21 Ağustos 2019 Çarşamba

Sızlanış

58. gün berbat başladı. 

İşten eve ancak gece dönebileceğim için Müjgan'ı uzun gezdirmek amacıyla Ortaköy'e uzanmışken sancı saplandı. Çocuğun hiçbir yeri koklamasına izin vermeden acele ettire ettire eve zor attım kendimi. İlaç alıp kanepede bayıldım ağrıdan, o da benle birlikte kıvrıldı, esirgemedi sıcaklığını. 

Kendimi toparladım, evden çıktım. Belediyeye birkaç metre kala doluya yakalandım. Akşam kokteyl hikâyesine giydiğim elbiseyle topuklu ayakkabılar kendimi dar bela ofise atabildiğimde suya sokup çıkarılmış gibiydi. Arkadaşımın ofiste tuttuğu fazla ayakkabılar hayatımı kurtardı. Hele büyük gelmemeleri mucize kabilinden. 

Aklım Müjgan'da. Evimin fazladan tek anahtarı en son 58 gün önce gördüğüm insanda. Yüzümü kızartıp eve uğramasını, Müjgan'ı bir tur gezdirmesini rica ettim. O da kendi hayatıyla cebelleşiyor. Ortalıkta anahtar filan da yok. Yüzüm kızardığıyla kaldı, Müjgan da çitin içinde. 

Yağmur durup durup boşalıyor hâlâ. Bari akşam kokteyl mekânına toplu taşıma yerine taksiyle gideyim diye düşündüm (yağmurda taksi, İstanbul'da?) yanımda yeterli nakit yok. Arkadaşımın emanet ayakkabılarının ıslanmaları riskini alamayacağım için mecbur, kendi ıslak ayakkabılarımı giyeceğim çıkarken. Toplu taşımaya razıyım, yine sıçana dönmesem bari. Müjgancık çok bunalmasa o kadar saat. Nasıl bunalmasın yavru, kolay mı? 

Buraya yazmayayım da kime diyeyim derdimi, kimden yardım isteyeyim? Kavanozları aslında açabiliyorum, evet ama günün ağırlığından kime yakınayım, hem nasıl yakınayım hiç hakkım yokken, herkesin hayatı bundan on kat daha ağırken? 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder