25 Mayıs 2010 Salı

much ado about nothing #1

yapılacak iş değil ya incesaz dinliyorum işte.

yeni döndüm sayılır eve. bir yanımda haliç, bir yanımda boğaz var idi. önümde mütemadiyen bira ve o sevdiğim ferzan özpetek ampulleri renkli renkli. bir de sevdiğim insanlar ki hiç eksik olmasınlar ben oldukça.

bu kadının sesi bir gün öldürecek beni.. ama yanaklarım tavına geldi zaten, bir de şarap koymayayım şimdi. koymayalım değil mi menekşe hanım, sizin de arpanız fazla gelmiş zaten dünden.

ama yalnız değiliz bak, bu hep böyleymiş. biri demiş ki akşam oldu hüzünlendim ben yine, öbürü demiş ki yarelerim sızlar. oluyor demek ki, olmayacak iş değil.

ah be küçük hanım, biz ne demeye olduk böyle..ama ne güzel değil mi kanunun sesi. mazinin kalbimizde bir yara olduğunu söylemekte halbuki. öyle mi dersin?

şikayet ettiğimden değil, bakma sen bana. insan alışıyor yalnız yürümeye, dolmuşa yalnız binip, dolmuştan yalnız inmeye.

geç kalacağım deyince kabalcı'ya girdim bugün. yerçekimli karanfil'e baktım bulamadım, bach gördüm alamadım. menuhin'le gould halbuki, ama pek tuzluydu işin doğrusu. bir de içim elvermedi. brahms sever misiniz? bayılırız. lakin içimiz elvermiyor, buna ne dersiniz?

çaresizlik ne fena şey. insan delirecek gibi oluyor. şey gibi neredeyse, sevip de söyleyememek gibi, onda bile bir umut var halbuki. bunda o da yok, söylesen de kâr etmiyor. ne acı.

ha bire turgut uyar okuyorum iyi mi... başucu kitabı derler ya, onu geçtik biz. düpedüz beraber uyuyoruz adamla. gözümü yummadan bir iki şiirini okuyorum rastgele. iyi geliyor da denemez ya...başka türlü bir şey.

başladı gene dalıp gitmelerim. senin gibi, bir saksıya ekseler beni de, ne çıkar sanki. ne olursa olsun hiç de gönül koymam, açarım rengarenk. bildiğin gibi değil menekşem, bir ağlamak ki gitmiyor. doğuştan sevdalı olur mu insan? ah bu sevdalı başım...

bizi çalışmak kurtaracak değil mi, öyle demediler miydi? peki kurtarılacak vaziyete geldiğimizde nasıl çalışacağımızı da söylediler miydi? yoksa kafayı koyup uyudum mu o derste de?

gene erken kalkmaya başlasam, tarabya, yeniköy, bebek, sarıyer...yürüdükçe yürüsem gene. niçin? ama niçin?.. her şey için bir anlam bulmalıyım yeniden, bir renge boyamalıyım her anlamı. bir tat, bir koku vermeliyim. gülümsemek gerek sonra, eski bir alışkanlık olarak gülümsemek. neye peki, neden?

hayat kimse için kolay değil menekşe hanım, hele bizim için zor bile sayılmaz. insan dediğin arsız bir şey işte. sevgi arsızı en çok.

dün sana şarkı söyledim usulca, duymuş olacaksın ki iyi gelmemiş pek? biraz daha mı solmuş yaprakların? ne yapayım, acıklı şeyler geliyor hep dilimin ucuna. yemek yapacağım vakit mutfağa gelirsin benimle, o zaman şenleniyorum biraz. seni de şenlendiririm. ayşecan şenlendirici. tamam solma solma, sustum.

hatta ne dersin, yazmayı bırakıp iyice bir susmalı mı? kendi kendime konuşmayı oldum olası severdim ama... kime ne zararım var öyle değil mi? biraz ironik oldu bu, geri alıyorum.
insanoğlu ne bencil. insan değil ama insanoğlu, kendi ettiğini görmez de...

sabahları neden uyanıyorum biliyor musun? "ayşec" diyorum "kalk. bütün gün uyuma isteği depresyon semptomudur, kalk çabuk". yarın öbür gün hele bir eşşek gibi çalışmaya döneyim, bak kalıyor mu eser!

o eski halimden eser yok şimdi..saçlarım tarumar gözlerimde nem, ateşe benzerdim, biraz kül biraz duman, işte öyle bir şey...

ama yarın yeni bir gün öyle değil mi? bir de inanabilsem buna..

1 yorum: