Peaceful Couple by John Lan |
Günler, haftalar, aylar geçti. Çok düşündüm. İzledim. İnsanları izledim, olan bitenleri. Kırgınlığımı düşündüm, kızgınlığımı. Kederlendim. Unutur gibi oldum, unutmak istemedim. Ellerim ceplerimde yürüdüm. En çok yürürken düşündüm. Ama insanların gözlerinin içine bakarak dinlerken de düşündüm. Arka odadan gelen seslere kulak kabartmak gibiydi birini dinlerken düşünmek.
Başka insanları, başka birliktelikleri düşündüm; başka ayrılıkları. Etrafa baktım, geçmişe baktım. Boş kalan elime baktım. Ellerimi izledim uzun uzun.
Uyudum, uyandım, bardağa su koydum. Yarısını içtim, yarısını menekşenin tabağına döktüm. Beni bırakmasın, o bana kalsın istedim. Öptüm, kokladım, bazı bazı konuştum. Çiçek verdi, üstüme alındım.
Bıraktım zaman aşındırsın aşınan yerlerini kalbimin. Altından ne çıkacak merak ettim, bekledim. Günler, haftalar, aylar geçti.
Akyaka’daki berrak suyu düşündüm, Bozburun’daki Ad Astra’yı. Denizden çıkmış, tuzlu tuzlu ve yan yana kitap okurken ona bakmalarımı düşündüm. Bakınca gülümsediğimi düşünürken de gülümsedim.
Arabayla yolda giderken, sırf Candan Erçetin’in yeni albümünü alabileyim diye durduğumuzu anımsadım. İnsanlık için ne kadar küçük, oysa benim için ne kadar büyük bir jestti. Aklımda hep Candan çaldı ama MFÖ söyleyerek kat ettiğimiz yolları da düşündüm.
Palamutbükü kumsalında, ayakları denize değiverecek kadar yakın kurulmuş, ekose örtülü tahta masada karşılıklı oturup yediğimiz çuprayı, içtiğimiz rakıyı, mırıldandığımız türküleri, Nazım’ın bize eşlik eden dizelerini düşündüm. Gittiğimiz oyunları düşündüm. Biri bana el ele tiyatro izlemekten bahsetse on dakika dalga geçerdim. Bunu düşündüm, hiç komik gelmedi.
Ülkeyi düşündüm. 66. Sone geldi aklıma. “The time is out of joint” hatta, değil mi ki insan yakmak serbesttir... Ülkeyi düşündüğüm zamanlar ona sarılmak geldi içimden. Omuz omuza verir gibi, karşısında olduğumuz her şeye karşı bir insan zincirinin iki halkası gibi. “Türk solu gibiyiz” demiştim halbuki, “birleşmemiz gereken yerde ayrılıyoruz”. Yine Türk solunu düşündüm. Ama 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda.
Bu ülkeyi, bu şehri, bu hayatı ve bizi düşündüm. Pekala ayrı gayrı da yaşayabiliriz, ama “yarin yanağından gayri her şeyde her yerde hep beraber”, birlikte daha iyi yaşarız gibi geldi. Bu böyle olmayacak, örgütlenelim dedim. Belli mi olur, belki bizi de bundan alırlar içeri. Önce güler, sonra öpüşürüz.
"Dert üstüne dert koymayalım" dedim…
"66. Sone" şiirini hatırlamak güzel...ayrıca fotoğraf ve yazının tamamı da bir o kadar güzel:) sevgiler...
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
YanıtlaSilhaklısın...
YanıtlaSilBunları yazdıkça benden fırça yiyeceğinizi biliyorsunuz değil mi?
YanıtlaSilO menekşe ayaklanıp bi' güzel dövsün ikinizi...
Biz de sevineceğinizi tahmin etmiştik :)
YanıtlaSilBak şimdi dün akşam, "yanlış anlamışsın barışmışlar, hayır yahu barışsalar öyle mi yazarlardı, arkadaş kalmış bunlar" iddialaşması oldu aramızda. Laf aramızda, "O" da okuyor yazılarını. Ben dedim di mi? ile başlayan cümlelerle dalga geçilme malzemesi olacağım demektir en az bir hafta.:))
Silİyi iyi. Sevindim tabii.:)
Didişmeyin yaşamla arkadaş. Yaşamla didişirken farkında olmadan birbirinizle didişirsiniz. Size siz lazımsınız; geri kalan herkes, lâf-û güzâf.
Buradan kendisine en içten sevgilerimi sunuyorum o zaman :)
YanıtlaSil"Ben dedim di mi?" ile başlayan cümlelerle dalga geçilme malzemesi olmanıza gelince...hep siz mi yapacaktınız, bir hafta kesmez :)