Akşamüstü. Mayıs sonu. Hava kapalı, serin. Cam kenarındaki kanepede kıvrılmış kitap okurken yağmur yağmaya başladı. Kalkıp küçük bir bardağa biraz viski koydum, kanepedeki battaniyeyi omzuma alıp balkona çıktım oturdum. Yağmur hızını artırdı. Hiçbir şey düşünmeden öylece oturmaya kararlıydım. Yağmurun sesi, kokusu o kadar. Beceremedim. Caminin bahçesinden yükselen yaşlı çınar tam göz hizamda. Gözlerimi ona dikip kaldım. Biraz sonra yaşlar inmeye başladı yanaklarımdan. Gözlerimi çınardan hiç ayırmadım. Her şeyi düşünerek öylece oturdum.
Müjgan içeride sesini çıkarmıyor ama dışarı çıkmak için beni bekliyordu. Çıktık. Yağmur hızını artırdı, biz yavaşladık. Müjgan hızlı hızlı yürür normalde, tazılık. Bu defa ikimiz iki yaşlı gibi ağır ağır çıktık yokuşu, ıslandık. Tınmadık. Dar kaldırımın üzerine kırılgan bir engel gibi eğilmiş incecik bitki gövdeleri üzerinden bir küçük hanımefendi gibi atlayışını izleyip güldüm. Beni hiç ummazken güldürüyor zaten. İlk geldiğinden beri böyle.
Müjgan içeride sesini çıkarmıyor ama dışarı çıkmak için beni bekliyordu. Çıktık. Yağmur hızını artırdı, biz yavaşladık. Müjgan hızlı hızlı yürür normalde, tazılık. Bu defa ikimiz iki yaşlı gibi ağır ağır çıktık yokuşu, ıslandık. Tınmadık. Dar kaldırımın üzerine kırılgan bir engel gibi eğilmiş incecik bitki gövdeleri üzerinden bir küçük hanımefendi gibi atlayışını izleyip güldüm. Beni hiç ummazken güldürüyor zaten. İlk geldiğinden beri böyle.