık-olan-yalnız-balıkçı senaryosu ziyadesiyle bayatlamış olabilir fakat Serseri öyle bir film ki olay örgüsünü zerre umursamıyor insan. Ağzını açsın da bir şey söylesin diye ağzının içine bakıyorsunuz Sadri Alışık'ın, Sema Özcan'ın sevgisinin ılıklığını duyabiliyorsunuz. 

Bu da yetmezmiş gibi Sadri Alışık alıyor eline udu musiki söylüyor alçak. İçim titredi resmen. Velhasılı kelam, bu filmden iki yıl sonra çevireceği ve tekrar tekrar izlemekten bıkmayacağım Ah Güzel İstanbul'u nasıl seviyorsam bu filmi de öyle sevdim. Paylaşmak istedim. İzleyiniz efendim.


3 yorum:

  1. ben insanların herhangi bir dönemde mert olduklarına veya olmuş olabileceklerine inanmıyorum (artık). insan enteresan pis bi varlık, menfaatine uymayan bir nokta olduğu anda tanımak mümkün değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. anakronistik bir kelam etmek değildi aslında niyetim. biz-büyüdük-ve-kirlendi-dünya kafasında değilim. temizlik-kirlilik ikiliği içinde bile düşünmek istemem açıkçası. özlemini çektiğim şeyler şimdi de mevcut etrafımızda veya aynı şekilde bugün nefes almayı zorlaştıran şeyler idealize etmelere doyamadığımız geçmişte de vardı. aman ne bileyim işte, filme duygulandım ne yalan söyleyeyim. izle derim :)

      Sil
  2. Serserisi böyle idiyse, efendisi nasıl ola ki diye düşünmeden edememiştim izlediğimde. Sonraları anladım, serseri de olsa, mert/adam/delikanlı/bıçkın/namuslu, falanlı filanlı işte :) olabilirmiş insan. Serseri dediğin, kahrı sıkıntısı kendine olduktan sonra, vicdanını kaybetmedikten sonra pek te ala insan olabilirmiş. Bu yazma isteği duyduğum satırlar gibi, fazlasıyla düşünceye yönelten bir filmdi Serseri filmi. Belki de kalıplaşmış yargılar da bir dur orda abicim deme şekliydi. Neyse, uzattım. Ama rahmetlinin, Ayhan Işık'la ilgili bir röportajda dediği gibi; Sadri abinin filmleri, azıcık anlatılmaz ki... Hala oralarda ve en önemlisi hayatta iseniz, bu güzel yazı için yürekten teşekkür ediyorum..

    YanıtlaSil