D&R’daki Biletix görevlisine oyunun adını söylerken biraz bocaladım: Yok oğlum, biz evdeyiz. Tiyatro etkinliği, evet. Görkem Şarkan’ın yazıp yönettiği ikinci oyun. Kendisi de yine oyuncular arasında. İzlediğim ilk oyunu Çatı’ydı. 2010’da kurulan “drama üreticisi” Serbest Bölge’nin ilk oyunu olan Çatı’yı da İkinci Kat’ta izlemiştim. Tabiri caizse bir oda tiyatrosu. Taksim’den Tünel’e doğru yürürken Galatasaray’ı geçiyorsun, sağda Barcelona Pastanesi’nin köşesinden girince solda kalan Olivio Han’ın ikinci katı, yüksek tavanlı genişçe bir salon. Oyundan önce sessizce girip bir kenarına iliştiğiniz salondan oyun bitince aynı sessizlik içinde çıkıp gidiyorsunuz. Zaten siz salona girmeden başlamış olan oyun lank diye bitmiyor, "oyun" devam ediyor, izleyenleri dışarı alıyorlar sadece.
Oyunları ayrı ayrı değerlendirmek istemiyorum. Bir oyunu ya da bir filmi izlemeden evvel önbilgi edinmekten hoşlanmadığım için olacak önbilgi vermek de istemiyorum. Onun yerine demek istediğim: Bence bu adamı takip edin, bu grubun oyunlarını izler olun. Onun dışında teknik değerlendirmeler sıralayacak bir donanıma sahip değilim ama oyuncularını çok yetenekli bulduğumu söylemem lazım. Zaman zaman dizi oyunculuğunun sebep olduğu küçük deformasyonları seziyorsunuz ama hepsi o kadar. Bu arada evet, Görkem de dahil olmak üzere birkaç oyuncusu “şu dizide şunu oynuyor(du)” diyebileceğiniz kadar tanıdık yüzler.
Oyunları ayrı ayrı değerlendirmek istemeyişimin bir nedeni de zaten bir bütünün parçaları gibi olmaları. Belli ki oyunu yazan adamın hayatla bir derdi var, onu anlatıyor.
Serbest Bölge’nin oyunlarını bir bütün olarak sevmemin ve bu oyunları özellikle İkinci Kat’ta izlemekten keyif almamın elbette öznel bir sebebi, izleyici olarak kurduğum özel bir bağ var: Sosyolojide üstüne gitmeyi seçtiğim alan olan gündelik hayatı -ne kadar kaçınılmaz da olsa- ona çok fazla ihanet etmeden alıp göstermesi. Gündelik hayat çalışmanın zorluğu aşinalığında başlar. Asla ilk defa görmediğin bir şeydir, önünde takla da atsa görmez olursun, bakar körleştirir hayat. Bir kere görüp, “burada böyle bir şey var” diye işaret fişeği attığında da “derya içre olup deryayı bilmeyen balığı” deryasından çıkarmış olursun, elinden kayar gider, ölür, kaybedersin. Bu yüzden de Serbest Bölge’nin -manifestosunda yazdığı gibi- her hikayenin kendi üslubunu üretmesi konusundaki hassasiyetini çok önemsiyorum. Bu bakımdan, Görkem’in oyunlarıyla İkinci Kat’ın sağladığı mekan arasında da mükemmel bir uyum var.
Oyunlar çok mütevazi ve sakin bir dille seni karşına alıp diyor ki “bak kardeşim burada böyle bir şey var. Bu mu senin ahlakın, bu mu senin toplumsal normun? Hiç çevirme kafanı, bu gerçek” (Aralara döşediği zekice ironiler de cabası). Özellikle Yok Oğlum, Biz Evdeyiz’de daha baskın bu tavır. Biz de evdeyiz, aynı evdeyiz.
Not: Çatı, 18 Aralık Pazar günü saat 17:00’da son kez sahneye konacakmış. Ben diyeyim de.
sevgili ayşec.,
YanıtlaSilben de tesadüfen keşfetmiştim burayı, yazmıştım hatta:
http://pinkket.blogspot.com/2011/06/haftada-bir-istiklale-gitmezsem-eksik.html
ama henüz oyun izleme fırsatım olmadı.
çatı'yı kaçırdım demek, yok oğlum biz evdeyiz ile başlayabilirim o halde;)
okudum şimdi.
YanıtlaSileh yerini de bildiğine göre yok oğlum biz evdeyiz'le başlayabilirsin sahiden. ikinci kat'ta başka grupların oyunlarını izlemek için de sabırsızlanıyorum ben.
bir de şu dediğin kahveciyi merak ettim, tez vakitte onu deneyeceğim sanırım :)