İlkokul birinci sınıfa gidiyorum. Akşam vakti, anneannemlerdeyiz. Akşam vakti çünkü anneannemin kristal avizesinden kırılan ışıkların duvarlardaki renkli yansımalarını izlediğimi hatırlıyorum. Bir Başka Gece'yi izlerken içi yumuşak, dışı daha sert, sedefli beyaz, kare şeklindeki şekerlerden yediğimi hatırladığım kadar net hatırlıyorum ama bu başka bir gece. Kanepenin önüne çekilmiş olan sehpada okul defterim açık duruyor. İçinde kurşun kalemle yazılmış eciş bücüş harfler. Yazmayı beceremedikçe sinirim artıyor, arttıkça beceremiyorum. En sonunda alıp sinirle yere fırlatıyorum defteri: "Sökemiyorum işte okuma yazmayı, sökemeyeceğim!"
Hazırlığın ilk haftası, ilk ödev. Annemle bizim evdeyiz. Yuvarlak yemek masasının mutfağa bakan tarafında yan yana oturmuşuz. Annemi, beni, masa örtüsünü ve önümüze yaydığımız defter kitapları tam üstümüzde asılı duran eski lambanın sarı ışığı aydınlatıyor. Demek ki vakit akşam ve ödev yarına. Ne anlama geldiklerine dair en ufak bir fikrim olmayan İngilizce kelimeler çoğaldıkça çoğalıyor önümde. Sinirlenmiyorum, moralim bozuk. Bir de sınıfta Amerika'da yaşamış çocuklar var, onların öğretmenlerle çatır çatır konuştuğunu gördükçe daha da moralim bozuluyor. İngilizce'yi hiç öğrenemeyeceğim.
İşe başladığım şu günlerde o günler aklıma geliyor ister istemez. Bu sefer ne sinirliyim, ne de moralim bozuk gerçi. Sürecin doğası gereği bocalıyorum biraz. Ne de olsa yeni bir ülke sayılır bu iş benim için. Yapmak istediğim iş bu, olmak istediğim yer burası şu anda. Bir de şu ördekliğimi üstümden atınca çok rahatlayacağım. Her şeyi çok iyi, çok süper yapmak istiyorum ve bunun hemen olmasını istiyorum. Ama bunu istemem kadar o işlerin öyle olmaması da normal, öyle değil mi? Değil mi?
Hazırlığın ilk haftası, ilk ödev. Annemle bizim evdeyiz. Yuvarlak yemek masasının mutfağa bakan tarafında yan yana oturmuşuz. Annemi, beni, masa örtüsünü ve önümüze yaydığımız defter kitapları tam üstümüzde asılı duran eski lambanın sarı ışığı aydınlatıyor. Demek ki vakit akşam ve ödev yarına. Ne anlama geldiklerine dair en ufak bir fikrim olmayan İngilizce kelimeler çoğaldıkça çoğalıyor önümde. Sinirlenmiyorum, moralim bozuk. Bir de sınıfta Amerika'da yaşamış çocuklar var, onların öğretmenlerle çatır çatır konuştuğunu gördükçe daha da moralim bozuluyor. İngilizce'yi hiç öğrenemeyeceğim.
İşe başladığım şu günlerde o günler aklıma geliyor ister istemez. Bu sefer ne sinirliyim, ne de moralim bozuk gerçi. Sürecin doğası gereği bocalıyorum biraz. Ne de olsa yeni bir ülke sayılır bu iş benim için. Yapmak istediğim iş bu, olmak istediğim yer burası şu anda. Bir de şu ördekliğimi üstümden atınca çok rahatlayacağım. Her şeyi çok iyi, çok süper yapmak istiyorum ve bunun hemen olmasını istiyorum. Ama bunu istemem kadar o işlerin öyle olmaması da normal, öyle değil mi? Değil mi?
Şarkıyı da arkadaşımın blogundan aşırdım resmen ama dayanamadım, çok iyi.
"Her şeyi çok iyi, çok süper yapmak istiyorum ve bunun hemen olmasını istiyorum." haha bunun adı ördeklik miymiş? ben de ördekmişim demek :-)
YanıtlaSilbu arada barıştık. tabii bu ördeklik yüzünden yakında beni terk edebilir...
çok sevindim :)
YanıtlaSilyok ördeklik o değil, ördeklikten kastım bir nevi şabalaklık. böyle bir neyi nereye koyacağını, ne yapacağını bilememe hali. new girl'le mr bean arası bir şey.
"her şeyi süper yapmaya hemen başlayayım", o başka bir şey ve bunu ikimiz de biliyoruz :) çiftlerde sıkıntı olabiliyormuş diye duydum, şansını zorlama istersen :) o değil de çok sevindim ya.