Çok garip bir haftaydı. Çok boktan başladı.
Ona dedim ki benim ikinci şansım hiç olmadı, o yüzden bize verdim bu şansı.
Öyle çok istedim ki mutlu olmak, haddimi aştım sanırım. Öyle inandım, öyle istedim ki...
İkinci değil son şansımmış gibi tutundum ona, inandım ve o beni hayal kırıklığına uğratmadı.
Benimle başa dönmek istemeyen adamı anladım o zaman; bazen insan istese de, hatta sevse de olmayınca olmuyor be.
Kötü bir adamla tanıştım sonra. Sohbet ettik biraz. Malum, kötü adamları severim. Zarar verecekleri konusunda tereddüde yer bırakmazlar ve kendileri zarar görmezler. Hayır. Görmezler. Ve o her kötü adam gibi güzel şeylerden bahsetti bana; hayallerinden, güzel yemeklerden ve güzel şaraplardan. O anlattı, ben dinledim. Bazen de dinlemedim. Eskiden sevmiş olduğum, ve hayatımı ve beni geri dönülmez biçimde değiştiren kötü bir adamı anımsadım onu dinlerken. O da böyle tutkuyla severdi yaşamayı...tabi kadınları da. Kadınlar da yaşamaya dairdi zira. Misal ben, o kötü adamı büyük bir ciddiyetle sevmiştim. Sevgimin dışında ve ötesinde hiçbir şey düşünmeden. Verdiği acı ve kederi bile düğün bayramla karşılamış, bağrıma basmıştım. İşte bunlar aklımı yalayıp geçti o konuşurken. "Ne kadar uzağındayım şimdi öyle seve seve üzülmenin" diye düşündüm, "tanrım ne kadar uzağındayım".
Halbuki ilkin bu kadar kolay olmamıştı "ben yokum" deyip uzağa çekilmek. Bir kara delik gibi son sürat içine çekiyordu beni git gide koyulaşan karanlığı. Acı ve tutku sarmaş dolaştı. Beni kendinden korumak için elinden geleni yapmış, kendince korumuştu da. Ama kötü adamların iyilikleri sınırlıdır, o bütün gücünü kullandı. Gerisi Süpermen'e kalmıştı. İyilik kazandı.
Şimdi bir tür tekrarını mı izliyorum kendi filmimin? Fakat bu tekerrür olamayacak kadar çabuk ve beklenmedik. Benim umudum yok ki mutluluktan yana, bu nasıl olur? Ben dedim ki ona benim ikinci şansım hiç olmadı, o yüzden bize verdim bu şansı ve ikinci değil son şansımmış gibi tutundum ona. Son şansımdı... Bir kadının karşısına kaç iyi adam çıkabilir ki hayatında? Yoksa hak ediyor muyum mutlu olmayı?
Ne çok korkardım iyi adamlardan. Üzülebilirler çünkü; incinebilirler, kırılabilirler, hatta hayata küsebilir, bir daha kimseyi sevemeyebilirler. İyi bir adamın neden yalnız olduğunu sorduğunuzda "sevmiş" derler insana ve sevmiştir gerçekten.
Şimdi o kadar korkmuyorum iyi adamlardan çünkü biliyorum ki onlar da üzebilir insanı. Paramparça edebilir, her bir parçanı bir daha bulamayacağın yerlere savurabilir, ama kendileri bulup üstüne basarak çiğneyebilir, yani insanı kahredebilirler isteyince ve yeteri kadar kırıldıklarında bunu gerçekten isterler. Gözümdeki iyiliklerini değiştirmez bu.
Ne garip bir haftaydı. Hala garip, anlamakta zorlanıyorum hala.
Kim bilir, aslında iyi bir kadınımdır belki de; ümidini kaybetmek için fazla genç ve yaşamaya tutkun. Fakat o korkunç fırtına sonrası bu dinginlik fazlasıyla beklenmedik, ani ve garip. Hayat en beklemediğimiz, umutların tükendiği anda bizimle konuşuyor ve "saçmalama bakayım" diyor olabilir. Ben bazen inanmakta zorlansam da güneş her sabah yine doğuyor olabilir. Kötücül güzelliğe meftun olmak için artık fazla yaşlı, hayallerinden vazgeçip ümidini kaybetmek için de fazla genç olabilirim. Gözlerimdeki ışık sahiden de tanıdık. Belki de hep bahar kalacağım sahiden. Kim bilir...
Ona dedim ki benim ikinci şansım hiç olmadı, o yüzden bize verdim bu şansı.
Öyle çok istedim ki mutlu olmak, haddimi aştım sanırım. Öyle inandım, öyle istedim ki...
İkinci değil son şansımmış gibi tutundum ona, inandım ve o beni hayal kırıklığına uğratmadı.
Benimle başa dönmek istemeyen adamı anladım o zaman; bazen insan istese de, hatta sevse de olmayınca olmuyor be.
Kötü bir adamla tanıştım sonra. Sohbet ettik biraz. Malum, kötü adamları severim. Zarar verecekleri konusunda tereddüde yer bırakmazlar ve kendileri zarar görmezler. Hayır. Görmezler. Ve o her kötü adam gibi güzel şeylerden bahsetti bana; hayallerinden, güzel yemeklerden ve güzel şaraplardan. O anlattı, ben dinledim. Bazen de dinlemedim. Eskiden sevmiş olduğum, ve hayatımı ve beni geri dönülmez biçimde değiştiren kötü bir adamı anımsadım onu dinlerken. O da böyle tutkuyla severdi yaşamayı...tabi kadınları da. Kadınlar da yaşamaya dairdi zira. Misal ben, o kötü adamı büyük bir ciddiyetle sevmiştim. Sevgimin dışında ve ötesinde hiçbir şey düşünmeden. Verdiği acı ve kederi bile düğün bayramla karşılamış, bağrıma basmıştım. İşte bunlar aklımı yalayıp geçti o konuşurken. "Ne kadar uzağındayım şimdi öyle seve seve üzülmenin" diye düşündüm, "tanrım ne kadar uzağındayım".
Halbuki ilkin bu kadar kolay olmamıştı "ben yokum" deyip uzağa çekilmek. Bir kara delik gibi son sürat içine çekiyordu beni git gide koyulaşan karanlığı. Acı ve tutku sarmaş dolaştı. Beni kendinden korumak için elinden geleni yapmış, kendince korumuştu da. Ama kötü adamların iyilikleri sınırlıdır, o bütün gücünü kullandı. Gerisi Süpermen'e kalmıştı. İyilik kazandı.
Şimdi bir tür tekrarını mı izliyorum kendi filmimin? Fakat bu tekerrür olamayacak kadar çabuk ve beklenmedik. Benim umudum yok ki mutluluktan yana, bu nasıl olur? Ben dedim ki ona benim ikinci şansım hiç olmadı, o yüzden bize verdim bu şansı ve ikinci değil son şansımmış gibi tutundum ona. Son şansımdı... Bir kadının karşısına kaç iyi adam çıkabilir ki hayatında? Yoksa hak ediyor muyum mutlu olmayı?
Ne çok korkardım iyi adamlardan. Üzülebilirler çünkü; incinebilirler, kırılabilirler, hatta hayata küsebilir, bir daha kimseyi sevemeyebilirler. İyi bir adamın neden yalnız olduğunu sorduğunuzda "sevmiş" derler insana ve sevmiştir gerçekten.
Şimdi o kadar korkmuyorum iyi adamlardan çünkü biliyorum ki onlar da üzebilir insanı. Paramparça edebilir, her bir parçanı bir daha bulamayacağın yerlere savurabilir, ama kendileri bulup üstüne basarak çiğneyebilir, yani insanı kahredebilirler isteyince ve yeteri kadar kırıldıklarında bunu gerçekten isterler. Gözümdeki iyiliklerini değiştirmez bu.
Ne garip bir haftaydı. Hala garip, anlamakta zorlanıyorum hala.
Kim bilir, aslında iyi bir kadınımdır belki de; ümidini kaybetmek için fazla genç ve yaşamaya tutkun. Fakat o korkunç fırtına sonrası bu dinginlik fazlasıyla beklenmedik, ani ve garip. Hayat en beklemediğimiz, umutların tükendiği anda bizimle konuşuyor ve "saçmalama bakayım" diyor olabilir. Ben bazen inanmakta zorlansam da güneş her sabah yine doğuyor olabilir. Kötücül güzelliğe meftun olmak için artık fazla yaşlı, hayallerinden vazgeçip ümidini kaybetmek için de fazla genç olabilirim. Gözlerimdeki ışık sahiden de tanıdık. Belki de hep bahar kalacağım sahiden. Kim bilir...
iyilik, kötülük... ben de eskiden kafa yorardım bunlara. sonra anladım ki gücün yoksa; meselâ zengin değilsen, gerçek bir mesleğin yoksa, doktor, öğretmen, avukat, hakim, gibi; iyilik ya da kötülük yapma şansın da pek yok. parayla ya da yetkiyle ilgili değilse yaptıkların, bir sorumluluğun da yok. üzen kendini üzüyor sadece. ya da sevindiren kendini sevindiriyor.
YanıtlaSilbi daha düşündüm de, arkadaş ya da aile olmanın da verdiği yetkiler var. böyle bir güç de var. ihmal etmemek lâzım. düzeltiyorum.
YanıtlaSilÖzetle kötülük var ama sadece yapanı bağlıyor.
YanıtlaSilBilinen anlamda mağdur yok.
Mağdur diye gereksiz yere kendini üzene denir.
Mağdurun var olması için bir ğadire bile gerek yok.
Kişi kendi kendini gereksiz yere sınırsız üzebilir.
Buna reğmen kötü, yine de o kötülükten sorumludur.
İlginç, ama böyle.