16 Haziran 2011 Perşembe

"I couldn't help but wonder..." Bok var çünkü!


 Doktorayı boş verip “I couldn’t help but wonder…” diye başlayan yazılar yazmaya versem kendimi? Boş işler başkanı çakma Carrie Bradshaw’luğa soyunsam? Doktora yaparak dünyayı kurtaracağım sanki!

Arkadaşımla buluşup bir kahve içtik diye hemen havaya girdim. 1.5 yıldır ilişkisi olmayan adamdan ilişki gurusu da olmaz ki birader. Aman sanki Carrie’nin merhemi vardı başına sürmeye. Pekala da “biz biliyoz da mı oynuyoz” olabilir köşemin adı. Asıl hani geçen gün dedim ya “her şey yalnızlıktan” cümlesi her ifadenin sonuna uyuyor diye. Bugün de her şeyin sonuna “bok var çünkü” iliştiresim var. Doktoraya başlıyorum. Bok var çünkü. Biz ayrıldık. Bok var çünkü. Biz çıkıyoruz. Bok var çünkü. Biz ayrıldık. Ben demiştim.

Mesele sadece aşk da değil. Biz bi’ bilemedik. Biz bi’ bilemiyoruz. Hatun 27’sine gelmiş mesela, yapmak istediği işin bu olduğundan emin değil. Bir diğeri onlarca ilişki yaşamış, hala ne istediğinden emin değil. Sürekli sorguluyoruz, elimizde değil. Bok var çünkü. Yani en azından bu ucu boklu, onu biliyorum. Diğer ucu hakkında bir şey diyemeyeceğim, bize o konuda bir bilgi ulaşmadı. Sorgulamakla mutlu olmak arasında ters orantı olduğuna göre biz hiç mutlu olamayacak mıyız?

“Çok zekiyiz de hep ondan…” gibi bir durum yok. Belli ki pek zeki sayılmayız. Yeteri kadar zeki olsak nerede analitik olup nerede olmamamız gerektiğini bilirdik. Yeteri kadar zeki olsak “yaa ne tatlısın” ya da “haklısın hayatım” demeyi bilirdik. Adamların gazını almak yerine gaz vermeyi bilirdik. Bilirdik, biz de bilirdik ama…biz onu bi’ bilemedik.

En severek takip ettiğim blogların birinde şu yazıyor: “Erkeklere harcadığım vakti ilime yatırsaydım, mutfak aletleriyle atomu parçalamıştım.” Parçalardı da, eminim. Benim mesela saç maşasıyla Ay’a gitmeme az kaldı. Kadın haklı hanımlar beyler… Aşktı püsürdü derken ömür geçti resmen. Günler geçmiyor da yıllar geçiyor. Biz hala ne evli ne ilişkide, 7/24 çelişkide mode on. Bok var çünkü. Çelişkisi bile kalmadı esasen, sıfırlayınca pırıl pırıl oldu. Bu duruma gönlü elvermeyen Don Kişot’lar da oldu, olmadı değil ama Her Aşkın Sonu Hüsran Partisi her seçimden tek başına iktidar olarak çıkmayı başardı. Metüst’ün tabiriyle “git… yine git/ ne olursan ol yine git” diyen bezgin Mevlana’ya döndüm resmen. (Mevlana’ya dönmek de garip bir ifade oldu. Hani o da dönüyor ya, ben de ona dönersem güneş sistemi gibi oluyoruz.)

Atom parçalamak demişken, atom parçalamadım ama geçen gün bir Newton yasasıyla spesifik bir tür aşkı açıkladım. Hardcore sosyal bilimci bir kişi olarak fiziği geyiğe alet etmekten gurur duymadım dersem yalan olur. Elim değmişken doktoramı da aşk üstüne mi yapsam? (Öyle acayip bir bilim dalıyız ki sahiden de var böyle bir şey.) Tutunamasam da en azından tezini yazdım derim. Bolca felsefe, bir tutam sosyal psikoloji ve bir ton edebi metin gerektirir o da. Kim uğraşacak. Sevgi emekti de doktora başka bir şey miydi sanki! Sahi ben ne yapıyorum ya? Bu sualle de sorgulama döngümde başladığım yere vardığıma göre doktora stresi başlasın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder