22 Mart 2020 Pazar

Evde Tek Başına

Salgın yüzünden eve kapandım. Müjgan nedeniyle kendimi karantina altına almam mümkün olmuyor. Beş yıl karantina koşullarında huzur içinde çalışmış olduğum için bunu yadırgamazdım herhalde. Öte yandan hareket etme imkânı bulamayan bir tazıyı evde zapt etmek çok zor. Belki bu süre zarfında (ne kadar süre?) kreşe bırakırım onu, en azından arkadaşlarıyla oynar kreşin içinde. Ben de tam bir yalnızlığa gömülüp nasıl olduğuna bakarım. Plak dinleyip şarap içerken görebiliyorum kendimi. 

Kabuslarıma girmeye başladığı zaman sandığımdan çok etkilendiğimi anlamaya başladım. Bugün telefonla anneme ulaşamayıp ufak çaplı bir sinir krizi geçirince etkilenmekte olduğumu kabul ettim. Yanında olamadığım için kahroluyorum. Kaybetme korkum arşa çıktı. Bu eli kolu bağlılık, bu çaresizlik beni bitiriyor. Ne kadar süreceği de belli değil, neye evrileceği de. 

Bir yandan henüz zirve noktasını görmediğimiz bu korkunç sürecin doğuracağı küresel ölçekli derin toplumsal dönüşüm zihnimi gıdıklıyor. Nasıl olacağını, neye benzeyeceğini düşünmeden edemiyorum. Bu bir anlığına da olsa iki adım geri gidip durumu rasyonelleştirmemi sağlıyor. Onun dışında da sakin görünüyor, sakin duruyorum. Kabuslar hariç, çığlık çığlığa yardım istiyorum kabuslarda. Fakat düşününce, kabusta gördüğüm korku unsuru evin dışına pusu kurmuş, gölgeleri pencereye düşen iki ayıydı. Kabustan uyanınca ayılı senaryo daha baş edilebilir geldi.

Bu birkaç ay içinde hastalanıp ölme ihtimalim epey düşük diye tahmin ediyorum. Astım olmasına astımım, sigarayı da tam bırakmış sayılmam ama şimdiye dek iyi gittim. Annemle babam da sağ atlatırsa hayattan başka bir şey istemiyorum. Gerçekten istemiyorum. Yeter ki sağlığımız olsun, geri kalan her şeyi halledebilirim. 

Peki ama uzun içki sofralarında bir daha ne zaman yan yana bir araya gelebileceğiz? Anneme bir daha ne zaman sarılabileceğim? Hayat nasıl da birdenbire tepetaklak oldu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder