17 Haziran 2011 Cuma

istemiyorum

dolar, dolar, dolarsın da biri "neyin var" deyince açarsın ya muslukları, öyle.


minik mor menekşem öldü diye ağlayacaktım az kalsın. aptal kuşlar kendi gibi küçük saksısını devirince bir de, onu öyle balkon fayansına dağılmış topraklar içinde görünce... çiçeği öldü diye ağlar mı insan? ağlamadım. sadece başucuna ilişip izledim biraz. üzüldüm. ölmüştü zaten, kıyamıyordum.


akşam saat 11. taksiden indim. dış kapı, merdivenler, kapıyı açtım, kapadım ve yere düşmek istedim. bir anda tükendi bütün gücüm. alkol de yok, neye bok atacağım? durumun bütün şımarıklığı üstüme kalacak. açıklamasız, savunmasız, "ama"sız, "çünkü"süz... oturdum, bir güzel ağladım. gözüm falan dolmadı, insan gibi ağladım.


kimseyi uyandırmadan ağlama çabasında daha da ağlatıcı bir şey var. ilgi beklemiyorsun, şefkatten geçmişsin. tek istediğin içindeki şu yumruyu dışarı atmak. artık o her neyse, her kimse o. 


bu doktorayı da, bu yalnızlığı da istemiyorum. öyle ki başıma ağrılar giriyor istememekten. ikisi için de vargücümle uğraşıyorum oysa. bu doktoraya girmek için, bir yandan üç beş kuruş kazanmak için, yalnız kalabilmek için deli gibi çırpınıyorum. ağrıyan başım değil kanatlarım da olabilir. melek benzetmesi yok, olsam olsam kuş olurum. kuş beyinli melek saçma olur çünkü. 


telefonda bir erkek sesi "sevgine öyle ihtiyacım var ki" diyor. sevgim? benim bir sevgim vardı. kimi kadın çok güzel hünkarbeğendi yapar, ben çok güzel severdim. benim de ihtiyacım var mı acaba? bunu düşünmemek için değilmiş gibi bunca çaba... yok.


bu gece bu şehir bana dar. bu beden, bu hayat, yetişmesi gereken bu kağıt parçaları. hiçbirine sığmıyorum bu gece. aklım az ama kimselere yetmez sevgim, herkese fazla. bir çığlık atayım da kendi çığlığımın kuyruğuna tutunup uzaklara gideyim istiyorum. 


her şeye öfkeli, herkese kırgın gibiyim. sanatçıyım deyip sıyrılacaktım ne güzel, onu da olamadım. sosyologlar delirmez mi kuzum? biz de az manyak değiliz. boşuna dememişler: düşün düşün boktur işin. az bile demişler, bombok üstadım.


göğsüm sıkışıyor, daha genç değil miyim bunun için? nefes almak zorlaşıyor, gözlerim doluyor ama yeter, ağladım bitti. kimse görmese bile utanıyorum ağlamaktan. asıl bu utanmaktan utanmalı insan. ne vakit böyle salaklaştım ki ben: her şey ayıp, her şey zayıflık. 


bir dur demeseydi, senin için üzülüyorum demeseydi arkadaşım, belki bu kadar dağılmayacaktım. insanın kendi için üzülmesi en yorucu spor, bir mükafatı da yok. halbuki doktoranın sonunda dr., işin sonunda tl veriyorlar. en güzeli. 


baş ağrımı anlatabilmek isterdim. isteksizlikten ağrıyor resmen; başarısızlıkla aramdaki mesafenin azlığından, hırsımdan. mutsuzluğumu da ihmal ediyordum ne zamandır. gönül koymuş, acısını çıkartıyor şimdi. öldüreceğini bilsem gene yüzüne gülerim.


bir dursam ne olacak? ben duracağım, hayat gidecek. en iyisi akıntıya kapılmak. durup düşünmek iyi değil. "beter ol" diyorum bazen içimden. insan kendini bu kadar mı sevmez. halbuki nasıl da dünyayla barışık bir çocuktum... artık değilsin işte, topla gel.


bazen olur böyle (ah bu savunmaya geçme cümlesi). insanlık hali işte, durduk yere dağılır insan (durduk yere?). koşturmak, yorulmak, sıkılmak, bunalmak, baş ağrısı... hatta ağlamak. ağlamak bile insana dair. keşke olmasaydı. başım daha çok ağrısaydı ama ağlamak olmasaydı. 


hiçbir şey yapmak istemiyorum ve bundan utanmak bile gelmiyor içimden. 


istemiyorum.


o kadar. 





2 yorum:

  1. hiçbirşey yapmamak istiyorsan bunalımdasın, hiçbirşey yapmak istemiyorsan aydınlanmışsın der dalay lama. belki de demez. bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  2. dalay lama şu tez önerisini yazsın, canımı yesin.

    YanıtlaSil