30 Aralık 2012 Pazar

İsim Ablası?


Akşama doğru telefon çaldı. Arayan Halil.
 
Royalty-free Image: Newborn baby feetKarşılıklı hal hatır sorduktan sonra “abla senden bir şey isteyeceğim” dedi. Halil bizim köyden, benden birkaç yaş küçük. Geçen yaz evlendi. Eşi 18-19 yaşında, beyaz tenli, kapkara saçlı, sürmeli gözleri olan ufak tefek ince yapılı bir kız. Balayında epey şehir gezdiler, İstanbul’a da uğradılar. İstanbul’dayken bir hafta bende kaldılar. Elimden geldiğince ağırlamaya çalıştım, artık ne kadar becerebildiysem.

Eşinin hamile olduğunu biliyordum. Son 1.5 ayı kalmış. Sağlığı yerinde mi Halil? Yerinde abla. Oh iyi iyi. 

-          Abla senden bir şey isteyeceğim.

-          Hayırdır söyle?

-          Çocuğumuzun adını sen koyar mısın?
 
-          Ne?!

-          Abla ben dün gece seni rüyamda gördüm. Gülsüm doğum yapıyor, sen de oradasın. Kucağıma alıyorum çocuğu, sonra sen kucağına alıp kulağına ismini fısıldıyorsun. Tam duyamadım mı, hatırlamıyor muyum bilmiyorum. Abla sen koyar mısın adını? 

Nezaketen değil sahiden direndim bu isteğe. “Büyükler ne der”den aldım “Gülsüm ne diyor”a vardım ama olmadı. 

-          Abla büyükler bize bıraktı. Gülsüm de ‘ablam koysun’ diyor. Benim senden başka ablam yok abla.

Teyze olmak üstüne düşünüp yazdıktan yalnızca birkaç gün sonra bana ilk defa abla diyen çocuk böyle deyince akan sular durdu. Aldın mı sorumluluğu ayşec.! Aldım. Tabi teslim olmadan evvel son bir direniş gösterdim:

-          Oğlum ya beğenmezseniz, ya Gülsüm beğenmezse?

Az görümce değilim. Halil bizim oğlan ama ya Gülsüm beğenmezse, dert o. Ben muhakkak güzel bir isim bulurmuşum, o da beğenirmiş. Gülsüm küçük bir kadın, dişli bir letafet, bir küçük Lady Macbeth. Her ismi beğeneceğini sanmam. Kentli modernler gibi aklıma ilk gelen, onlara birkaç isim seçeneği sunmak ve içlerinden bir tanesini seçmelerini istemek oldu. Reklam filmi mi satıyorsun ayşec., oldu olacak revizyon versinler! Bu işler öyle değil, tek isim hakkın var. 

-          Abla buralara ne zaman geleceksin? Haklısın, yoğunsun sen de. O zaman doğunca telefonu dayarız kulağına, üç kere adını söylersin olur mu?

-          Doğar doğmaz kulağına telefon dayamayın çocuğun... neyse dur ben biraz düşüneyim. Hem bir sağlıklı doğsun da...

Daha 1,5 ayım var ama şimdiden bir düşüncedir aldı beni. Sanırım ciddi ciddi koyacaklar söylediğim adı. Bir insana ad vereceğim, adını vereceğim. Bunun neden büyük iş olduğunu, gözümde büyüdüğünü anlatayım: 

Geçtiğimiz aylarda iş için, Türk kültüründe ad koyma gelenekleri ile ilgili literatür taraması yapmıştım. Şimdi ne zaman çocuğa ad koymaktan bahsedilse aklıma okuduklarım geliyor. Bilip de bildiğimi bilmediğim şeyler, diğer bir deyişle kültür. Eskiden çocuk ölümleri oranı şimdikinden yüksek olduğu için ad koymanın ya da koymamanın bütün amacı çocuğun yaşaması.

Kültürümüzde ad önemli, bir kere bu konuda anlaşalım. Ad sözcüğü Eski Türkçe ve at ile aynı kök olduğu sanılıyor. Doğru olmasa bile atın Türkler için ifade ettiği önemi düşününce aklıma yatıyor bu. İslam’da her şey bir adla başlar, Allah’ın adıyla. Yaradılışın da ad ile başladığına, varlığın ancak ad ile anlam bulduğuna inanılır. Eski Türklerde ad varlığın şifresi gibi düşünüldüğü için yabancılara bir çırpıda söylenmezdi çünkü adını bilen yabancı bir düşman olabilir ve adını bildiği için sana kötülük edebilirdi. “Adını bağışlamak” deyimi buradan gelir. 

Dede Korkut’un Boğaç’a ad verme hikayesi malum. Dirse Han’ın oğlu bir boğayı alıp boynuzlarından yere yıkar. Bunun üzerine Dede Korkut çocuğa Boğaç adını verir. Oğuzlarda çocuk kendini kanıtlamadan ad alamaz. Adsız denir veya geçici bir ad verilir. Ulusal önderine soy adını vermiş bir ülke olmamız da tesadüf değil elbet...

Ad sahibi olmamak büyük bir eksiklik, olumsuzluk ve hatta tekinsizlik kabul edilir. Adsız/Atsız Hatun denen bir kötülük tanrıçası da olduğu ve adı olmayan çocuklara dadandığı, kendi adı olmadığı için de yaptığı kötülükleri kimin yaptığının bilinmediği söylenir.

Eskiden çocuk ölümleri oranı bugüne kıyasla çok daha yüksekti, bu yüzden ad koymanın temel amacı çocuğun yaşamasıydı. Özellikle de çocuğu yaşamayanlar, sonraki çocuklarında “doğru” ad koymaya dikkat ederlerdi. Aileye dadanan ölüm ruhunu kandırmak için çocuğu komşulardan birine satar gibi yapmak, çocuğu saklayıp hamurdan bir bebek yapmak ve sonra da bu hamur bebek ölmüş gibi gömmek, ebenin yeni doğan bebeği başka yerden getirmiş gibi yaparak bebeğin kendi ailesine satması (bkz. “Satılmış” vb adlar)... Yaşar, Dursun, Taştan, Çelik gibi adlar çocuğun yaşaması temennisiyle verildiği gibi ölüm ruhu tiksinsin de ilişmesin diye kötü adlar da verilirmiş (bkz. Kırgızlarda “İtalmas”).

High-Res Stock Photography: FACE OF NEWBORN CRYINGTabi tüm bu gelenekler ve çok daha fazlası günümüzde bambaşka bir şeye evrildi. Artık hayatta kalsın filan diye değil marka isimlendirir gibi, doğar doğmaz bir parçası olacağı piyasadaki değerini maksimize edecek isimler konuyor çocuklara. Hiçbir dilde kötü anlamı olmasın, Türkçe karakter olmasın, kötü espirilere malzeme olmasın, olumlu çağrışımları olsun vb. İdeolojilere veya popüler kültür karakterlerine kurban giden çocuklar da cabası. Daha kendisi çocukken çocuğunun adını Devrim koymak isteyen bir insanın samimi özeleştirisi gibi düşünülebilir bu. Adı Deniz olan nesle, nesillere selam olsun.

Çocuk için “adıyla yaşasın” denir. Hem hayatta kalsın, hem de adına yaraşsın anlamında. Temenni bir yana, adından fazla uzağa gidemeyeceği muhakkak. Yani ad koyarak içinde hareket edebileceği bir çember çiziyorsun aslında çocuğa, bir anlamda sınırlandırıyor hatta belirliyorsun.

Ben şimdi bu çocuğa ne ad koyayım, nasıl ad koyayım?





6 yorum:

  1. sevgili ayşec.,
    bu geç yaşında değişik bi deneyim olmalı;)
    ben hep "eski" isimleri anlamlı bulurum...
    leyla gibi, ayşe gibi.. gerçekten!
    sonra elif, feriha, feride..
    erkekse ozan, ahmet ve ali ihsan..

    başarılar bu "özel" görevde:)

    YanıtlaSil
  2. sevgili ezgi,
    kerime nadir ve muazzez tahsin berkand'ları hatmetmiş biri olarak ben de eski isimlerden yanayım. bıraksalar çocuğa handan, nalan ismi filan koyarım :)
    ozan da çok güzelmiş bak. erkek ismi olarak can'ı hep sevmişimdir, bir de nazım tabi :)

    leyla, dünyadaki en güzel kız ismi bence. o yüzden de müstakbel kızımın ismi. bu konuda netim.

    bu arada kız olacak. o yüzden elif'i değerlendirmeye almış bulunuyorum şu anda, çok teşekkürler :) ve öneriler(in)e her zaman açığım!

    YanıtlaSil
  3. ad verme konusunu ne kadar ciddiye alsan azımsamış olursun. toplumu temeli ailedir derler ama yalandır. toplumun temeli merasimlerdir. merasimlerin özü de ad vermedir. ayrıca birine adını verince ondan sorumlu olursun. hıristiyanlıktaki vaftiz babası (godfather) kurumunda da bu vardır. özetle yandın :-)

    isim önerisine gelince, anlaşılan bir kova kızı olacak. o zaman gökyüzüyle ilgili isimler tavsiye edilir. mehtap, güneş, yıldız gibi. mâlum kovanın kendini en rahat hissettiği yer uzaydır. kendimden biliyorum.

    bu arada estafurullah, doctor who ya da sherlock'u kim spoil edebilir ki...

    YanıtlaSil
  4. kimse edemez :)

    sağol ya ne güzel destek oluyorsun öyle yandın mandın :) şaka maka yıldız'ı da aldım değerlendirmeye, sağolasın.

    YanıtlaSil
  5. yıldız'ı beğendiysen gezegenler de var: merih (mars), zühre (venüs), erendiz (jüpiter).

    bu arada mutlu yıllar...

    YanıtlaSil
  6. sana da mutlu yıllar...

    YanıtlaSil