1 Ağustos 2019 Perşembe

Taze Söğüt Dalı

38. gün. Birini sevme düşüncesiyle bir gün yeniden barışabilecek miyim?


Yaşamın her zerresine göbekten bağlıyım zaten. Gün içinde gözüme takılıp da gülümsediğim ayrıntıları bir bilseler... Gözlerim aşka gülüyor; anamın karnından çıkıp da açıldıkları an gülmüşler sanki. Ne akıttığım, ne de geride bıraktığım hiçbir yaş her nasılsa solduramadı bu gülüşü. Ta ki son zamanlara kadar… Yüzüme bu denli koyu bir gölge düşmemişti hiç.

Yoksunluğun acısını değil, beni var kılan sevgiyi yazmaya çalışmalıyım; taze yaramı sağaltacak olan budur belki de. Gözlerinin içine gülümseyerek bakarken ve sen elbette bunun üzerine gözlerini içinin karanlığına kaçırırken ben bulabildiğim her aralıktan içine giriyorum aslında. Küflü loş dehlizlerini el yordamıyla hissederek ilerliyorum içinde. Ben sana bakarken, o âna kadar yaşadığın her ânı, pişmanlıklarla delik deşik ettiğin geçmişini okşuyorum usulca. Duyduğun ürperti, ılık parmak uçlarımın senin sıvası dökülmüş soğuk duvarlarında bıraktığı izler. Pişmanlıkların, geleceğine daha fazla gölge düşürmesin diye adaklar adıyor, kuytularında yeşerttiğin kavruk ağaçlara çaputlar bağlıyorum. Ben senin gözlerine bakarken çavlanların düşüşü çağlıyor kulaklarımda, bilemezsin, havada asılı oynayan su damlaları gökleri rengârenk kuşatıyor. Sen istediğin kadar siyah giy, ben seni ismini bile bilmediğin renklere ayrıştırıyor, her birini ayrı ayrı sevip tekrar birleştiriyorum siyahında.

Esmer geniş yüzünü küçük beyaz avuçlarımın içine aldığımda tutup dokunduğum şey yalnızca bir insan yüzü değil artık, var oluşumun uçurumunda duruyorum. Sevgimin vardığı uçsun sen. Bir adım sonrası uçurum, dibini göremiyorum. Aslında bakamıyorum bile korkumdan. Hâlbuki kendimi bıraksam kanatlanıp uçarım belki. Kara kıvırcık saçlarının uzarken aldıkları virajlarda savrulup dalgalanıyor saçlarım. Göğüs boşluğun aşiyanım. Birlikte gülüp birlikte ağladığımız anlarda kurduğum yuvaların ince dallarını hep o mis kokulu çukurdan topladım. Yeryüzünde yapayalnız olmadığımı bileyim diye doğmuşsun sanki. Diş çıkarmış, birbiri peşi sıra sarsak adımlar atmış, koşmuş, okuyup yazmayı sökmüşsün… Sonra aşka gülen gözlerimle ben geldim dünyaya. Diş çıkardım, sarsak adımlar attım birbirinin peşi sıra, koştum, okuyup yazdım, çok sevdim; vapurda dışarıyı seyrederken denize değiverecekmiş gibi uçan kuş sürülerini izlemeyi mesela. Ne o kuşlardan bir şey bekledim ne senden. Karşılıksız, kendiliğinden oluverdi. Başladığı gibi de bitti. Ben kuşların uçuşunu hatırlıyorum. Sen de unutma.


“…[V]e ben, tutkusunu bu şiddete katık edip büsbütün koyultan kadın, son şarkının kırık güftesi. Bir güç var içimde. Saçımın telinden ayağımın ucuna dek hissettiğim. Bir güç. Aşk olduğunu düşünmeyi sevdiğim. Mayası mayamla bir; yolum yoluna, yolu yoluma çıkmış az insan var içimdeki cemreyi alevlendiren ama her kimse onu bir mecra kılıyorum içimdeki aşkı özgürleştirmek için. Kaçaklık ruhumda var, onu topraklıyorum.” (9 Nisan 2017)



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder