8 Mayıs 2010 Cumartesi

Bu bir mücadele.

Hem devinim, hem de gündelik hayat devrimleri biraz. Hepsi pek o kadar şanlı olmayabilir ama her mücadelenin payına biraz saygı düşmeli. Hele ki insanın kendiyle mücadelesi. Daha iç bir mihrak olabilir mi? Peki ya daha basit bir savaş?

Bu anlı şanlı bir mücadele, mutlu olmanın mücadelesi: Hayata tutunmanın, içten gülümsemenin, pes etmemenin, koy vermemenin. Gelip giden hallerimiz bundan, bir gülüp bir ağlamamız bundan. Tutarlı bir mutsuzluk göze çarpsa da yüzeye çıkan kararsızlığı göz ardı edemeyiz artık, etmemeliyiz.

Geçmiş, tam bir kelime oyunu. Geçmeyen ne varsa ona işaret ediyor. Gösterenlerle gösterilenler arasında zıtlık arama huyumuzun ettiği bir oyun da olabilir pekala. Ama yok, geçmiş diyorsa bil ki geçmemiştir. Gücümü kanıtlayayım derken güçsüzlüğünü vurgulayan ulus-devletler yahut onların birey düzeyindeki mümessilleri maçolar gibi. Bir şeyin varlığı ne kadar vurgulanıyorsa o kadar mümkündür yokluğundan söz etmek. “Aşkım” hitabının arz ettiği durum da buna dahil. Ne yani bir şey varsa var diyemeyecek miyiz? Bizatihi varoluşun gücü sana bu kadar zayıf aksediyorsa, de tabi.

Burada bir mücadele var diyorum, her gün verilen bir savaş. Geçmiş denilen yetmezmiş gibi, her gün alınan kötü haberlere karşın/onlarla beraber hayata devam etmenin savaşı. Hayatının ve dahi İstanbul’un baharında bile somurtup homurdanmaktan kendini alamayanlardan bahsediyorum. Hiçbir zaman bundan daha genç olmayacaklarını, zamanın geri alınamadığını, hayatın bir varmış bir yokmuş olduğunu fark ettikleri an kapıldıkları telaştan bahsediyorum. Öleceksin ulan, var mı ötesi?

Kararmış yürekleri, taze bahar güneşinin altında pırıl pırıl parlayanlara dengeli insanlar dengesiz, ruh doktorları hasta der. Her şeyin bir yeri ve zamanı olduğu gibi geçmişle hesaplaşmanın da, insanın kendine duyduğu öfke ve nefretin sönümlenmesinin de bir sonu vardır, olmalıdır. O öyledir, şu şöyledir, bu böyledir… Yok değilse hastasın. Neyse ki her şeyin ilacı var. Eminim, parayla satılsa “zaman” yazarlardı reçetelere. Heyhat, havayı suyu bile şişelediler ama zaman hala bedava.

Halbuki deliyiz hepimiz. Her an her şeyi yapabiliriz. Bu rasyonalite aşkı neden sanıyorsunuz? “Akıl var, mantık var”, “Burada sigara içmenin cezası 69 liradır” boyutlarında ve “Çalışmak özgürleştirir” fontuyla oraya buraya asılabilir pekala. Misal, o sigara yazısını belli boyutlarda asmamanın da cezası var. Son derece rasyonel. Düşünmenin ve söylemenin de cezası var. Küfretmenin bile.

Fizikle, kimyayla beşer arasında kurduğum yegane ilişkidir bu denge mevzuu. Tabiatı gereği dengesiz, tutarsız, sarsak olanın mütemadiyen bir dengeye ulaşma çabasıdır bu. O da matah bir şeymiş gibi. Olsun, gene de çabamız bu yönde. Ne değilsek o olma istikametinde uygun adım ilerliyoruz. Uygunsuz ilerlesek?

Geçen gün Beyoğlu’nda yürürken gene bunu düşündüm: Sanki caddenin girişinde bir buyurun-dilediğiniz-kadar-deli-olabilirsiniz vizesi dağıtılıyor insanlara. Öyle gece vaktinden filan da bahsetmiyorum, yani herkesin kafalar normal daha. Var ama, bir şey var. Tam parmağımı koyamıyorum üstüne, “bak mesela” diyemiyorum şimdi ama var. Makul bir açıklaması da olduğu gibi: İnsanlar rahatlıyorlar Beyoğlu’nda, herkesin vize sahibi olduğunu bildikleri için onlar da rahat. Beyoğlu’nun rol kesmeyi bırakmaya teşvik eden ılık bir aşinalığı var. “Sen beni biliyorsun, ben seni biliyorum, bırak bari bana yapma” der gibi. Biz de hep beraber memnuniyetle bırakıyoruz.

Diyorum ya, bu böyle bir şey. İçimizdeki bu bahara bile direnen musibete de direnen bir şeyler var. Ama diyor, geçmiş diyor, çok yakıyor canımı; kendime öfkem, hıncım bitmek bilmiyor ve her gün bir ölüm, her gün bir hastalık haberi gelirken biliyorum şımarıklık bu yaptığım ama diyor, canım acıyor. Doğrudur da, acıyordur, neden yalan söylesin. Fakat sonra diyor ki daha kaç bahar göreceksin a şuursuz, çıkar pabuçlarını uzan şu çimlere de bırak güneş ısıtsın kıştan çıkmış bedenini; bundan basit, bundan büyük keyif mi var diyor. Gel gör ki biri olmadan diğeri de var olamıyor, o zaman ilkinden kurtulmak için verilen bu hummalı çaba neden?

İster bastır, ister kırp, istersen de buruşturup at içine ama hayat senden benden daha inat. Haklı da. Biz gideceğiz o kalacak. Sonra o da gidecek ama ona daha var.

Mücadele diyorum, mücadelemiz, sürecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder