18 Eylül 2010 Cumartesi

Sarmaşıklı Rakı, Nihavent Tavuk

Yaşlı dostum,

Söylediğim gibi Tavukçu'ya gittim dün. Gene oraya gitmek için Dost'un önünde buluştuğumuz ve "sen istesen de sıradan olamazsın" dediğiniz günkü bordo ruj vardı dudağımda. Saçım açık, üstüm siyah, bakışlarım kırgındı biraz. Aldılar, benim kadar bir masaya oturttular duvar kenarında. Bahçeye girince solda dördüncü masa hatta. Bunu söylemek için saydım. "Yalnız mısınız" diye sordu garson. "Yalnızım" dedim. Rakı söyledim bir kadeh ve tavuk şiş gelene kadar rakıya eşlik etsin diye kavun. Sigaramı kibritimi çıkardım koydum masaya. Abi rakıyı koyup gitti. Oraya ait olmadığımı, beni istemediğini söyledi gözleri. Biraz içerledim ama çok da umursamadım. Suyumu buzumu koydum. Bir yudum alıp gülümsedim. Bir sigara yakıp, kadehteki dudak izime baktım. Tam tepemde bir lamba, istemesem de drama. İspanyol meyhanesinde küçük bir kadın gibiydim.

Kimseyle göz göze gelmemeye özen gösterdim. Zaten bir müddet sonra varlığıma alıştı amcalar da, aldırmadılar. Yalnız tavuğa yumulurken biraz dikkat çekmiş olabilirim. Ne yapayım çok güzeldi.

Tam karşıma düşen kapıdan gözümü alamadım. Sizi son gördüğüm zamanki gibi takım bir elbiseyle görünüverecekmişsiniz gibi geldi gitmedi. Yahut da "genç dostum" diyen o davudi sesinizi duyuverecekmişim gibi. O kadar istemişim ki birkaç kere duydum da. Gaipten.

Sahiden de çıkıp gelseydiniz ne derdim, size ne diyebilirdim bilmiyorum. "Haklıydınız...haklıymışsınız" gibi duymaya ihtiyacınız olmayan bir şeyler gevelerdim herhalde. İki tenin arasında ışık bile olmamalı. Kaldı ki başka bir sevda hiç. Gitmeyince gitmiyor yaşlı dostum. Sevda baştan gitmiyor. Benimki de laf. Bilmiyorsunuz sanki. Ben bilmezken biliyordunuz. Siz her şeyi bilirsiniz. Sizi nasıl yerlere göklere sığdıramadığımı bildiğiniz halde beni hiç affetmeyeceğiniz gibi. Gene de beni hep seveceksiniz. Suçu sadece sevmek olanlardan bu kadarı esirgenmemeli.

İkinci kadehi de içip kalktım. Yukarı doğru yürüdüm yavaş yavaş. Banka otursam mı diye düşündüm, vazgeçtim. Evde toplanılacaktı, gitmem gerekiyordu. Gene de tuttum Rembetiko'ya uğradım. Oturdum bara. Tanıdık çocuklar vardı, lafladık biraz. İki bira içip eve yollandım.

İşte böyle üstat.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder