Okuyorlar. İnsanlar okuyor. Böyle döner-istiyorum-dönmesin-istiyorum bir durum. Artık yiğidin malı mı yoksa bülbülün dili belası mı bilmiyorum.
İşsizlikten yakındığım bir iki yazımda, oldu-olacak-olmuyor bir iş durumum olduğundan bahsetmiştim. Hatta bu yazılardan birini okuyan bir arkadaşımın, müzmin ev kadınlığıma gönlü razı olmamış ve çözüm önerisi içeren bir mail atmıştı. Bak hatırlayınca duygulandım yine.
Bu öğleden sonra, oldu-olacak-allahım-niye-olmuyor iş durumumun netleşmesi umuduyla görüşmeye gittim. Umut dediğim, umudum yok da maksat closure olsun. Ha öyle olmadı, gelecek biraz daha aydınlık şimdi ama hayat tabi (bkz. ata binen skeptik gelin).
Neyse ne diyordum, ha evet...bu nanenin okunabiliyor olması gibi bir sorun var. Birlikte çalışmak istediğim "genç patronlar" tarafından mesela (okunacağını öngörmediğin durumlarda yağ çekmek sayılmaz). Dert üstüne dert binen bir dönem olduğu için yine benzer bir yazıda ilişki durumuma ilişkin ifadeler de var (okunacağını öngördüğün durumlarda sitem etmek sayılır). Bir şey anlatırken tek bir şey anlatmaktan sıkıldığım için birlikte ele almışım her iki durumu da. Böylece daha da karamsar bir tablo çıkmış ortaya. Doğruya doğru, biraz sitemkar bir yazı ama o kadarcık drama queen'liğim olsun.
Akşamına, yurt dışında yaşayan bir arkadaşım aramış. Uyuduğum için duymamışım, geri aradım. "Belki kapı gibi telefonu açmamayı da hak görmüşsündür canım, olabilir" dedi gülerek (bkz. aşure case).
En son da halamla konuştuk telefonda. Saydamlığımı anlattı bana. Halk arasında, içi dışı bir. Duruma göre iyi, duruma göre boktan bir özellik. Halam beni çocukluğumdan beri tanıyor, saydam diyorsa saydamımdır. Bu özelliğin her zaman lehime sonuçlar vermediğine de değindi ki haklı. Bok var. Tamam da "insanlara yüreğini açmak" kötü bir şey mi ki? "Ay en kötü özelliğim mükemmeliyetçiliğim" gibi oldu bu da ama değil, ben ciddiyim. Aman ne bileyim, seviyorum işte. İnsanlar kötü, hayat boktan, dünya lanet bir yer amenna. İsteyince pis pis rasyonalist olabilme yeteneğine ben de sahibim ama tat vermiyor, tat alamıyorum, sorun o. Ve tadım da tatsızlığım da yüzümden okunmuyor, akıyor adeta. Böyleyken böyle.
İşsizlik güçsüzlükten gene kendime sardırdım resmen. Saydam mıymışım opak mıymışım, neysem oyum işte. Malzeme bu. Şımarığım (inandığım bir iş yapmak, yani hem para kazanmak hem de mutlu olmak istiyorum); inatçıyım (istiyorum)...bir de eskiden hiç değildim ama sanırım artık daha sabırlıyım (bkz. Amy Pond, the girl waited). Sabır demişken, patronun beni çalışan olarak kategorize ederken sabrım konusunda bulunduğu tespitin ne kadar isabetli olduğunu zamanla fark ediyorum. Annem ve anneannemin sabrından farklı yalnız, farkı ise aniden bitmesi. Daha da kötüsü sabır olduğunu bilmeyen bir sabır. Kendinin farkında değil, iyi bir şey olduğunu sanıyor o. Sorun çözücülük, iş bitiricilik ya da huzur-düzen koruyuculuk. Yani huzursuzluğu dışa vurmak yerine içe atıp büyüten ve bunun farkında bile olmayan bir sabır. Sessizce incelip gürültüyle kopmak, adeta infilak etmek. "Ay en kötü özelliğim sabrım" yani. Neyse artık bu huyumdan haberdar olduğuma göre kendisini törpüleme çalışmalarına başlayabilirim.
Kişisel blog olayına gelince, "saydam" insanlar için akıl kârı bir iş değil ama kaçınılmaz gibi de bir şey. "İçim dışım bir mi, dur o zaman içimden geçenleri -yemeyip içmeyip- kim olduklarını asla bilemeyeceğim, maksimum sayıda insanla paylaşayım. Tabi bunu yaparken kimliğimin gizli kalması için ihtimam da göstermeyeyim ki yazdıklarımın arkasında durduğum, sorumluluğunu aldığım anlaşılsın." Hı hı evet, çok güzel düşünmüşsün.
Bazen kafama kafama vurmak istiyorum ama kıyamıyorum. "Ay en kötü özelliğim yufka yürekliliğim" işte.
Yukarıdaki fotoğrafın adı aklımda Tourbillon de la Vie olarak kaldığı için koştur koştur aklıma geldi şarkı da. Filmi izlemedim. Yalnız yıllardır ninni gibi ya da çocuk şarkısı gibi gelirdi, meğer ne güzel sözleri varmış.
(Fotoğrafçı Romualdas Rakauskas.)
(Fotoğrafçı Romualdas Rakauskas.)
sabır hakkındaki yorumlarına bayıldım. yazılarını okumayı bu yüzden seviyorum, içinde olduğum durumda göremediğim yanlara ışık tutuyorsun ya da kendime ifade edemediklerim hakkında çok doğru tespitlerde bulunuyorsun.
YanıtlaSilumarım bu beklemeli-sıkıntılı günlere değecek, hakkettiğin işi bulursun. herşey gönlünce olsun :)
yaşarken yaşarken su yüzüne çıkanlar yazarken yazarken iyice belirginleşiyor. yazana kadar ben de göremiyorum, görsem de ifade edemiyorum çoğu zaman. aynı durumdayız :)
YanıtlaSilumarım değecek, çok teşekkürler..
buarada şarkı çok güzel ama gitar çalan adam çok komik değil mi :)
YanıtlaSildurup durup dinliyorum şarkıyı ama sen söyleyince dikkat ettim şimdi, komikmiş hakikaten :)
YanıtlaSilYazılarını sevdim;)
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
YanıtlaSilsaydamlığın iyi yanı davar kötü yanı da demişsin -ki haklısın. ama işte paylaşmak istiyor insan bazen...ben de kendim için bu dediklerini düşünüorum çoğu zaman.
YanıtlaSilgerçi sabır konusunda ben pek ilerleyemedim son yıllarda :)
davar olmuş üstteki; "da var" olucak -haliyle :)
YanıtlaSilsaydam olmamak zamanla öğrenilen bir şey ve sonradan öğrenilen her şey gibi her zaman biraz eğreti duruyor bence. sanki. bilmiyorum.
YanıtlaSilİsmimi cismimi saklamak ya da perdelemek beceremediğim bir iş. Sonunda Avramı da kaybetmeyi becerdim.:) "Belki rahatlıktan belki de başıma gelmeyen kalmadığına göre, saklasam ne olur saklamasam ne olur; Yatağa kafayı koyduğunda uyuyamama sorunumun gündüz yaptıklarımdan değil kendi cinsliğimden kaynaklanan bir durum olduğunu biliyorum nasıl olsa" diyenlerdenim.:)
YanıtlaSilAma yedi sülalemin gelip de yazdıklarımı okuması hoşuma gitmez. Zaten akrabalıktan azade adamın birisiyim.:) Biliyorlarsa da uzak dursunlar.:)