19 Ocak 2012 Perşembe

En Soğuk Ankara

Ankara'ya iş için gelmek de varmış...ve tabi soğuk otel odasına tıkılıp bilgisayarda çalışmak, görüşme yapmak için geldiğim insanlar dışında kimseyle görüşmeden başka şehirlere geçmek de. Ankara hiç bu kadar soğuk olmamıştı, olduysa da ben bilmemiştim. Eksi on dört derece. Yerler cam gibi, şehir beyaz. İzmir Caddesi'ndeki otelin penceresinden Kızılay'a bakıyorum. Karlar yukarı doğru ve mavi yağıyor çünkü pervazlardaki ışıklandırma mavi. Ankara'da hiç bu kadar üşümemiş ya da hiç bu kadar yalnız kalmamıştım. Bu kadar yalnız hissetmemiştim hiç. Minibarı tırtıklıyorum. 


Yine de Ankara'yı özlemişim, Ankara'yı seviyorum. Demiştim ya bu çoğu şeyden ve çoğu insandan bağımsız artık. Bu şehirde beni çeken çok acıklı bir şeyler var. Zaman zaman gözümü kör etmiş olan kendi hikayem haricinde hem de. Bu şehir bizatihi acıklı. Baharı bile gülümserken yüzü gölgelenen insanlar gibi. Ne yaparsa yapsın yüzü tam anlamıyla gülmeyen, gülmeyecek bir şehir Ankara. Onun için üzülüyorum, onu alıp göğsüme bastırasım "boşver" diyesim geliyor. Denmez, saçma.


Yarın burada olmayacağım için memnunum. Yarın 19 Ocak. Hocamızı kaybetmemizin ilk senesi doluyor. Bir başka kaybımızın ise çok senesi doluyor ama örgüt yokmuş neyse ki... Yarın Konya'ya geçiyoruz, sonra Adana ve Antep. Aslında Kilis'i de görmek isterdim ama şimdilik Antep'in yemekleriyle avunabileceğimi düşünüyorum. Hocamı çok özlüyorum. Ben bir çok insanı ve bir çok şehri de çok özlüyorum. Dedim ya özlemek ehlileştirilemeyen, dişleri ve tırnakları olan bir duygu. İşte öyle özlüyorum. 


Ankara'dan geçip gitmek de varmış... ama "gitme" diye bacaklarıma sarılan iki yaşındaki Deniz içimi ısıttı bugün. Büyüyünce beni hiç hatırlamayacak, beni yarın bile hatırlamayacak ama "gitme" diye bacaklarıma yapışıp küçük elleriyle parmağımı sıkıca kavradığında beni nasıl mutlu ettiğini bilmesini isterdim. "Tamam, gitmiyorum" dedim. Yalan. Yetişkinler yalan söyler. Otobüsle Ankara'ya gelirken yine o eski his gösterdi kendini: Gitmek. Ufak bir sırt çantasıyla mümkün olabildiğince uzağa, mümkünse daha önce hiç gitmediğim bir yere ama yine de varmak için değil, gitmek için gitmek. Seviyorum, tutkunum bu hisse. Kök salmayı istemek başlayınca insan bu hissi bir daha duymaz sanıyordum, yanılmışım. Başka türlü bir şeymiş bu, öyle böyle değil. Keyifli bir yol arkadaşına itirazım yok elbette ama yalnız da güzel. Emekli çocuk doktoru profesör bir hanımla tanıştım gelirken, dertleştik. İnsanlarla tanışmayı seviyorum hala... kısa süren ama çoğunu hiç unutmadığım tanışmalar. 


Konya'ya Adana'ya Antep'e daha önce hiç gitmedim ama Ankara hiç olmadığı kadar soğuk. Ben hiç olmadığım kadar yalnızım bu şehirde. Önce biraz buruldum ama sonra geçti. İnsanı çalışmak kurtarıyor derlerdi, inanırdım, sahiden öyleymiş. Otel odalarını sevmekle gitmeye tutkun olmak arasında bir bağ var mıdır acaba? Kesin vardır. Köhne ve soğuk da olsalar seviyorum otel odalarını. Otelde yaşayan insanları anlamakta hiç zorlanmıyorum ama yine de biraz ters gelmiyor değil otel mantığına... han ve yolcu ilişkisine daha doğrusu. Han biraz soluklanmak içindir, kalmak için değil. Gitmek için yine yola çıkarsın. Yarın sabah yapacağım gibi.


Yapayalnız fakat iyi olacağım aklıma gelmezdi hiç. Tezel gibi bir cep kanyağı alayım dedim yolda yanıma ya bulabilene aşk olsun. Tutkunu olduğum uzun otobüs yolculuklarından birinde er ya da geç Tezel'lik yapacağım elbet. Serde bir Tezel var, kanyaklı veya kanyaksız. 

Bu raporlar bitecekse bu gece uyku yok bana. Tavukçu'ya gitmeyi hayal ediyordum oysa. Tek başına yiyip içen kadın olmakla bir sorunum yok ama üstüme yapışan bakışları taşıyamıyorum her zaman, yudumlarım boğazıma diziliyor. Rembetiko'ya gideyim dedim, yerine Fikrim açılmış. Ankara'da barların köşe kapmaca oynar gibi bir hali var (bkz. Gölge). Köfteci Doktor Amca'ya gittim, ben geldim diye teybe nihavent kaseti koyan bir adam var en azından hala diye... o da yerinde yoktu, boşverdim köfteyi. Cep kanyağı aradım bir iki Tekel'de, onu da bulamadım. Voodoo'ya hangi sokaktan girdiğimizi yine hatırlayamadım. Dün akşam öyle geçti. Bu akşam da böyle. Bu raporlar bitecekse uyku yok bu gece. Yalnız amma soğuk be... Rumeli'de amma güzel tuzlama içtik bu akşam. Çıkınca bir cigara bile yaktım. Chopin diye meyhane varmış, oraya gideceğim bir gün. Aklımda bulunsun. "geç olmuş. hem son solfasol otobüsü gelir birazdan, bir takım şopenleri alıp bir takım yoksun hüzünlere gark edecektir daha."

Burnum üşüyor. Burnum düşecek gibi soğuktan. Haddinden fazla soğuk ve acıklı bir şehrin tam ortasında yorgun, uykulu ve yalnızım. Her gün birilerinin sevdiği birileri öldüğü halde bizim için ölümün damgasını vurmuş olduğu gün yarın ve buna rağmen nasıl hala güzel kalabiliyor hayat, nasıl mümkün olabiliyor bu... akıl alır gibi değil be abi. 

6 yorum:

  1. uzun uzun bişeyler yazmıştım. önizlemeye tıkladım. erör verdi. yazdıklarım da gitti. ne diyeyim? iyi yolculuklar...

    YanıtlaSil
  2. üzüldüm şimdi, erör vermeyeydi iyiydi.
    teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. neden modern türk şiiri'nin en önemli akımları, garip şiiri ile ikinci yeni, ankara'da ortaya çıktı? şiir ankara'da başlayıp dünyada devam eden bir şeydir. başladığı yerin ankara olması manidar değil. yaşayabilmek için kendine dönmek zorunda olduğun bir şehirde, kendine baktığında her şeyi görebildiğinde şiir başlar, başlar ve bitmez. bitecek zaman yoktur. istanbul'da hızla akan zaman orada çelik kesilir. bükülmez. dokunulmaz, yüzü soğuktur. deniz yoktur, binaların ruhsuzluğu dalgalanır. ruhsuzluğun saldırdığı ender şehirlerden biridir ankara. saldırıdan kurtulmak için de güvenli olduğunu bildiğiniz sığınaklara sokulursunuz. istanbul'da her köşe başında aklıma bir şiir gelmiyor, hayat önce geliyor burada. ankara'da gördüklerimin bana hatırlattığı şiirleri düşünmekten önümü göremez olduğum zamanlar vardı.

    iyi yolculuklar.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. derin düşünceler, yoğun hisler ve ölüm,üstüne o dayanılması zor ankara soğuğu ya da tam tersi ankara, soğuk ve hisler, düşünceler.. güvercinlerin ruh halinde ise kış mevsimi ve soğuk; tedirginlik hissi yaratıyor..

    YanıtlaSil
  6. ankara'nın soğuğu dayanılması zor değilmiş, ankara soğuk bile değilmiş de haberimiz yokmuş. gözüm güvercinlere takılıp durdu bir de..

    ben bir içime kaçtım ankara'da, bir pıstım ama dönüşte de içinden geçeceğim gibi duruyor. o zaman bir alo desem, ilk paramla bir çay ısmarlasam da içimiz ısınsa desem olur mu acaba? geçenlerde nereden nereye, taksim'de fotoğraf stüdyosu olan arkadaşınla tanıştım filan diye başlasam anlatmaya mesela (:

    YanıtlaSil