16 Mayıs 2010 Pazar

Siyah beyaz

Zaman düşer ellerimden yere, oradan tahta boşa..

Bitmez mi hiç, hepsi biter. Şenlikler, aşk... Geriye kalan bir sürü ağrı, bir ton sersemlik..bir o kadar da fotoğraf. Çekildiği an eskiyen, gerçekliğini yitiren kareler. O ne sensin, ne de benim. O yazık ki sadece bir fotoğraf. Bizi geçmişe inandırmak, her şeyi uydurmadığımızı kanıtlamak için var. Yoksa delirir insan, üzülür ağlar. Ya da kalkıp bir kahve koyar. Ama onun bile anısı, anlamı varsa kahve de sana koyar, o ayrı. Her içtiğin kahve zehirdir artık. Öldürmeyecek kadar da acımasız.

Şiirlerle şarkılar, rakıyı ve şarabı da alarak ve kaybolan hislere katılmak için bizi terk edip gittiler. Geriye bir şehir ve bir yağmur kaldı. Yağmura da artık şemsiye açtığımıza göre en son şehir kalacak yanıma. Sonra ben gideceğim. Olmadığım bir yerden olmadığım başka bir yere.

Tam bir cenaze havası. Ölenle ölünen cenazelerden bir hava çalıyor. Ölüm denmez belki, ayıp. Biz ona kayıp diyelim. Hislerin ve yılların. Ama son tahlilde kaybeden sadece aşk oluyor. Biz boş gözlerle de olsa kalıyoruz. Bavul da kalıyor. Tereza'nın bavulu. Aşti'deki isimsiz, anlamsız ve değersiz herhangi bir bavul olarak kalıyor.

Hayatın devam etmediği günlerden biri bu.
Hayatın fotoğraflarda kaldığı ölüm gibi bir gün.

Zaman düştü ellerimden yere...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder