23 Nisan 2021 Cuma

"Geri kalmış ülkenin geri kalmış nihilisti!"

"Üzüntülü değilim hiç. Buna şaşıyorum kimi zaman, ama haksızlık ediyorum, niçin üzüntülü olacağım? Bir zamanlar güzel tutkular yaşayabilmiştim. (...)

Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum. (...)

Şimdilik, ölü tutkularımla çevrili olarak yaşıyorum."

                                                JP Sartre, Bulantı, s. 194, Can Yayınları, çev. Selâhattin Hilâv


"Geri kalmış ülkenin geri kalmış nihilisti!" 

                                                Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi


On yıl önce sayfalarca yazıyordum buraya. Ara sıra güzel yazdığım da oluyordu. Güzel yazmasam bile bir anlam ifade ediyordu o dünya ve o anlamlı dünyanın benden yansımasını döküyordum buraya. İyi ifade edemesem dahi ifadesini arayan bir anlam buluyordum demek dünyaya bakınca.

Sonrası malum. Bir akşam Mecidiyeköy'den taksiye bindim. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Evin adresini söyledim. Geldik sayılırdı, birkaç dakika sonra evde olacaktım. Radyoda Zeki Müren'in biraz arabesk bulduğum için pek sevmediğim bir şarkısı çalmaya başladı. Yağmurdan mı şaraptan mı bilmiyorum, hislendim. Eve gitmekten vazgeçip "Beşiktaş Çarşı" dedim taksiciye. İndikten sonra amaçsızca epey dolandım çarşıda. Orada olmam gerekiyordu da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum sanki. Müdavimi olduğum barın sahibi avare gibi gezdiğimi görünce iki bira içeyim diye içeri davet etti. Her zamanki gibi tünedim bar taburesinin üzerine. Hâlâ emin değildim neden orada olduğumdan. Biraz sonra esmer, uzun boylu, uzunca favorili bir adam girdi içeri yalpalayarak. Hemen bakmadım aslında, baktığımı görüp salça olmasın diye. Sesi çok güzeldi. Barmene "hocam" diye hitap edince dönüp baktım istemeden. Ona istemeden baktığım ilk ve son seferdi. Bir daha başka bir şey istemedim. 

Neden kaç yıl sonra tekrar yazıyorum bunları? Hem de artık okumadığını bildiğim halde. Bir anlamı kalmadı artık. Okumuş okumamış, gitmiş dönmüş... Ben kaybettim. Hayatım iyi; yalnızım, huzurluyum, uğraşacak şeylerim var, küçük zevklerim. Kimseye bağlı değilim, kimsenin de benimle bir bağı yok. İki insan arasında kurulan bağın gücüne bütün varlığımla inanıyordum burayı sayfalarca doldururken. Kaybettim. Özgürüm şimdi. 



1 yorum:

  1. Çok güzel yazmışsınız bende bir anımı paylaşayım. Herkes benzer olaylar yaşıyor sanırım, bende birgün fakültede ara ara gördüğüm çin dili edebiyatı okuyan kadınla tanışmaya onu haftalarca fakültede gördükten sonra karar vermiştim.. Dersinin olduğu kata çıkıp tesadüfen oradan geçiyormuş gibi yaparak tanıştım. Sonra 6 aylık bir süre için 3 yılımı kaybettim. Nasıl oldu bilmiyorum. Sanırım Ontolojik Arzu denilen böyle birşey.

    YanıtlaSil