22 Ocak 2012 Pazar

Konya, Adana ve Erzurum görünümlü Antep

Etli ekmek molasında Konya
Ankara, Konya derken Adana’dayız. Bir az-zamanda-çok-işler sahası çünkü bu. Her gün yeni bir şehir- yeni bir otel temposunun hastasıyım. Şehrin içinden geçip gitmek böylesi ama olsun, yemeğini yiyebildiğim sürece sorun yok. Hayatımda 60 kiloyu hiç görmedim ama İstanbul’a döndüğümde görmeyi planlıyorum. Gördüğümde ne tepki vereceğimi bile görebiliyorum: Gözlerimi dehşetle açmak yerine sakince bakıp keyifle sırıtacağım zira hayat gezince, saha yiyince güzel.

***

Karşıdan karşıya geçerken Adana
Adana’dan 24 saati bile doldurmadan ayrıldık. Osmaniye Otogarı’nda beş dakika durakladıktan sonra Gaziantep’e vardık. Yıllardır kar görmeyen şehri karlar altında bulduk. Bir Ankara, bir Konya’dan sonra soğuk denemez –bir Alex değil- ama Adana’nın ılıman soğuğundan sonra (Adana’da artıyı gördük!) afalladık, yalan değil. Şimdi hiç çaresi yok, bundan sonra Antep’i hep, bu ilk gelişimdeki haliyle, karlar altında anımsayacağım. “O zamana dek hayatımda gördüğüm en güzel karlardan biriydi” diye geçecek içimden. Şüphesiz ki, bir şehre ancak gece yarısı intikal edip otele eşyaları (namı diğer mütevazı bir sırt çantası) attıktan hemen sonra fellik fellik açık çorbacı/kebapçı aramanın da bu güzellikte payı var.

İnsan kendinden kaçamaz derler, amenna… bizse el ele yürüyoruz sanki, kaçmak şöyle dursun karda kayıp düşmesin diye elinden tutuyorum. Kaçmaya niyetim yok, nedenim de yok. Buralar çok güzel. Adana’da Kebapçı Şeyhmus’a gittik. Önden etsiz bir çiğ köfte aldık, onu saymıyorum. Sonra kuşbaşı ve tavuk kanat, ardından adana. Ben hayatımda böyle güzel adana yemedim ama Adana’da yediğim adananın nefis olması pek şaşırtıcı değil sanıyorum. Ayran bile güzeldi, öyle diyeyim.

Otel penceresinden Antep
Bugün tatlı günü. Kebabı Adana’da, tatlıyı Antep’te yemek nasıl bir keyif. Yarın sabah da dönüyorum ama hiç dönesim yok. Saha kursağımda kaldı. Nasıl diyorlar, bekleyenim yok nasıl olsa. Geyikte sınır tanımayıp da bu söz karşısında hala nasıl burulabildiğime inanamıyorum. Doğruya doğru, bana saha olsun, haftalarca o uzak şehirden bu uzak şehre ufak bir çantayla gideyim. Kar yağmur çamur, açlık uykusuzluk, mahrumiyet… çok da fifi. Şu anda Antep biraz fazlaca kar altında ama zor koşulların yanından yöresinden geçmiyor… henüz. Antep bu kadar kara alışık olmadığından arabaya takmak gereken ıvır zıvır da bulunmuyor. Dolayısıyla bugün arabayla kara filan saplanırsak ufak çaplı bir saha anısı çıkabilir oradan, hepsi bu.

Antep'teki otel odası hakkında merak edilen her şey
“Beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun” sorusu oldum olası komik gelir. Bir düşündüm, hayatıma damgasını vuran bir aylık Artvin saham da 7 yıl önce tam bu aylardaydı. O zaman aklımdan geçenleri çok iyi anımsıyorum: Bunu istiyorum. Bir kurum ya da kuruluş masraflarımı karşılasın, araştırma için uzak diyarlara göndersin beni. Ufak çantamla oradan oraya gideyim ben. Nasıl içten istemiştim bunu. Şimdi, Barhal Çayı’nın sesiyle uyumaya alışmamdan 7 yıl sonra, arada bir kafamı kaldırıp otel odamın camından kar altındaki kente istikrarla inmeyi sürdüren ince, yoğun karı izlerken “bu” diyorum, “işte bunu seviyorum”. Tam ne olduğunu da bilmiyorum, artık o her neyse onu.

***

Antepian Sarkıts
Sabah güç bela kalktım yataktan. Sahanın son günü olması münasebetiyle önce ona bir homurdandım. Sahada üçüncü gün sendromu derler, yazış olduğunu düşünüyorum. En azından bende üçüncü gün değil son gün sendromu var: Dönmek istemiyorum. Hazırlanırken ses olsun diye televizyonu bir açtım ki 7’den 77’ye. Barış Manço bacak kadar çocuklara arabada hangi koltuğa oturduklarını soruyor. Uyku mahmurluğuyla iyice sersemledim: Kaç yaşındayım? Anadolu’da bir otel odasında tek başıma uyandım ama kaç yaşındayım, buraya nasıl geldim? 5 miyim 6 mıyım yoksa 26-27 mi? Biraz televizyona kitlendim ama sonra geçti, hazırlanıp çıktım.




İmam Çağdaş/ Antep
Arabamız kara saplanacakmış, buldun da arabayı! Antep değil Erzurum anasını satayım, öyle bir kar. Bir sürü Antepli çocuk ilk defa kar gördü bugün. Neyse, buzlu stresli bir günün ardından sıcak duşumu almış bunları yazabiliyorum. Görüştüğüm insanlardan birinin çeyiz dükkanı vardı, beni evinde ağırladığı halde üşenmedi benle birlikte çıktı, dükkanından el işi bir yastık kılıfı hediye etti… çeyizlik. Yorucu sahaların ödül misali anları. Ama karlara bata çıka, buzlarda düşeyaza geçen bir günün ardından en büyük ödül İmam Çağdaş’ta yediğimiz Ali Nazik oldu. Üçü bir aradaymış, bırah ya! Mükemmel karışım budur: Patlıcan ezme, bol sarımsaklı yoğurt, üstüne kuşbaşı. Hayat bu işte.

Bunları geniş şifonyerin masasında yazdığım için arada aynaya takılıyor gözüm, yorgun ama keyifli bakan bir kadınla göz göze geliyorum. Fazla uzağa gidememiş olsa da beş günde beş ile uğramış bir kadının “şimdi nereye gidiyoruz” bakışı bu, ben bilmez miyim! Şimdi başladığım yere, sabah uçağıyla İstanbul’a dönüyorum.

Ne bekleyenim ne de dönesim var. 


saha şarkım: ne güzeldir yollarda olmak şimdi...

11 yorum:

  1. Ohoo.. Bizim ufaklık işi gezi yazısına dökmüş.:)
    Adana'da kebap, Mesut'un yerinde yenir nokta... Üstelik küçük saatin orada. Gerisi hikaye.:)
    Antep'te sokak açık büfe kebapılar duruyor mu hâlâ? Onbeş sene önce vardı. Var idiyse ve yemedi isen.. ayıplıyorum.:)

    YanıtlaSil
  2. Bakmayın, çalışmaktan ne yemeğe vakit ne de yazmaya halim kaldı...
    Antep'in insanlı halini görmeye fırsat bulamadım ama kapalı dükkanları doğru anladıysam evet, duruyorlar.
    Hem yapmayın bu daha ilk gelişim hocam, bunu saymıyorum. Adanayla Ali Nazik'i sayıyorum ama, çok iyiydi onlar :)

    YanıtlaSil
  3. ne güzel :) işinden memnun olmana sevindim :)

    YanıtlaSil
  4. much ado about nothing #something

    i'm only perfect in one thing: folly. i'm a perfect fool. i don't even seek wisdom sincerely. my initial unconscious desire was to be free from falling in love. come on -i say to myself- you're a man. you're only meaningful as a potential -or actual- lover. be it maria or sophia(wisdom) or aletheia(truth) or arete(virtue). just love something you god damn fool!

    [twitter'a yazıp siliyorum, blog açıp kapatıyorum. senin sayfandaki yorumlar en az sildiğim kategori. o yüzden bu burada dursun dedim. kusura bakma]

    YanıtlaSil
  5. [ne demek, lafı mı olur :)]

    http://www.youtube.com/watch?v=TPE9uSFFxrI&ob=av2n

    YanıtlaSil
  6. kendime biraz haksızlık etmişim. (muse)iği seviyorum. ama onun için hiçbirşey yapmıyorum. kötü bir âşığım yani :-(

    'love is our resistance' gerçekten tam benim ilâcım olacak bir fikir. yani biri bana sevme dese inadına severdim :-) bi daha dinliyim bakiym...

    YanıtlaSil
  7. tezi resistance üstüne yazdım ya ben, o ara deli gibi dinliyordum bu şarkıyı. bıkarım sandım hala bıkmadım.
    challenge accepted'cesine sevmek :)

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. neyse, politika kim ben kim. belki de tamamen yanılıyorum. sileyim en iyisi bir önceki yorumu.

    YanıtlaSil
  10. bak ya... niye sildin ki. politika belli bir zümrenin tekelinde olan bir şey değil ki, hepimizin içinde kıpraştığı ve de içimizde yaşayan bir halt. yorum yapamamama bakma sen, hem ne diyeceğimi bilemedim hem de sürekli bir şey yetiştirir haldeyim bu ara...

    YanıtlaSil
  11. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil