Bir ara kendimi kaybedecek kadar içmemi mutsuz olmama bağlıyordum. Ondan sonra çok mutsuz olmama bağladığım bir dönem var. Filmin koptuğu gecelerin ertesi fena sayılmayacak, az çok derinliği olan bir sebep bulmayı başardım hep. Film koptu, çünkü... Ayakta bile duramıyordum, çünkü... Evet sarhoştum, çünkü... İçtim ama bir sor neden içtim. Kendine saygısını kaybetmiş adam ne yapsın başkalarının saygısını. Gibi.
Bu sabah çok aradığım halde hiçbir neden bulmayı başaramadım. Dahası, önceki nedenlerimin de gayet anlamsız bir anlam arama çabasından ibaret olduğunu fark ettim. Bir tanesi fazlasıyla melodramatik olup gerçeklik payı taşısa da birini çok özlediği için aklını çıkarıp kenara koymaz insan. İntihar bile daha mantıklı. Edeceğimden değil de akıl bu, dönüp dolaşıp başına geliyor gene. Öte yandan, herkesin kısa yol tercihleri, kolaya kaçmaları vardır. Yok mudur? Vardır bence. Bu konuda ne kadar iddialı olsam da en azından bir mal ben değilim herhalde. Birine küsmeyi beceremeyip bütün bir şehre küsmeyi ya da birini içinden atmayı beceremediği için kendini olduğu gibi kaybetmeyi seçen kadınların hikayelerini hiç duymadınız mı? Oluyor böyle şeyler.
Can Yücel'in Sevgi Duvarı'ndan "ne kadar rezil olursak o kadar iyi" sözünü çekip çıkararak şiar edinmiş de olabilirim. Dur bakalım ne kadar rezil kepaze edebilirim kendimi? Elimden gelenin en iyisi yapayım, mükemmel olsun. Özellikle sevdiğim insanlar şahit olsun ki artık sevmesinler beni. Gerçi o tam öyle olmuyor. Seven gene seviyor. "Aa ayyaş lan bu" deyip bırakıp gitmiyor kimse. Ya da ben biraz şanslıyım. Tabi şansımı zorluyor da olabilirim. Ama insanın hayatında "ayakta durmayı şu an bırakıyorum" deyip kendini kollarına bırakabildiği ve tutacağını, düşmesine izin vermeyeceğini bildiği insanların olması güzel bir şey. Sadece bedenini değil aklını da artık taşıyamayıp film kopması adını verdiğimiz küçük ve rezil kaçamaklar yaptığında aklın olmayı üstlenen insanlar olması ise en güzel bir şey. Nasıl bir güven. Ben artık bana katlanamıyorum, biraz sen devralır mısın demek gibi bir şey. Sana güveniyorum, bedenime de aklıma da zarar gelmesine izin vermezsin sen demek bu. Bunların kaçamak olarak kalmasında fayda var tabi. Sevdiğim insanlara eziyet etmek olur diğer türlüsü ki yapar, insan sevdiğine yapar, malum. Nasıl bir güven sahiden. Hem düşmene izin vermiyor hem de bütün rezilliğine kepazeliğine rağmen seviyor seni, yanında olmayı seçiyor. Ha yeni iş arkadaşları ya da müdavimi olunan meyhanenin sahibi bu kategoriye girer mi? Pek ümidim olmamakla birlikte ümit iyi bir şey. Seviyoruz, besliyoruz.
Ama anlam yok. Bir gün gene anlam arayışlarıma başlarsam bu yazıyı okuyayım: Ayşec., anlam yok. Sadece salaksın, hepsi bu. Aç karnına bir dünya shot'ın kokteylin üstüne "ay Cuma günü de hiçbir mekanda yer bulunmuyor canım" diyerek aklına meyhaneden başka gidecek yer gelmemesi başlı başına bir mallıkken bunu gidip bir de rakı içerek taçlandırmak gerçekten benzersiz bir şaheser. 16 desem değil, 26 yaşındayım ve insan gibi içki içmeyi değil de biraz salak olduğumu öğrenebildim ancak. Şansını zorlamaktan imtina etmeyecek kadar salak ama şanslı bir salak.
Pek iyi olmadı yazı, en iyisi gel Ortaçgil dinleyelim...
Bu sabah çok aradığım halde hiçbir neden bulmayı başaramadım. Dahası, önceki nedenlerimin de gayet anlamsız bir anlam arama çabasından ibaret olduğunu fark ettim. Bir tanesi fazlasıyla melodramatik olup gerçeklik payı taşısa da birini çok özlediği için aklını çıkarıp kenara koymaz insan. İntihar bile daha mantıklı. Edeceğimden değil de akıl bu, dönüp dolaşıp başına geliyor gene. Öte yandan, herkesin kısa yol tercihleri, kolaya kaçmaları vardır. Yok mudur? Vardır bence. Bu konuda ne kadar iddialı olsam da en azından bir mal ben değilim herhalde. Birine küsmeyi beceremeyip bütün bir şehre küsmeyi ya da birini içinden atmayı beceremediği için kendini olduğu gibi kaybetmeyi seçen kadınların hikayelerini hiç duymadınız mı? Oluyor böyle şeyler.
Can Yücel'in Sevgi Duvarı'ndan "ne kadar rezil olursak o kadar iyi" sözünü çekip çıkararak şiar edinmiş de olabilirim. Dur bakalım ne kadar rezil kepaze edebilirim kendimi? Elimden gelenin en iyisi yapayım, mükemmel olsun. Özellikle sevdiğim insanlar şahit olsun ki artık sevmesinler beni. Gerçi o tam öyle olmuyor. Seven gene seviyor. "Aa ayyaş lan bu" deyip bırakıp gitmiyor kimse. Ya da ben biraz şanslıyım. Tabi şansımı zorluyor da olabilirim. Ama insanın hayatında "ayakta durmayı şu an bırakıyorum" deyip kendini kollarına bırakabildiği ve tutacağını, düşmesine izin vermeyeceğini bildiği insanların olması güzel bir şey. Sadece bedenini değil aklını da artık taşıyamayıp film kopması adını verdiğimiz küçük ve rezil kaçamaklar yaptığında aklın olmayı üstlenen insanlar olması ise en güzel bir şey. Nasıl bir güven. Ben artık bana katlanamıyorum, biraz sen devralır mısın demek gibi bir şey. Sana güveniyorum, bedenime de aklıma da zarar gelmesine izin vermezsin sen demek bu. Bunların kaçamak olarak kalmasında fayda var tabi. Sevdiğim insanlara eziyet etmek olur diğer türlüsü ki yapar, insan sevdiğine yapar, malum. Nasıl bir güven sahiden. Hem düşmene izin vermiyor hem de bütün rezilliğine kepazeliğine rağmen seviyor seni, yanında olmayı seçiyor. Ha yeni iş arkadaşları ya da müdavimi olunan meyhanenin sahibi bu kategoriye girer mi? Pek ümidim olmamakla birlikte ümit iyi bir şey. Seviyoruz, besliyoruz.
Ama anlam yok. Bir gün gene anlam arayışlarıma başlarsam bu yazıyı okuyayım: Ayşec., anlam yok. Sadece salaksın, hepsi bu. Aç karnına bir dünya shot'ın kokteylin üstüne "ay Cuma günü de hiçbir mekanda yer bulunmuyor canım" diyerek aklına meyhaneden başka gidecek yer gelmemesi başlı başına bir mallıkken bunu gidip bir de rakı içerek taçlandırmak gerçekten benzersiz bir şaheser. 16 desem değil, 26 yaşındayım ve insan gibi içki içmeyi değil de biraz salak olduğumu öğrenebildim ancak. Şansını zorlamaktan imtina etmeyecek kadar salak ama şanslı bir salak.
Pek iyi olmadı yazı, en iyisi gel Ortaçgil dinleyelim...
Her daim demeyelim de ara sıra çokça diyelim. Seçimden hemen önceki yazım da bu, evet. Al bir rezillik daha.
Gökçek'le ilgili bir efsane vardır, ben çok severim: Kendisinin katıldığı bir canlı yayına bir kadın bağlanır ve "biz burada 40 tane orospuyuz, hepimizi toplasanız sizin gibi bir orospu çocuğu doğuramayız!" der.
YanıtlaSilBu yazıyı yazdıktan sonra haberlere göz atarken şunu gördüm: http://evrensel.net/news.php?id=7716#.TfMxL1iNINc;twitter ve düşündüm. Alkolü geçtim bilumum kimyasalla kafayı bulsam da kendimi yerden yere atsam, sokaklardan toplanacak hale de gelsem, yani kıçımı da yırtsam rezillikte bu adamın eline su dökemem ben. Hadi ben gerizekalıyım da içmesini bilmiyorum diyelim... Hadi ben sarhoşken saçmalıyorum, bu adamın kafası hep mi güzel arkadaş?! Ben neyi eksik içiyorum? Kafamı içki masasında bırakmam ne ilk ne sondur ama bu adam nasıl bir kenarda köşede bırakmış ki bulamamış bir daha?
alkoliksin lan ondan hep :P
YanıtlaSilbu Melih mevzusunda geçen benim de aklıma geldi. ama ayYıldız Team'e böyle bi mesaj yollayasım geldi. TR'deki tüm orospular birleşse sizin gibi "orospu çocukları" doğuramazlar diye.
alkolik değilim lan ben, hafızam zayıf biraz. yükümü aldıktan sonra "karıştırma" kuralını unutuyorum, hep ondan oluyor :) aklımdan da geçti "ben şu an saçma bişey yapıyorum" diye ama rakıya karşı iradem sıfır. itibarımı geçtim midem de çok rahatsız bu konuda, hala toparlayamadı garibim.
YanıtlaSilya fakat öyle adamlar var ki... neyse, yazdım yazdım sildim.