14 Mart 2010 Pazar

korku

korkuyordum. deli gibi korkuyordum hem de. bağlanmak, noktayı koyan bir fikirdi. noktalar, sonlar beni korkutuyordu. nefes alamama fikri nefesimi kesiyordu. müzik bitmesin, hep dans edeyim istiyordum.

iyilik camdandı. ben de camdandım ama yeteri kadar iyi olmadığım hissi öldürüyordu. en değerli hissetmem gereken yerde kendimi beş para etmez hissediyordum.

ölümden korktuğu için intihar edenlerin yaptığını yaptım. ben bunu yaptım.

huzur yabancı gibiydi, düşman gibi. yabancı bir düşman gibi. ele geçiriyordu beni, teslim olmaktan korkuyordum. esir düşmektense ölmek iyi bir fikir gibi görünüyordu. kendi ipimi çekmek. kendimi çok akıllı sanıyordum.

o yüzden aklıma gelmemişti bu kadar yavaş büyüyebileceğim. kimine göre çok bir süre değildir, bana sorsalar bir asır. bir asır bile geçse ne kadar değişebilir insan? istese bile ne kadar?
dans etmiyorum eskisi kadar, bu bir gelişme sayılabilir mi? oturup edebimle içiyorum. ayaktaysam bile dans etmiyorum hatta. ya bu, bu sayılır mı?

en önemlisi, bir kafese kapatılmaktan korkmuyorum artık. bunun böyle birşey olmadığını anladım. geç oldu, ama anladım.

anladım ki bağlanmaktan korkmak, olası bir geleceğe atfen duyulan bir korku değil. bağlanmaktan korkmak, aslında varolanın inkarı. korkumdan ölüyordum, çünkü çoktan bağlanmıştım. birinin birine ait olma fikri tüylerimi diken diken ededursun ben benim değildim artık.

ne acı ki yeni yeni fark ediyorum bunları. dün sorsalar söyleyemezdim.

bu bir asır geçmese, asla bilemezdim.

suçlasalar, inanmasalar mesela, gene her şeyi mahvedeceksin deseler...evet, deseler? hayır, her şey kusursuz olacak diyemem. anladım çünkü, kusursuz yok, biz varız sadece. sorsalar, büyüdüm evet ama gene aptalca davranmayacağımın garantisi yok derim. ama gene birşeyleri sarsakça kırıp dökeceksem, bunu en azından kaçmaya çalışırken değil kalıp emek sarfederken yapacağım derim.

keşke insan her şeyini kaybetmeden önce anlayabilse her şeyinin bu olduğunu.
keşke bu kadar imtina etmeseydim keşke diyebilmekten.

kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeyi marifet saymasaydım keşke. bir bir söyleyebilseydim aklımdan geçenleri. gururu bir kenara bırakıp elimi uzatabilseydim.

gelecek yılların hayalini kurmayı yasaklamasaydım kendime. tadını çıkarabilseydim. belki o zaman gerçekleşme ihtimalleri bile olurdu. en adi despotlar bile yasaklayamazken hayal kurmayı, ben kendime nasıl yaptım bunu. nasıl bir korkuydu bu, nasıl bir inkar...inanamıyorum.
ne çok zaman tanrım. hala da bitmedi, geçiyor. ne çok zaman. çok, çok fazla bu.

2 yorum:

  1. "sonra yüzümüzdeki savaş boyalarını çıkardık
    ve konuştuk iki uygar insan gibi...
    bana som kayaları...
    dar boğazları...
    kendi iç geçitlerini gösterdi..."

    lale müldür

    YanıtlaSil