2 Mart 2013 Cumartesi

Aşiyan Leyla Yuvası

Evden çıktım. 

Aşiyan'dayım.

Yürümüşüm.

Girişteki bankta oturan iki görevlinin dikkatini çekmeden usulca girdim mezarlığa, sessizce sağa doğru süzüldüm. Biraz aşağı inip oturdum Münir Nurettin'in ayak ucuna. "Anlat" diye başladım söze.

- Beni Leyla eden biraz da sensin. Hepsini sen yazmadın, sen söylemedin elbet ama o Leylalı şarkılar hep senin başının altından çıkmış gibi geliyor bana. Anlat şimdi. Bana filmin sonunu, şarkının sonunu...bana Leyla'nın sonunu anlat. Sonunda ne oluyor Leyla'ya? Ne olur anlat üstat, sarahaten anlat. Çok merak ediyorum artık. 

Gözlerim doldu. Bir baktım ağlıyorum. 

On çeşit ot bitmişti toprağında. Yapraklarını severken dindi ağlamam.

İzin isteyip kalktım yanından.

Girişe çıktım. 

Yahya Kemal'in yanından geçip sola yukarı doğru yürümeye başladım.

Veli'nin oğluna bir sözüm vardı. Gelirim deyip gitmemiştim ne zamandır.

En yukarıda diye hatırlıyordum. Çıktım çıktım bulamadım.

"Neredesin be adam" diye söylenirken arkamdan gelen sesle irkildim:

- Kimi aramıştınız? 

- Orhan Veli'yi.

- Demin yanından geçtiniz, görmemişsiniz.

Beni takip ediyormuş. Gençten bir çocuk. Mezar görevlilerinin beni takip etmesinden hoşlanmıyorum. Yardımsever insanlar aslında. Bazen böyle bulamadığım da oluyor hani ama yine de hoşlanmıyorum işte. Aşiyan Mezarlığı da mahremi olur muymuş insanın! Kuş yuvası değil benim yuvam sanki.

Çocuğu izlemeye başladım. Çocuk saymaya başladı: Yahya Kemal, Edip Cansever, Özdemir Asaf, Turgut Uyar...

- Turgut Uyar da mı burada?

- Evet. İşte Orhan Veli. Bakın Turgut Uyar da hemen şurada.

- Teşekkür ederim.

Çocuğun uzaklaşmasını bekledikten sonra ayak ucuna çöktüm Orhan Veli'nin. Toprağında biten geniş ve yuvarlak yaprakları severek konuştum. Mezar taşına bakarken gülümsedim nedense. 

- 1914-1950... 36 yaşında ölür mü insan be. Sana yetişmek için 8 sene sonra ölmem gerek. Hiç istemem bunu. Yaşasaydın ne olurdu diyeyim mi ben sana? Nazım gibi 60'ından sonra aşık olurdun. O kadında o güne kadar sevdiğin bütün kadınları sever, ona şiirler yazardın sen de. Ben hiç sevemedim Vera'yı, bilirsin. Piraye olmak isterdim küçükken, Nazım'ın Piraye'si. Leyla oldum onun yerine. İşte böyle Veli'nin oğlu Orhan Veli... Hiç bakma atamam kendimi denize, dünya güzel. Serde Leylalık var, anlatamam. Yalnız ne cins adamlarsınız kuzum. Sizi bulmak imkansız. Demin üstadın yanındaydım da. Mezar taşının içe bakan kısmında isim yazmıyor. Sen böyle kuytulara saklanmışsın. Zor adamlarsınız vesselam. Öldünüz hala zorsunuz. Bizim gibi kadınlar sizin gibi adamları böyle sevmese ne bok yerdiniz merak ediyorum. Neyse, bak sözümü tuttum geldim. Biraz da Turgut'un başına ekşiyip öyle gideyim. Gelirim gene. Söz söz, bak geliyorum işte söz verince.

Çocuğun demin gösterdiği yöne baktım, göremedim. Biraz yukarı çıkınca gördüm yerini. Turgut da az sapa değil ha, nedir benim bu adamlardan çektiğim. Yanına çıkacak yol bulmak için biraz debelendikten sonra tırmanıp çıktım, oturdum yamacına.

- ağustos 1927-1985. Ağustos'ta doğdun, Ağustos'ta öldün demek. Seni bana sevdiren adam da Ağustos'ta doğmuştu, aynı gün hatta. Yanılmıyorsam ölmedi henüz. Ağustos 1985... Sen ölmüşsün, ben doğmuşum. Eylül benim. Sen tanımıyorsun ama yanındaki kadınla aynı yıl doğmuşsunuz bak, onda da 1927 yazıyor ama 2013'te ölmüş o. Ne garip...sen gitmişsin, o kalmış. Hiç tanımadığın bir kadın ama işte yanına uzanmış yatıyor. Kim bilir ne farklı hayatlar yaşadınız. Sahi Tomris nerede? Onu göremiyorum. Senin yaprakların değişik, çatallı çatallı. Orhan'ınkiler geniş ve yuvarlak. Şiirlerinize benziyor toprağınızda biten otlar da. Ne güzel adamlarsınız siz. Bak sana ne soracağım Turgut. Bu Leyla'ya ne oluyor sonunda, sen biliyor musun? Gülme be adam, ben ciddiyim. 'Gençsin, güzelsin, kafan da çalışıyor; bu güneşli Cumartesi günü kendine dert mi bulamadın' diyorsun. 'Henüz hayattayken tadını çıkar' diyorsun. Haklısın. Ne yapıyorum ben. Bu ara bir endişe sardı beni. Hep bu şarkılar yüzünden. Leyla iyi güzel de nasıl yaşlanıp nasıl ölüyor bu kadın? Yanında kim var? Mutlu mu? Bahtı saçlarından kara olmasın, yazıktır. Derdi olmasın, varsa da söyleyebilsin. Hep ağlamasın, biraz da yüzü gülsün şu kadının. Ne diyorsun Turgut, olur mu sence? Bence de. Sağolasın usta. Hadi ben gideyim artık. Tadını çıkar dedin ya, Yeniköy Kahvesi'ne gidip bol köpüklü sade bir Türk kahvesi içeyim. Görüşürüz. 

Türk kahvesini içerken radyo dinliyordum. Zeki Müren söylüyordu

2 yorum:

  1. Leyla Hanım Aşiyan'a gidip eskilerle söyleşmen güzel de ilk girişte hemen sağda yatan seni çok seven - senin deyiminle sendeki yeteneği keşfeden - birini unutuyorsun hep... Bir daha gidersen unutma ! Benden ve S.Hessel'den selam söyle M.Ali Aybar'a...

    YanıtlaSil
  2. Bilsem uğramaz mıyım hiç. Tamamdır, bir sonraki ziyarete Aybar'dan başlıyorum:)

    YanıtlaSil