10 yıldır devam eden bu blog, sevdiğim adamlara yazdığım yazılarla dolu. Yine de onlarla değil benimle, benim hayatla kurduğum ilişkiyle ilgili hepsi. Kendimi anlatmak için, derdimi anlatacak kadar yazdım. Böyle ortalık yere. Okudular. Anladılar veya anlamadılar, anladıklarını sevdiler veya sevmediler ama okudular, okuyorlar.
Sanırım en ağır yazılar son bir iki yıl içinde yazdıklarım; bana sevgilim demeyen, elimi tutmayan, sevmeye ve yaşamaya yeteneksiz adamın yazdırdıkları. Hep yeteneksizdi belki ama bana karşı hep böyle değildi, hayır. Ona duyduğum sevgiyi anlatabilmek için yeni bir lisan icat etmem gerektiğini düşündüm ilk zamanlar; etmeliydim, edebilmeliydim de. Verdiği o yakıcı, derimde iz bırakan derin acıyı anlattım sonra. Sonra da bütün lisanımı kaybettim, dilimi yuttum. Her şey karardı. Yeni bir lisan ararken lal oldum.
Öyle susmuş, küskün otururken ben, buruk geniş gülümsemesiyle biri çıktı karşıma. Hiç üstüme varmadı. Kendi acısını anlattı. Kalp kırıklığının ortak bir dili var sanki. O zaman çözülür gibi oldu dilim, gözü yaşlı kısa kesik cümlelerle anlatmaya başladım. Beni dinledi. Hem de anladı. En çok buna ihtiyacım vardı. "Canım çok yanıyor" diye ağlarken azarlanmamaya. Onu dinlerken kendi acımdan çıkıp açtım gözlerimi. Malum, neresi acıyorsa kalbi orada atar insanın, dünya tek o ağrının etrafında döner. Onun sağ çıktığı fırtına benimkinden şiddetliydi. Hiç kolay olmamıştı, hâlâ da değildi ama devam edecek gücü kendinde bulabilmişti yine de. Kahramanım oldu. Güç verdi bana. Yaralarıma tuz basmadı, üstünü örtmedi; mis kokulu merhemler sürdü etrafına, iyileşmelerini bekledi, bekliyor. İyi olmamı istemekle kalmadı, bunun için çabalıyor ve çabası sonuç veriyor.
Dumanı üzerinde bir enkazın ortasında incecik bir dal uzatıyor başını göğe. Çok yavaş, çok sessiz. Asıl mucize bu. Biriyle tanışınca değişmiyor hayatın, sen değişmiyorsun, her şey düzelivermiyor. En yüce değer emek sahiden. Birlikte emek vermek, bir şeyler kurup inşa edebilmek mucize. Bu karanlık, soğuk dünyada yaşamaya devam edebilmek için sevginin değerini bilmek zorundayız. Geçmişe saplanıp bugünü hoyratça harcayamayız, yapamayız. Bir tek bugünümüz var doğru dürüst. Yarının hayalinden, onu inşa etmeye çalışmaktan alıkoymaz bu. Yarının gölgesinin bugünün üzerine düşmesine de izin vermem ama. Kim bilir, kalbim yine kırılabilir ama bir başka fay hattının daha korkunç bir uğultuyla kırılıp bütün yaşamı yok etmesine bu kadar kolay izin vermem herhalde. Yaşadığımı hissedebilmek için acıya bel bağlamaktan vazgeçerim hatta, kim bilir.
Elimi tuttu. İyi ki varmışım. Var olmamak üzereydim halbuki. Beni hayatta tutan tek şey Müjgan'dı. İyi ki atmamışım kendimi hızla akan trafiğin ortasına. İyi ki devam etmişim nefes alıp vermeye. Kendimi unuttum. Yaşamaya nasıl tutkun olduğumu unuttum. Yeniden hatırlatıyor bana. İrili ufaklı güzellikler getiriyor hep. Güzel bir koku, bir tat, bir şarkı, belki ufacık bir şey ama hepsi muazzam bana göre. Yaşamak çünkü, güzel. Bir hayvanın sevgisine ortak olabilmekten tut da bulaşıkları makineye birlikte yerleştirmeye varasıya güzel.
Elimi tutmayan adama üzülüyorum hâlâ. Ben unuttuğum bir şeyi hatırlamaya çalışıyorum. O ne yapacak? Bana "Yapamıyorum" diyen adam şimdi nasıl yapıyor? Bir kadın, bir kadın daha... Kimse onu benim gibi sevebilecek mi? Onun şefkatiyle de alay etmez, acıyan gözlerle bakmaz umarım. Hırçınlığı, hoyratlığı ve ayrık ön dişleri arasından içine bakıp onu görebilecek mi kimse? Filmlere, filmlerimize birlikte ağlayabilecek mi, replikleri ezbere bilecek mi? Hepsi olur, olabilir... Peki o bunların değerini anlayıp sürmesi için emek vermeyi göze alabilecek mi? İntihar eder gibi içmeye devam ediyorsa kim kalacak, kalabilir yanında? Kim olduğu önemli değil, hiçbiri önemli değil bunların. Her zerremize işlemiş Yeşilçam'ın melodramdan ibaret olmadığını, son sahnedeki gibi sevginin ve emeğin ayrılmaz olduğunu görebilecek mi? Bir hayat kurabilecek mi? Kadını geçtim, yaşamayı sevebilecek mi hepten ölmeden? "Konuştuğumuz her şeye boş ver, gel ağla istediğin kadar" diye bastırsam sineme, derman olsa, olabilseydim keşke.
* Görseller https://www.instagram.com/3uncuadam/. Sadri Alışık'ın fotoğrafı, yarım kalan filmi Ayyaş'tan...
Sanırım en ağır yazılar son bir iki yıl içinde yazdıklarım; bana sevgilim demeyen, elimi tutmayan, sevmeye ve yaşamaya yeteneksiz adamın yazdırdıkları. Hep yeteneksizdi belki ama bana karşı hep böyle değildi, hayır. Ona duyduğum sevgiyi anlatabilmek için yeni bir lisan icat etmem gerektiğini düşündüm ilk zamanlar; etmeliydim, edebilmeliydim de. Verdiği o yakıcı, derimde iz bırakan derin acıyı anlattım sonra. Sonra da bütün lisanımı kaybettim, dilimi yuttum. Her şey karardı. Yeni bir lisan ararken lal oldum.
Öyle susmuş, küskün otururken ben, buruk geniş gülümsemesiyle biri çıktı karşıma. Hiç üstüme varmadı. Kendi acısını anlattı. Kalp kırıklığının ortak bir dili var sanki. O zaman çözülür gibi oldu dilim, gözü yaşlı kısa kesik cümlelerle anlatmaya başladım. Beni dinledi. Hem de anladı. En çok buna ihtiyacım vardı. "Canım çok yanıyor" diye ağlarken azarlanmamaya. Onu dinlerken kendi acımdan çıkıp açtım gözlerimi. Malum, neresi acıyorsa kalbi orada atar insanın, dünya tek o ağrının etrafında döner. Onun sağ çıktığı fırtına benimkinden şiddetliydi. Hiç kolay olmamıştı, hâlâ da değildi ama devam edecek gücü kendinde bulabilmişti yine de. Kahramanım oldu. Güç verdi bana. Yaralarıma tuz basmadı, üstünü örtmedi; mis kokulu merhemler sürdü etrafına, iyileşmelerini bekledi, bekliyor. İyi olmamı istemekle kalmadı, bunun için çabalıyor ve çabası sonuç veriyor.
Dumanı üzerinde bir enkazın ortasında incecik bir dal uzatıyor başını göğe. Çok yavaş, çok sessiz. Asıl mucize bu. Biriyle tanışınca değişmiyor hayatın, sen değişmiyorsun, her şey düzelivermiyor. En yüce değer emek sahiden. Birlikte emek vermek, bir şeyler kurup inşa edebilmek mucize. Bu karanlık, soğuk dünyada yaşamaya devam edebilmek için sevginin değerini bilmek zorundayız. Geçmişe saplanıp bugünü hoyratça harcayamayız, yapamayız. Bir tek bugünümüz var doğru dürüst. Yarının hayalinden, onu inşa etmeye çalışmaktan alıkoymaz bu. Yarının gölgesinin bugünün üzerine düşmesine de izin vermem ama. Kim bilir, kalbim yine kırılabilir ama bir başka fay hattının daha korkunç bir uğultuyla kırılıp bütün yaşamı yok etmesine bu kadar kolay izin vermem herhalde. Yaşadığımı hissedebilmek için acıya bel bağlamaktan vazgeçerim hatta, kim bilir.
Elimi tuttu. İyi ki varmışım. Var olmamak üzereydim halbuki. Beni hayatta tutan tek şey Müjgan'dı. İyi ki atmamışım kendimi hızla akan trafiğin ortasına. İyi ki devam etmişim nefes alıp vermeye. Kendimi unuttum. Yaşamaya nasıl tutkun olduğumu unuttum. Yeniden hatırlatıyor bana. İrili ufaklı güzellikler getiriyor hep. Güzel bir koku, bir tat, bir şarkı, belki ufacık bir şey ama hepsi muazzam bana göre. Yaşamak çünkü, güzel. Bir hayvanın sevgisine ortak olabilmekten tut da bulaşıkları makineye birlikte yerleştirmeye varasıya güzel.
Elimi tutmayan adama üzülüyorum hâlâ. Ben unuttuğum bir şeyi hatırlamaya çalışıyorum. O ne yapacak? Bana "Yapamıyorum" diyen adam şimdi nasıl yapıyor? Bir kadın, bir kadın daha... Kimse onu benim gibi sevebilecek mi? Onun şefkatiyle de alay etmez, acıyan gözlerle bakmaz umarım. Hırçınlığı, hoyratlığı ve ayrık ön dişleri arasından içine bakıp onu görebilecek mi kimse? Filmlere, filmlerimize birlikte ağlayabilecek mi, replikleri ezbere bilecek mi? Hepsi olur, olabilir... Peki o bunların değerini anlayıp sürmesi için emek vermeyi göze alabilecek mi? İntihar eder gibi içmeye devam ediyorsa kim kalacak, kalabilir yanında? Kim olduğu önemli değil, hiçbiri önemli değil bunların. Her zerremize işlemiş Yeşilçam'ın melodramdan ibaret olmadığını, son sahnedeki gibi sevginin ve emeğin ayrılmaz olduğunu görebilecek mi? Bir hayat kurabilecek mi? Kadını geçtim, yaşamayı sevebilecek mi hepten ölmeden? "Konuştuğumuz her şeye boş ver, gel ağla istediğin kadar" diye bastırsam sineme, derman olsa, olabilseydim keşke.
* Görseller https://www.instagram.com/3uncuadam/. Sadri Alışık'ın fotoğrafı, yarım kalan filmi Ayyaş'tan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder