Hiçbir şey yazasım yok (deyip başlıyorum yazmaya). Sayfalarca yazasım da var ama derli toplu çıkmıyorlar yazınca, hepsi bir yerlere dağılıyor. Kendi yazdıklarımdan soğuyup bırakıyorum ben de. Bunları yazmak istemiyordum ki ben. Dikey ve yatay mutsuzluktan söz etmek istiyordum. Olmuyor işte, bir bırakmıyorlar ki.
Hiç bu kadar, aynı anda karamsar ve iyimser olmamıştım. Birbirlerini nötralize etmeleri ve hayatıma devam etmem gerekiyor sanırım. Gezi erken başladı bu yıl. Devamı gelecek. Nasıl ki 80'in etkileri on yıllar içinde belirginleşiyorsa Gezi'nin etkileri yavaş yavaş belirecek. Tek gerçek muhalefet var şu anda, o da toplum. Doğum sancıları çeken bir toplumsal muhalefete tanıklık ediyoruz. Bırak stratejisini net bir tanımı, sınırları, içeriği yok. İçerisi dışarısı daha belli değil. Gönül istiyor ki bu hükümetten sonra da bir başkaldırı olarak kalsın bu devlet geleneğine.
Artık hiçbir şey aynı olmayacak, evet. Güzel günler falan göreceğimiz yok, hayır. Şu yaşadığımız günlerden iyisini görmeyeceğiz. Dün gece sabaha karşı dandik bir Amerikan filminde oğluna diyordu kadın: "Hükümetler insanları kurtarmaz, insanlar birbirini kurtarır". Son üç gün içinde buna kesinlikle inandım. Hükümetlere, devletlere, partilere zerrece güvendiğimden değil, insanlığa inancım arttı.
Bir karamsarlık, bir iyimserlik... Öyle bir Nisan ayı işte. Hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Evden çıkmak gelmiyor. Bir şey yapmak geliyor. Yok, bir şey var. Avazım çıktığı kadar bağırasım var aslında. Filmlerde tren geçmesini beklerler bunu yapmak için, duyulmasın hesabına. Öyle de değil. Alfabenin ilk harfini, açık ve net duyulacak şekilde, nefesimin yettiği kadar bağırmak istiyorum. İçimden gelen budur. Başka da bir şey yoktur.
Hiç bu kadar, aynı anda karamsar ve iyimser olmamıştım. Birbirlerini nötralize etmeleri ve hayatıma devam etmem gerekiyor sanırım. Gezi erken başladı bu yıl. Devamı gelecek. Nasıl ki 80'in etkileri on yıllar içinde belirginleşiyorsa Gezi'nin etkileri yavaş yavaş belirecek. Tek gerçek muhalefet var şu anda, o da toplum. Doğum sancıları çeken bir toplumsal muhalefete tanıklık ediyoruz. Bırak stratejisini net bir tanımı, sınırları, içeriği yok. İçerisi dışarısı daha belli değil. Gönül istiyor ki bu hükümetten sonra da bir başkaldırı olarak kalsın bu devlet geleneğine.
Artık hiçbir şey aynı olmayacak, evet. Güzel günler falan göreceğimiz yok, hayır. Şu yaşadığımız günlerden iyisini görmeyeceğiz. Dün gece sabaha karşı dandik bir Amerikan filminde oğluna diyordu kadın: "Hükümetler insanları kurtarmaz, insanlar birbirini kurtarır". Son üç gün içinde buna kesinlikle inandım. Hükümetlere, devletlere, partilere zerrece güvendiğimden değil, insanlığa inancım arttı.
Bir karamsarlık, bir iyimserlik... Öyle bir Nisan ayı işte. Hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Evden çıkmak gelmiyor. Bir şey yapmak geliyor. Yok, bir şey var. Avazım çıktığı kadar bağırasım var aslında. Filmlerde tren geçmesini beklerler bunu yapmak için, duyulmasın hesabına. Öyle de değil. Alfabenin ilk harfini, açık ve net duyulacak şekilde, nefesimin yettiği kadar bağırmak istiyorum. İçimden gelen budur. Başka da bir şey yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder