22 Aralık 2012 Cumartesi

Ararım Tadını Eve Dönmenin Yolunu Bilmenin




Dün sabah saçımı tararken şifonyerin aynasına takıldı gözüm. Bu ara aynaya bakmayı pek sevmediğimden ekseriyetle kaçırıyorum gözlerimi. Dün sabah beceremedim. Pencereden soğuk gelmesini önlemek için kalın perdeyi kapalı tutuyorum. Kendimi görebilmek için biraz araladım dün. Perdenin aralığından karlı bir ışık huzmesi vurdu şifonyere. Soğuk bir ışık, hem de yeni uyanmış gibi yumuşacık. O zaman gözüm takıldı yüzüme. Nereden baksan on beş yıllık şifonyerin aynasında gördüğüm yüz farklı göründü gözüme. Kilo aldığım için iyice ay gibi olmuş yüzümün sağını iyiden iyiye aydınlatan ışık soluma iltimas geçiyor, görece karanlıkta kalmasına izin veriyordu. Sağ gözümün çevresindeki haleyi görünce anlam veremedim ilkin. Öyle ki anlamak için dokunmam gerekti. Güzel sanatlara hazırlanırken çizdiğim, kötü denmese bile buram buram teknik kokan kara kalem portrelere benziyordu. Az çok anatomi bilen bir el tarafından çizilmiş gibi düzgün, yastık izi olması umulabilecek denli derindi çizgi. Kendine filmlerden kitaplardan başka yer bulamayacağını düşündüğüm bir replik gelip geçti aklımdan: Bu ben miyim?! Tamam, saçımın beyazlaması hızlanmış olabilir ama yüzümdeki bu derin çizgiler... bu biraz fazla olmuyor mu? 23-24 yaşımdayken söylediğim sözler gelip çarptı yüzüme: "Ne kremi be, kafayı mı yediniz! Yüzümdeki çizgileri seveceğim ben; hep yaşanmışlık onlar, değerli." Mermer gibi yüzün varken olmayan çizgilerini sevmek ne kolay! Daha dikkatli baktım aynaya, parmaklarımı gezdirdim üstünde biraz. Öyle hemen sevilecek gibi durmuyor. Oluşması gibi sevmesi de zaman alacak gibi duruyor daha ziyade. Alışmak sevmekten daha kolay geliyor. 

Burcu'nun doğumuna sayılı günler kaldığı için aklıma böyle şeyler gelmeye başladı sanırım. İlk defa teyze olacağım. Tek anlamlı değil çift anlamlı teyze. Yalnızca kardeşim yakınlığındaki arkadaşımın çocuğuyla ilişkimi değil, doğmak suretiyle temsil edeceği neslin benimle olan ilişkisini de belirliyor bu ifade. Dünyadaki yerimi değiştiriyor, varoluşumu dönüştürüyor. Dramatize mi ediyorum? Evet, hem de sonuna kadar. Küçük gösterdiğim için daha yeni alışıyordum "abla" denmesine, o yüzden bu terfi çok ani geliyor. "Bize abla desin" derken ciddiydim aslında ama bir baktım ki insan gibi konuşabildiği zaman 30 yaşında olacağız. O zaman da abla biraz abes kaçıyor. Ne bileyim, annemlerle aramda 40 yaş olduğu için benim "teyze", "amca" dediğim insanlar da 40 yaş büyük insanlardı. O yüzden de 30 biraz erken geliyor. Oysa annem de "teyze" yaftasını ilk defa 30 yaşında yemiş arkadaşının çocuğundan. Yani sanırım olması gereken bu, kaçamayacağım. Yalnızca adımızla hitap etmesini öğretsek belki? O da toplumsallaşma sürecinde sıkıntı yaratabilir çocuğa. Merhaba biz 7 sosyolog teyzeler. 

Daha dün kimya sınavına çalışıyor, geometri formülü ezberliyordum; ne ara teyze oldum anlamadım ki... Yine de bana öyle geliyor ki seveceğim ben bu işi. İlk zamanlar biraz zor gelecek belki ama alışınca benimseyecek gibi duruyorum; saymaktan vazgeçtiğim beyaz saç tellerimi, derinleşen yüz çizgilerimi ve küçük bir adamın teyzesi olmayı...Hem belki de onun sayesinde yeneceğim yeni yeni başgösteren annelik korkumu. Yüz çizgileri gibi ne kadar uzaktaysa o kadar olsa-da-yesek bir şeydi annelik. Gerçekleşmesi mümkün bir ihtimal haline geldikçe bilinmeyen toprakların esrarı ve ürkütücülüğü sardı fikri. İşte Burcu ve oğlu sayesinde bu bilinmeyen toprakları yakından gözlemleme fırsatı bulacağız. Hele şu bebe aramıza bir sağ salim katılsın. Daha çok işimiz var.

http://25.media.tumblr.com/tumblr_lyis6kXJIP1qzq84io1_1280.jpg

4 yorum:

  1. 30 yaşında biri olarak gayet de abiyim ben 30 olacağız vay vay tavrını esefle kınıyor, son görüştüğümüzde taş çatlasa 25 göründüğünü sözlerime ekliyorum :)

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim :) yazdıktan sonra aynaya baktım çizgi mizgi yoktu zaten. kıytırık bir yastık izini bir paragraf dramatize etmişim ya la :)

    YanıtlaSil
  3. Draman gelmiştir, olur öyle :)

    YanıtlaSil
  4. Hani belli bi yaşta çocuklar eski kitaplarını, oyuncaklarını kapının önüne serip satmaya çalışırlar ya. İnsanlık o yaşlarda şu anda. Eskiden insanlığı severdim. Çocuğummuş gibi zevkle izlerdim büyümesini. Ama bu yaşları hiç çekilmiyo.

    Tamam gemim bozuldu ama işin kötüsü iletişim cihazım da bozuldu. Dünya hakkındaki raporumu yazıp gezegenime gönderemiyorum. Acaba diyorum yazıp bir yayınevine mi versem? Anlıyan üç beş kişi çıkar herhalde.

    Deli sanıcaklar di mi beni? Sansınlar. Belki biraz rahat bırakırlar. Ticaret yapmak istemiyorum kardeşim!

    YanıtlaSil