13 Nisan 2018 Cuma

İstanbul'daki Sır* (1936, Andrew Marton)




The Secret of Stamboul 1936 tarihli bir İngiliz yapımı. The Spy in Black'in (1939, Michael Powell) gişedeki başarısından sonra 1939'da The Spy in White adıyla yeniden gösterime sokulmuş. Başrollerde 27 yaşında bir James Mason, 19 yaşında bir Valerie Hobson var. Mason'ın sinemada henüz ikinci yılı. Taze bitmiş gibi duran ince bıyıklarıyla ilk arzı endam edişinde hemen tanıması biraz güç. Fakat o sesi bir başkasının sesiyle karıştırmak daha da güç. (Gerçi Youtube'daki kaydın ses kalitesi nedeniyle maalesef arada kaynayıp giden çok replik oluyor. Bir yerlerde restore edilmiş veya hiç değilse altyazı döşenmiş bir versiyonu olduğunu ve er ya da geç bir gün kavuşacağımızı umuyorum.)


---SPOILER---

Olay İstanbul'da geçiyor :) Film macera-polisiye olduğu için konuyu anlatmak istemezdim fakat anlatılmayacak gibi değil. Her şey, İstanbul'da tütün fabrikası bulunan bir İngiliz iş adamının yatırımını korumak istemesiyle başlıyor. Adam orada ters giden bir şeyler olduğundan şüpheleniyor ve ne olup bittiğini anlaması için Larry'yi (James Mason) İstanbul'a gönderiyor. Sene 1936, Atatürk henüz yaşıyor, cumhuriyet tazecik, jet hızıyla modernleşme sürüyor. 

Devrik hanedan üyesi Ali rahatsız, darbe yapıp ülkenin sultanı olmayı planlıyor. Bu amaçla gizli bir örgüt kuruyor, örgütün üyeleri de eski rejime özlemli vatandaşlar. Ali'nin sağ kolu Kazım (Frank Vosper) eski harem ağası. Vosper 37 yaşında ölmeyeymiş daha nice kötü adama müthiş hayat verirmiş. Rolünü keyfini çıkara çıkara oynuyor, keyfi seyirciye kadar geliyor.

Tebaasının tekrar başına geçmeyi kuran devrik hanedan üyesi Ali aynı zamanda genç cumhuriyetin ordusunun da yüksek rütbeli bir mensubu. Amacı doğrultusunda ordu içinde bir grubu örgütleyerek gizlice silahlandırıyor ve Rauf karakterinin diyeyazdığı üzere "to make Turkey great again" "devrim" yapacağı günü bekliyor.

"Alt tarafı muhasebe defterlerini kontrol edecektim, neyin ortasına düştüm lan ben" diye düşünse de çaktırmamaya çalışan Larry'nin bu keşmekeşte en büyük yardımcısı sürgün Rus barones Tanya (Valerie Hobson). Ve olaylar gelişiyor. 

---SPOILER---

Boğazın ortasından izlediğimiz cami silüetleri olmasa film sanki İstanbul'da değil Venedik'te geçiyor. Film boyunca ulaşım için kara yolundan ziyade deniz yolu kullanılıyor. Bir yerden bir yere mi gidilecek, hop atlıyorsun motorlu küçük bir tekneye. Oh ne âlâ memleket. (Dönemi anlatan romanlarda okuması başka, görmesi başka oluyormuş.) 

İç mekan dekorları Ninotchka'nın (1939) İstanbul'da geçen son sahnesindeki dekorları andırıyor, ziyadesiyle Arabesk. Dekorlar neyse de, hazır İstanbul'a gelmişlerken keşke birkaç dakikacık olsun İstanbul'un sokaklarını, gündelik yaşantısını gösteren belgesel tadında görüntüler alsalarmış dedim. Şimdi Facebook'ta bol bol dolanır, hava alırlardı.

Son olarak, İstanbul'da yoldan çevirdikleri herkes sular seller gibi İngilizce konuşsa da Türkçeler biraz Google Translate. Olsun. James Mason'ın bir "Canım..." deyişi var, o yeter. 





Filmin Youtube bağlantısı: https://www.youtube.com/watch?v=TObol_M8wq4 


* Film Türkiye'de oynadı mı, oynadıysa hangi isimle oynadı bilmiyorum. Başlıktaki isim benim çevirim -ç.n.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder