Kurumuş taç yapraklarını usulca, incitmeden çekip alıyorum ki yerine yenileri gelsin... Böylece sardunyanın kokusu siniyor parmak uçlarıma. İçime çekiyorum bu kokuyu, bu kokuya tutunuyorum.
Günlerin getirdiği çok ağır, taşımakta zorlanıyorum. Bir lağımın içinde yaşadığımın farkına yeni varmıyorum. Üç yaşımdan beri, her gün pekişen bu bilgiyle yaşıyorum. Yüzbinlerce kadınla ortak bir suskunluğu paylaşıyorum. Kısa kesik anlarda en yakınımıza anlatıverip susmaya devam ettiğimiz bir ortaklık. Oysa hakikat sızıyor birkaç gündür. Her an, her saniye bir başka kadın cesaret bulup anlatıyor. Biliyoruz ki rafadan erkekliği inciten bu hikâyeler o koca lağımda bir damla bile değil.
Ağır geldi. Birkaç gündür açıp bakmamaya çalışıyorum. Dışarı çıkmadım, kimseyle konuşmadım. İçmek kesmedi, kafamı dağıtmak için sürekli film izliyorum. Birkaç hafta daha böyle içime kapalı kalabilmeyi isterdim ama öyle bir lüksüm yok. İşe gitmek zorundayım. Yürümek, konuşmak, yazmak, gülümsemek zorundayım. Hiçbiri gelmiyor içimden, hiçbirine gücüm yok.
Zoruma giden, bu anda beni anlayabilecek en son insanın göğsüne kapanıp ağlamaya ihtiyaç duymam. Taraflarımızı, tarihimizi unutarak. Çocukluğumu kırıp bırakanları saymazsak ömrümde canımı yakabilmiş, kalbimi kırabilmiş tek insana ihtiyaç duyuyorum. Yıl var ki sesini nefesini duymadığım, yüzünü görmediğim, halini bilmediğim.
Seven de gidiyor, sevmeyen de. Herkes uzakta bir noktada buluşuyor. Yaralarım tuzum diyor. Yaralarım... yarı açık. Yanıyor ama yangısını duymamayı öğrendim. Duyarak yaşayamam.
Gözlerim doluyor. Sardunya tütüyor parmak uçlarımda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder