İlkin, iyi ki daha çok tanımamış, daha çok sevmemişim diye geçti içimden. Çocukça bir düşünce elbette. Madem bu kadar az tanıdığım halde canım bu denli yanıyor, keşke daha iyi tanısaymışım diyeceğim geliyor. Onu da diyemiyorum. Ölümün olduğu yerde "keşke"lemeye dilim varmıyor.
Pub'ın müdavimleri arasında onu en az tanıyan, onunla en az sohbet etmiş olan bendim herhalde. Onu bu kadar az tanımış olmak hakkında yazma hakkımı elimden alır mı bilmem, ama üzüntümü bir yere dökmezsem daha çok acıyacak. Herkesin "abi"si, gerçek bir Çarşılıydı. Bugünkü restoran, meyhane ve barların yerinde insanların yaşadığı evler varken Çarşı'da doğmuştu ve burada geçmişti hayatı. En az yetmiş yaşındaydı sanırım. Kot pantolon üzerine kot ceketle duruyor hep aklımda. Ne giyerse giysin yakasına Beşiktaş rozetini iliştirirdi. Tam bir Çarşı delikanlısıydı. Pek güleç bir adam sayılmazdı. Belki bu aksi görüntüsü yüzünden de beni sevmesini istemiştim içten içe, dedeme benzetiyordum sert duruşunu. Yazın dışarıda masadan masaya sohbet ederken Beşiktaş hakkında bir iki şey bildiğimi fark etmişti de gözüne girmiştim o an için. Okumayı sökmüşüm de yakama kırmızı kurdele takmışlar gibi sevinmiştim o "aferin kız" deyince. Belki de dememiş, yalnızca der gibi bakmıştı. Olsun, dünyalar benim olmuştu işte. Ayan beyan, eski toprağın has adamlarındandı. Roman gibi hikayesi olan derya gibi bir adam. Son aylarda göz tansiyonu arttığı için içeride oturup başını ellerinin arasına alıyordu. Göz tansiyonunu da, kanserini de öğrendiğim gibi unutmuştum, işime gelmemişti aklımda tutmak, yeri yurdu yoktu bu bilginin bende. O başını ellerinin arasına alınca dertten değil sarhoşluktan olsun istiyordum. Böyle adamlar hiç dert çekmesin istiyordum ama işte... Güzel adamlar ölünce güzellik de onlarla birlikte ölüyor biraz biraz. İçmeden evvel kadehleri masaya vurmak gerek artık.
Pub'ın müdavimleri arasında onu en az tanıyan, onunla en az sohbet etmiş olan bendim herhalde. Onu bu kadar az tanımış olmak hakkında yazma hakkımı elimden alır mı bilmem, ama üzüntümü bir yere dökmezsem daha çok acıyacak. Herkesin "abi"si, gerçek bir Çarşılıydı. Bugünkü restoran, meyhane ve barların yerinde insanların yaşadığı evler varken Çarşı'da doğmuştu ve burada geçmişti hayatı. En az yetmiş yaşındaydı sanırım. Kot pantolon üzerine kot ceketle duruyor hep aklımda. Ne giyerse giysin yakasına Beşiktaş rozetini iliştirirdi. Tam bir Çarşı delikanlısıydı. Pek güleç bir adam sayılmazdı. Belki bu aksi görüntüsü yüzünden de beni sevmesini istemiştim içten içe, dedeme benzetiyordum sert duruşunu. Yazın dışarıda masadan masaya sohbet ederken Beşiktaş hakkında bir iki şey bildiğimi fark etmişti de gözüne girmiştim o an için. Okumayı sökmüşüm de yakama kırmızı kurdele takmışlar gibi sevinmiştim o "aferin kız" deyince. Belki de dememiş, yalnızca der gibi bakmıştı. Olsun, dünyalar benim olmuştu işte. Ayan beyan, eski toprağın has adamlarındandı. Roman gibi hikayesi olan derya gibi bir adam. Son aylarda göz tansiyonu arttığı için içeride oturup başını ellerinin arasına alıyordu. Göz tansiyonunu da, kanserini de öğrendiğim gibi unutmuştum, işime gelmemişti aklımda tutmak, yeri yurdu yoktu bu bilginin bende. O başını ellerinin arasına alınca dertten değil sarhoşluktan olsun istiyordum. Böyle adamlar hiç dert çekmesin istiyordum ama işte... Güzel adamlar ölünce güzellik de onlarla birlikte ölüyor biraz biraz. İçmeden evvel kadehleri masaya vurmak gerek artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder