20 Mayıs 2010 Perşembe

Ne İstiyorum Biliyor musun?

Oturduğum yerde şu an şimdi gözlerimi kapatıyor ve dünyanın en olmayacak şeyini istiyorum. Hem de öyle çok istiyorum ki bu kadar olur, kendim bile şaşıyorum. Gülhane Parkı’nda el ele yürümek istiyorum. Nereden geldi aklıma bilmiyorum. Biliyorsam da umurumda değil. Hava öyle yumuşacık ki gel diyor ben tutarım elinden, ama ben istemiyorum. Park canlanıyor gözümde. Yüksek yüksek ağaçların yapraklarıyla ettiği gölge oyununu görüyorum. Serin ama üşümüyorum. Bir açıp bir kapadığı için niye tuhaf olsun hava, ben bunu anlamıyorum. Bir ağlayıp bir gülmek, bir gidip bir dönmek neden tuhaf olsun. Derya içre olup deryayı bilmeyen balık neden tuhaf olsun, balık o. Her şeyi biliyor neticede.

Bu güneşli, gölgeli, yeşilli berrak havayı doldursun istiyorum şen kahkahaları. Ancak o zaman görüyorum kuşları ki uçuyorlar.

Bir el bir ele bu kadar mı özlemle uzanır. Tuzsuz bir yemek yerken sofranın diğer ucundaki tuzluğa uzanır gibi, sonra tuzu fazla kaçırıp bu sefer de suya uzanır gibi. Günlerce uyumadıktan sonra yastığa uzanır gibi. Yıllarca süren yağmurdan sonra bir sabah güneşe uyanır gibi.

Ne istiyorum biliyor musun? Bisiklete binmek istiyorum. Ada’da olması şart değil, ama olsa ne güzel olur. Zar zor çıktığım yokuşun tepesinden aşağı kendimi bırakırken, yönümü şaşırıp düşmek pahasına da olsa bir an için kafamı arkaya çevirip orada olduğunu, arkamdan geldiğini görmek istiyorum.

Bir bankta yan yana oturmak, çok acıkıp simit almak, yanına hiç gitmese de şarabı elmayla içmek, en beğendiğim mezenin son parçasından feragat ettiğimi düşünmeden feragat etmek, gece vakti bomboş bir sokakta karşılıklı kaldırımlara oturmak istiyorum. Davudi sesinden Turgut Uyar dinlemek, ya da mırıldandığı musikideki kadın olduğumu hayal etmek istiyorum. Yemek yapmasını hayranlıkla izlemek ama salatama müdahale etmeye kalkarsa eline eline vurmak istiyorum. Vuramam, öyle güzel ellere vurulmaz ki. Çok güzeller, evet. Yüzümden bile büyük ve çok güzel.

Şimdi ne istiyorum biliyor musun? Moda sahilindeki dondurmacıdan koca birer dondurma alalım da az aşağıdaki çocuk parkına gidelim istiyorum. Peçete ve suyu da unutmayalım ama, ellerimiz yapış yapış olacak ve susayacağız çünkü. Ayaklarım çıplak, elimde dondurmayla salıncakta sallanırken seyretsin beni ve ne kadar aptal olduğumu düşünmektense, sadece mutluluktan havalara uçtuğumu görsün istiyorum.

Ne istiyorum biliyor musun dostum? Peşin peşin güven talep edilmek değil, güven uyandırılmak istiyorum. Ben şimdi yeniden inanmak için bir sebep istiyorum ki inandırabileyim. Çok bir şey değil, zannetmiyorum çok bir şey olduğunu. Ben şimdi nefes almak ve gülmek istiyorum. Yürümek, yüzmek, düşünmek ve sevmek istiyorum. Balkonu bir güzel yıkayıp masa sandalye atmak ve masayı da küçük küçük mezeler ve büyük büyük rakılarla donatıp Zeki Müren, Müzeyyen Senar ve Safiye Ayla’yı katmak istiyorum görebildiğim bir avuç ışıklı denize. Ben şimdi Nuran gibi karış karış gezmek de istiyorum eski İstanbul’u.

Sıkıldım içlenmekten, anlamı yok. Usandım beklemekten, vakit yok. Bu kadar acı, bu kadar dert…yok, vallahi gerek yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder