Buraya yazmayalı çok zaman oldu. Aslında yazmayalı çok zaman oldu. Kendime ait, kendimle ilgili herhangi bir şey. Arada geçen zaman boyunca, kaybedeceğimi bildiğim savaşlara girip kaybetmekten başka bir şey yapmamışım gibi geliyor. Ama bunun hakkında yazmayacağım.
Çok daha klişe bir şey var aklımda. Korku. Sevme korkusu. Önümüzdeki ay 36 yaşımı dolduracağım. Yaşlandıkça güçleneceğimi düşünüyordum, bir bakıma güçlendim de. Öte yandan, eskisine kıyasla daha kırılganım. Sevgiyi ifade etmede açık yürekli ve imtinasız görünsem de gerçekten bir şeyler hissedeceğim diye ödüm patlıyor. Odaklanmamaya, düşüncelerimi dağıtmaya çalışıyorum.
Kaburgamı bugünlerde yeniden zedelemiş olmam da tuz biber ekti. Her nefes alış verişte duyduğum acı, o ilk kırıldığında duyduğum acıyı geri çağırıyor. Kemik ikiye ayrılmıştı ve elbette batmadığı halde kalbime battığını hissediyordum. Kalbimi zedeleyen kırık kemik değildi. Sevebilmem için başını göğsümün kırık olmayan tarafına yaslamasını istediğim adamdı. İstemeden de olsa kıran o olduğu halde. Kemik zamanla iyileşse de acının ara ara kendini hatırlatacağını biliyordum. Öyle de oluyor.
Yapma, uzaklaş diyor acı. Oysa aynı şeyi yaşamam mümkün değil, biliyorum. Kimse o değil, ben de o kadın değilim artık. Daha mı iyi daha mı kötü bilmiyorum ama başka bir kadınım. Gönlünce sevmek isteyen bir kadın hâlâ, sevilmeye de itirazı olmayan. Bunun için yine bir mülkiyet ilişkisine girebileceğimden, girmek istediğimden emin değilim yalnız. Yeniden güçlü hisler duymak kadar bu ihtimal de o eski firariliğimi uyandırıyor. Olabildiğince uzağa kaçmak istiyor, sonra yine gönlümün çektiğine dönüyorum. İçeride dönen şey halat yarışından farksız. Her şey ne kadar da olması gerektiği gibi rahat ve sakin oysa. İçime çöreklenmiş bu korkunun farkına ancak şimdi varıyorum.
Doğum günümde yalnız olacağım galiba. Balkonda asılı duran kuş yuvasına girebilseydim keşke. Leylâ'ya doğum günü için bir aşiyan... İçine girip kapısını kapatabilseydim. Yaptığım, yapmaya çalıştığım odur belki de. Acıma ve korkuma sarılıp oturmak içeride. Yapamam. Yaşamayı hep fazla sevdim ben. Aşkla, tutkuyla. Aşiyanım da bunların yuvası olabilir ancak. Böyle olmalı.