15 Nisan 2011 Cuma

Kıyısız Deniz

Kırk Çarşamba bir arada.

Şemsiye kullanmaktan nefret ederim. Kullandım da ne oldu, gene sıçana döndüm. Üstüne üstlük sesiyle uyandığım fırtınaya karşı bütün gün mücadele verdim şemsiyemi kaptırmamak için. Dünyanın en basit ayakkabısını dört dönerek aradığım halde bulamamaktan yorgun düşmüş, huysuz ve sinirliydim. Kız evlenmiyor da biz evleniyoruz sanki.

Taksim'den Tünel'e üçüncü kez yürüyordum. Galatasaray'ı geçmiştim, Odakule'yi de geçmiş miydim? Bilmem. Sağdaki sokakların birinin duvarında gördüm. O sokağı biliyorum, 2006 yazında oturmuş bira içmiştim alçak taburelerinde. Yalnız değildim. Önünden geçerken o sokağa her bakışımda kendimi bu kadar yalnız hissedişim ondan. Bira çok güzeldi, hep ondan.

O sokağın duvarına "deniz misin, liman mı?" yazmış biri ya da birileri. (Şimdi baktım, şarkı adıymış. Keşke bilmeseydim, neyse.) Öyle vurucu geldi ki birden görünce. Olduğum yerde kalakaldım. Haldır haldır yürürken biri önümde böyle dursa içimden basarım küfrü. Aynen öyle durdum, hem de hiç tınmadan. "Bilmiyorum" dedim. Öyle birden sorunca... Biri olmak zorunda mıyım? İki rahmetten biri olmak zaruri mi kuzum?

Eskiden dalgalı hırçın bir denizdim, onu biliyorum. Bir liman buldum sonra, yatıştım ama durulmadım. İçimde fırtınalar kopuyordu. Havanın kar, bulutların yağmur toplaması gibi koca bir dalga topluyordum. Her şeyi yutacak kadar büyük, alıp götürecek kadar yıkıcı. Dalgalar kırılınca sönümlenmezler mi ancak? Biraz o hesap.

Peki ya şimdi? Deniz miyim, liman mı? Belki de karaya oturdum, olamaz mı? "Deniz misin, liman mı", ne adi bir soru bu. Sana ne ulan, ona göre mi yanaşacaksın? Var mı önceden bilmek, mümkün mü öngörmek? Belki ona liman, sana deniz olacağım; belki ona deniz, sana liman. Hele ki "gemileri yaktım, sana geldim" demesin kimse, inanmam. Hiç inanmadım ki. Gemi enkazlarıyla dolu denizin dibi. Kim bilir kaç kaptanın enkazı da beraber. Dememiş miydim hayal kırıklığı karşılamıyor anlamını, hayal enkazı demek daha uygun diye. Buharlaşıp havaya karışmaz ki hiçbir şey. Hep bir şekilde dibe çöker, insanın içine, denizin dibine. Yok olmaya inanmayan doğu felsefelerinin bildiği bir şeyler var muhakkak. Bir iz bırakmadan yok olmaz hiçbir şey, eskisi gibi olmaz.

Deniz misin, liman mı? Deniz misin, liman mı? Bilmiyorum! İyi de sen kimsin? Alınız al, morunuz mor, amenna ama benim dengemi bozmayınız. Hem bu sizi hiç alakadar etmez. Suya giren ıslanır, boğulmayı da göze alacaksınız. Hayat kimseye garanti vermiyor kuzum, ben size niye vereyim? Ne manasız birbirimize tutmayacağımız sözler vermek. Oysa insan nasıl da istiyor söz vermek, sözünü yerine getirmek. Bazen yenik düşüyor bu arzuya, bazen de...düşmüyor. Hiç söz vermemek mi daha kötü, verip de tutmamak mı? Sanırsam ikincisi. "Yalan da olsa söyle"cilerden değilim ben. Yalansa sus, kendin bile inanmıyorsan sus; bana gelecek güzel günlerden bahsetme, inanırım. 


Deniz miyim liman mı? Ya kaptansam? Gemileri yakmışmış... Geminle boylayabiliyor musun denizin dibini, mesele o. Mesele esir düşmekte değil yani, teslim olmamakta bütün mesele. Gemiyi batırmak marifet değil (belki utancından batıyordur kaptan da?) ama onunla birlikte batmayı göze almak biraz cesaret işi. 


Açık denizler, sakin limanlar... biri olmadan olabilir mi diğeri? 


Bugün bir duvar yazısı gördüm, bunları düşündüm işte ayaküstü.




2 yorum:

  1. Elif ŞAfak ta bir gün tam da ( muhtemelen )senin gördüğün ve durduğun yere yakın, bir duvar yazısı görüyor "Buarad yatır var, çöp dökmeyin " yazan. Sonuç: Bit Palas...Sen de o yazı üstüne ne yazarsın bilmem yani roman mı öykü mü yoksa sadece bir adet blog postu-mu ama, şemsiye bile yetişmedi yazınca başta, eyvah İzmir'e geldi büyük sözü dinlemedi bugünkü kıyamete yakalandı diye düşündüm. Sonra anımsadım, daha günlerden perşembe...Hep bir sadık kaptan arar, sonra da isyancıların liderine koşarız...Çok gemi batırdım salaklığımdan ( gençliğime versinler), kendim de dibi boyladım bir sefer ( Kefareti günahlarımın)...Mahmuzlandım yani.
    Turgut Uyar'ın dengesini, dengesizler bozmuş laf olsun diye konuşunca. Hayatımda gördüğüm en güzel ve naif "sittir" i çekmişti O da. Daha güzelini göremedim...Benimkini insanlar bozdu ( kadın-erkek ayrımsız ama kadınlar daha çok, itiraf edilesi bir gerçek ) Limanların da, denizlerin de canı cehenneme dağlar daha güzel; hiç olmazsa batacak yer yok.
    Not: Hava düzelir mi bilmiyorum ama şemsiye almayı da unutma...

    YanıtlaSil
  2. Hazır dağlarına da bahar gelmiş memleketimin, dağlar bizimdir :)
    Olur mu hiç, büyük sözü dinleyip şimdi aldım yanıma şemsiye. Dönüş günüm Pazar hariç pek kıyamet göstermiyor meteoroloji ama olsun, bulunsun. Yağmurlarda ıslanıp güle oynaya zatüre olmak geçti ne de olsa, vakit sağlamcılık vaktidir artık.
    Cumartesi gecesi yüksek ökçelerimi elime alıp İzmir'in sokaklarını yalın ayak arşınlama hakkım saklı olmak üzere tabi..

    YanıtlaSil